TSK’nın İdlib’e yönelik harekattaki pozisyonu çatışmasızlık bölgelerinin denetiminin sağlanması. Burada anlaşma dışında kalan ve İdlib’teki en etkin grup olarak bilinen El Kaide çatısından çıkıp, önce Nusra Cephesi adıyla şimdi de Heyet Tahrir Şam ismiyle ön plandaki grubun tasfiyesi amaçlanıyor.

HTŞ’den boşalacak alanlara Türkiye ile beraber hareket eden muhaliflerin yerleştirilmesi Türkiye için önemli bir kazanım olacaktır.
Bu kazanım Afrin’deki PYD terör örgütünün olası bir İdlib yapılanmasının önüne geçmesini de sağlar.
Bölgede çok çeşitli silahlı gruplar var, açıkçası kimin eli kimin cebinde bunu kestirmek de zor. Ve asıl önemlisi hangi grubun yarın nasıl pozisyon alacağı, kiminle birlikte olacağı da ön görülemiyor. İşte böyle bir ortamda Türkiye’nin sahada olması, olup bitenin daha net görülmesi ve olası kriz anlarında anlık müdahalelerin yapılabilmesi açısından avantaj.
Türkiye hem sınırda hem de İdlib içerisinde pozisyon alarak, terör örgütlerinin sınırımızdan uzaklaştırılması noktasında önemli bir artı puan elde edecektir.
Türk askerinin İdlib sınırında teyakkuzda olması bir sonraki adımda sınırdan içeri bir hamlenin olabileceğine işaret. Böyle bir durumda İdlib içerisindeki çatışma ortamından kaynaklanan göç dalgası karşısında sınırda bir güvenli bölge oluşturulabilir.

Bu güvenli bölge Fırat Kalkanındaki Azez-Cerablus hattı benzeri bir koridorun açılmasını ve bu koridor vasıtasıyla PKK-PYD ile DAEŞ terör örgütlerinin Türkiye sınırından daha da uzağa püskürtülmesi açısından da önem taşımaktadır.

Şu unutulmamalı ki İdlib meselesinde İran, Rusya ve ABD’nin de farklı farklı tasarrufları var.
Bu çerçevede bu güçlerin hiç biri İdlib’te tek başlarına mutlak hakimiyet alanı kuramayacaklardır. Bu da bir paylaşımı beraberinde getirecektir. Paylaşım aşamasına gelindiğinde de her zaman sahada olanın söz hakkı daha fazla olacaktır ve Türkiye bugün İdlib’teki askeri hareketliliğiyle söz konusu alan dağılımında kontrol sahası elde edecek güçlerden biri olacaktır.