Çözüm sürecini kim durdurabilir?

  • GİRİŞ01.10.2014 09:38
  • GÜNCELLEME01.10.2014 09:38

Bu ülke, tarihte olduğu gibi bugün de kendisine koşan, kapısını çalan herkese kapısını ve gönlünü açmış bir ülkedir. Kürtler gibi “akraba topluluklara” kapıyı açması kadar normal bir şey olamazdı. 
İşin ilginç yanı, Kobani kasabasından Türkiye’ye koşan insanları bahane ederek, bu insani meseleyi “etnik bir probleme dönüştürme” çabasına girenlerin Türkiye’nin yardımını, göç etmek zorunda kalan insanlara yaptığı desteği engelleyerek, kendilerine göre buradan siyaset üretme gayretine girmiş olmalarıdır. 
Bazı politikacı ve belediye başkanlarını aralarına aldığı görülen militanların neden gidip IŞİD’e değil de IŞİD terörünün zulmüne maruz kalmış olanları korumaya çalışan askerlere taşlı-sopalı saldırıya geçtiğini sormanın bir önemi yoktur. 
Kandil’de yan gelip yatanlar 
 Hatta Kandil’deki teröristlerin IŞİD’e karşı mücadele etmek yerine, Yalçın Akdoğan Bey’in söyleyişiyle “Kandil’de yan gelip yatarak” yattıkları yerden Çözüm Süreci’ni neden engelleme arayışına girdiklerini dahi tartışmanın bir anlamı yoktur. 
Bu yan gelip yatanların IŞİD’le çarpışırken ne hallere düştüğü de ayrıca ortadadır. Belli ki pusu kurup, kahpece arkadan vurmada gösterdikleri mahareti, cephe savaşında gösterememektedirler. Bir de yıllar boyunca Mehmetçiği arkadan vuran bu cinayet şebekesinin utanmadan Türkiye’den silah istemesine ne demeli? 
Türkiye’nin milli bir proje olarak uygulamaya koyduğu, yani bölgedeki bütün istihbarat kuruluşlarına rağmen bugüne kadar başarıyla uyguladığı Çözüm Süreci, yeniden toplumsal barışı inşa etme projesidir. Bu yönde atılan ilk adımların silahlı çatışmaya son vermek, terör örgütünü tasfiye etmek ve örgüte şu veya bu şekilde katılmış olanları “örgütün tutsağı olmaktan kurtarıp” rehabilite ederek topluma kazandırmayı amaçladığı defalarca açıklanmıştı. Bu adımların arkasından; bölgesel gelişme, toplumsal kalkınma gibi sosyal ve ekonomik politikaların devreye sokulacağı, yeni bir atılım hamlesinin gerçekleştirileceği ve bütün bunların demokrasiyi derinleştirerek yapılacağı ortaya konmuştu. 
Barışa düşman olmak 
Meseleye şöyle bakabiliriz: Ortadoğu bölgesi dünyanın en büyük enerji kaynaklarının deposu olduğu kadar, 1. Savaş’ta “Batı tarafından parçalanmış bu coğrafya” halklarının daha yeni yeni demokrasi talep edecek toplumsal değişmeleri yaşamaya başladığı bir yerdir. Bunun anlamı açıktır. Bu toplumlar “demokratikleşme süreci” ile birlikte kendi ülkelerinin kaderine el koydukça, Batı’nın otoriter yönetimler, anti-demokratik yapılar üzerinden kurduğu ilişkilerle sağladığı kontrol ve sömürü mekanizmasının sürdürülmesi artık imkânsız olacaktır. Diğer önemli bir olay ise, bu coğrafyanın ülkeleri arasında son zamanlarda dayanışma, ortak ekonomik ilişki ağlarının kurulması ve karşılıklı kültürel temasın yoğunlaşmaya başlamasıdır. 
Türkiye demokrasisiyle, ekonomik büyüme dinamizmiyle bir işbirliği, bir dayanışma ve bir ekonomik güç olarak, bu toprakların “birlikte gelişme ve büyüme potansiyelini” temsil etmektedir. Bu durum  fiilen pazar ilişkileriyle, yetişmiş insan gücüyle, teknolojisiyle, girişimleriyle bölgede yeni bir entegrasyon kaynağı yaratmıştır. 
Çözüm Süreci ile terör sorununu bitirip toplumsal barışını kuran Türkiye’nin bu “bölgesel fonksiyonlarının artması” kaçınılmaz bir durumdur.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat