Bir kez daha gördük ki Batı’nın terör algısında çifte standart var. Hadi onlar öyle de bizim medyamız nasıl olur da terörü, teröristi hoş görür, anlamak çok güç.

DAİŞ, Fransa’da Çarli Hebdo’ya saldırınca dünyayı ayağa kaldırdılar hatta oradan yola çıkıp Türkiye’yi bile suçlamaya kalktılar.

Çarli Hebdo’ya “terör saldırısı”, ABD’de 3 Müslüman gencin katledilmesine ise “otopark cinayeti” dediler.

Maskeli, uzun namlulu silah taşıyan, üstelik polis takibinde olan saldırganlar gün ortasında Paris’in en işlek yerinde dergi basıp adam öldürdüler, giderlerken yollarına çıkan polisi de öldürdüler, bunca açığa rağmen kimse Fransa’nın istihbaratını suçlamadı, bizim adliyemiz basılınca utanmadan MİT’i, İçişleri Bakanlığını, hükümeti suçlamaya kalktılar.

Filistin’de çocuk katledip, Paris’teki anti-terör yürüyüşüne katılan Netanyahu’ya Erdoğan dışında kimse “senin orada ne işin var” diye sormadı ama Başbakan Davutoğlu’na bu soruyu sorma cesaretini gösterdiler.

İsrail Gazze’de katliam yaparken, direnen Filistinliler için “terörist” ifadesini kullandılar ama savcımızı şehit edenlere “eylemci” dediler.

Berkin Elvan hayatını kaybetti, buna tüm Türkiye üzüldü. Dünyayı ayağa kaldırdılar, dünya da zaten ayağa kalkmak için bahane arıyordu sonra iş geldi teröristlerin adliyeyi basıp, savcımızı katletmesine kadar gitti.

Bir de ABD’ye bakalım.

Ferguson’da 18 yaşındaki siyahi genç polis tarafından ırkçı bir hisle öldürüldü, sonra bir daha bir daha işlendi, polislerin bu ırkçı cinayetleri. 6 ayda 10’a yakın çocuk, genç sırf siyahi oldukları için polis tarafından katledildi ama dünya ayağa kalkmadı, bırakın dünyayı ABD’de sadece siyahlar ayaklandı, onlar da ayaklandıklarına bin pişman edildi.

Obama, “polis teşkilatında ırkçılık var” dedi, kimsenin umurunda olmadı. Ferguson olaylarını takip eden biri Anadolu Ajansı muhabiri 21 gazeteci göz altına alındı, kimse oralı olmadı.

Bizde hukuk sistemini manipüle etmek suçuyla bir TV yöneticisi göz altına alındı, kıyameti kopardılar, oysa sırf Ferguson olaylarını görüntüledikleri için göz altına alınan Türk, Alman ve ABD’li gazeteciler, zorla turuncu mahkum kıyafetleri giydirilerek, hücreye atıldılar, yine kimsenin gıkı çıkmadı.

ABD’de geçen hafta o gazetecilerden 13’ü yargı önüne çıkarıldı, ABD yargısı gazeteci mazeteci demedi, çatır çatır yargıladı onları.

Gezi’deki ölümler için polisler hakkında davalar açıldı, bizdeki polisler yargılanıyor oysa Ferguson’da 18 yaşındaki siyahi genç Michael Brown’u öldüren polis memuru hakim yüzü bile görmedi çünkü davalık bir durumun olmadığına karar verildi.

Göz altına alınıp serbest bırakılan ABD’li 4 gazeteci kendilerine şiddet uygulayan Amerikan polislerini dava bile edemedi. Çünkü polislerin isimlerini dahi bulamadılar, gazeteciler polislere isimlerini sormuş, söylememişler sadece biri adını vermiş o da dalga geçerek, “Donald Duck” demiş, şimdi ABD yargısı işkenceci polis memuru Donald Duck’ı arıyor!

Bizdeki durum bu kadar ciddi, onlardaki ise bu kadar gayri ciddi.

Sonra bize utanmadan “terör destekçisi” diyorlar, anti-demokratik uygulamalarla itham ediyorlar.

Kaldı ki bizi polis şiddetiyle suçlarlarken, kendi polislerinin Hamburg’da, Frankfurt’ta, Wall Street’de, Londra’da, Paris’te, nasıl bir şiddet sarmalının içerisinde olduklarından artık bahsetmiyorum bile.

Neticede Batı yine teröre yaklaşımda çifte standart uyguluyor. Hadi onları anladım da bizdeki medyayı anlamak mümkün değil.

Ortada adı sanı, başı sonu belli, yüzde yüz bir terör saldırısı ve teröristler var. Ama kullandıkları dil, gösterdikleri ilgi, Batı’nın yaklaşımını bile geçti.

Terör örgütü propagandası yapan gazeteleri okuyoruz iki gündür. Cumhuriyet’in, Today’s Zaman’ın dünkü manşetlerini gördük. Kullandıkları dile, teröristlere karşı duydukları hassasiyete, gösterdikleri hoşgörüye tanık olduk.

Böylesine kanlı bir terör katliamının ardından bile malum çevreler, teröre karşı bu kadar ilgili, teröristlere de bu kadar hoşgörülü olabiliyorlarsa, hakikaten söylenecek söz kalmamış demektir.