Baro seçimleri, niçin HSYK seçimlerinden önemsiz?

  • GİRİŞ19.10.2014 11:19
  • GÜNCELLEME19.10.2014 11:19

Bizde yargı dendiğinde, hakimler ve savcılardır akla ilk gelenler... Oysa yargının temel omurgasını ayakta tutan şey Savunma’dır. İnsanın, var oluşun, hak ve hürriyetler dediğimiz büyük anlatının, ete kemiğe bürünmüş halidir Savunma... 

Bugün İstanbul Barosu için seçim günü... Hukukun Üstünlüğü Platformu’nu ve Avukat Abdullah Arar’ı, aslında “Yeni Baro”yu destekliyorum, çünkü yargıçlığa öykünen haliyle “Eski Baro”lardan gına geldi.  

Hukukun politize olmuşluğuyla, yargıya güvensizlikle, şüphelerle çizik çizik çentilmiş bir sureti var yargının. Savunma makamı, bu hiç de iç açıcı olmayan yargı görüntüsünü bir nebze de olsa ağartacak imkanları haizdir oysa. Ne ki, savunmanın mahiyeti, hakimler ve savcılara atfedilen yüksek önemin dizlerine bile yetişememektedir! Roma Tiranlarından müktesep kadim mirasın bekçisi, Yargıçlar Diktatoryası miadını doldurmadı mı? 

Nedir bunun sebebi? Devleti; “memur” hem de yüksek memur olarak epey kuvvetli bir şekilde temsil ediyor oluşlarıyla mı ilgili? İki dudaklarının arasında kaderi belirlenecek kanatlarımızın tedirginliği midir bizleri yargıçlar önünde titreten? Salonda yüksekte oturuşları, ciddi hatta asık denebilecek yüzleri mi, sokaklarda kimselerin üstünde görmeye alışık olmadığımız yüksek yakalı cübbeleri midir onlara bakarken gayrı ihtiyari ceketimizi düğmeleyip kendimize çeki düzen verişimizin sebebi... Askerler, polisler, yargıçlar, savcılar, Devlet dendiğinde, göze görünen, bedene değen elleri gibidir o müthiş hükmi şahsiyetin... O müthiş hükmi şahsiyet yani devlet, onlar aracılığıyla dokunur biz gerçek ve küçük kişilere...

Oysa avukat böyle değildir. Salonda, bizimle aynı tarafta ve “aşağıda” oturur. O en belalı günümüzde yanımızda durmaya cesaret eden kişidir. O müthiş hükmi şahsiyete, yani devlete, bize tam el değdirmeye yekindiği sırada; “bir dakika!” diyebilen, tek gerçek kişidir Avukat...

Bugün Avukatların seçim günü... Ve dikkat ederseniz onlar ne medyaya ne de siyasete sırtlarını dayamadan, kendi aralarında gerçekleştiriyorlar bu seçimlerini. Kimseye yük olmadan, kimseden destek almadan... Ya Hakim ve Savcılara ne demeli? Aylardır medya da siyaset de her işi bıraktı onlara kilitlendi, vesayetten illallah dediğimiz için! Lakin bir vesayetten kurtulup diğerine de düşmemek için, günü kurtarıcı, palyatif seçeneklerin tuzağına da gelmemek gerek. Bazen bize çözümmüş gibi gözükenler, ileride bir bumerang gibi dönüp dolaşıp bize saplanıyor... Misal; HSYK’nın millet meclisi tarafından belirlenmesini tartışıyoruz. Bugün bu fikri bastıranların yarın muhalefete geçtiklerinde, çoğunluğu kaybettiklerinde neler düşüneceklerini merak ediyorum...

Her şeyi kazanmak ve kaybetmek üzerinden tartıyoruz. Oysa hukuk güvenliği ve yargının tarafsızlığı dediğimiz şeyde, kazanmak veya kaybetmek değil, adaletin tesisidir esas. Benjamin Barber, Güçlü Demokrasi’de, bir tür demokratik buharlaşmadan söz eder, klasik “kamu hizmeti” kavramının yurttaşlar arasında döngüsel paylaşımı ile ayrıcalıklı bir iş veya vesayet tesisi olmaktan çıkarılmasından söz açar. Mesela, “kur’ayla belirlenebilir veya aynı görev tablosundakilerin dönemsel olarak vazifeye gelmesiyle çözümlenebilir kamu hizmetinin icrası” der Barber. Böylelikle hem muhtemel vesayetlerin önü kesilebilir hem de “kamu görevlisi”, “memur”, “kamu hizmeti” gibi ayrıcalıklı bürokratik yapı, daha fazla katılım ve çeşitlilik üzerinden tasfiye edilebilir.

Yazının devamı için tıklayın...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat