İdlib ve Suriye’nin geleceği

  • GİRİŞ10.09.2018 09:21
  • GÜNCELLEME11.09.2018 11:03

Tahran’daki üçlü toplantının gösterdiği bir şey varsa o da Türkiye’nin Suriye konusunda dünyanın vicdan ve adalet merkezine dönüştüğüdür. Mart 2011’den beri siyasi müzakereleri farklı mecralarda yürüten, silahlı tırmanışı elinden geldiğince önlemeye çalışan, güçlünün yanında olma konforunda değil adaletin sesi olma gayretini sürdüren Türkiye birçok açıdan eşsiz bir konumda.

Senelerdir Suriye üzerinden Türkiye’ye karşı yürütülen operasyonlara rağmen, insani çizgisini, adalet odağını, siyasi müzakere yolunu terk etmeyen Türkiye, uluslararası kurumların, küresel ve bölgesel güçlerin başarısızlığa uğradığı yerde insanlık vicdanının yegane temsilcisi olmaya devam ediyor.

 

 

Bir taraftan Cenevre’de muhalif unsurların siyasi müzakerelere dahil olması, sürdürülebilir barış ve toplumsal uzlaşı için çaba sarf ederken; diğer taraftan da Astana’da rejimin iki destekçisi Rusya ve İran’la kıran kırana müzakereler yürütüyor. Cenevre odağını koruyor ama Astana’dan pratik çözümler üretmesini bekliyor. Muhalif unsurların bertaraf edilerek kurulması planlanan bir siyasi müzakerenin sürdürülebilir olmadığını, Suriye’nin geleceğini ve yeniden inşasını tehlikeye atacağını, rejimin zafer sarhoşluğunun istikrar ve barış değil etkileri on yıllar boyunca devam edecek çatışma getireceğini vurguluyor.

Dünya Irak’ın işgalinin sonrasını unutmuş gibi gözükmekte. Amerikan güçleri zafere ulaştıklarını düşündükleri, Sehve Konseyleri ile El-Kaide’yi bertaraf ettiklerine inandıkları anda DEAŞ ortaya çıktı. Hem de tüm şiddet kullanan devlet dışı aktör tartışmalarını yerle bir edercesine. Terörün ve terör örgütlerinin tanımını genişlettiler. Sömürecekleri güç boşluğu, sosyal travmalar, siyasi bölünmüşlük, fiziki yıkıntı ve ekonomik darboğaz vardı. Türkiye’nin defalarca dillendirdiği “bataklık kurutulmadan sinekler tükenmez” fikri, Irak’ta nasıl geçerliydiyse şimdi de Suriye’de geçerli. Suriye’de siyasi çözüm dışında bir başka çözüm bulunmuyor. Askeri çözüm bir halüsinasyondan ibaret, Suriye’nin geleceği siyasi çözümün adaletli ve sürdürülebilir olmasına bağlı.

İdlib’e yönelik kapsamlı bir saldırı, sadece yeni bir büyük insanlık trajedisi üretmeyecek, rejim, İran ve Rusya da dahil olmak üzere tüm dünyaya ekstra maliyetler çıkaracak. Rejimin şimdiye kadarki “terörle mücadele” bahanesiyle yürüttüğü tüm operasyonlar terörden başka bir şey üretmedi. İdlib’e atılan her bomba Suriye’nin gelecekteki normalleşmesinin önüne koyulan bir başka engel olacak. Terör örgütlerini bahane ederek öldürülen her sivil, her muhalif, aksine terör örgütlerine kök saldıracak, yeni versiyonlarıyla bir sonraki fırsatta ortaya çıkmalarını sağlayacak.

Hal böyleyken hem Rusya’nın hem de Batı’nın İdlib’e uzun vadeli maliyet hesabıyla bakması, İdlib’in herkesin ortak sorumluluğu olduğunu görmesi lazım.

Akşam

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat