Cumhuriyetin madenleri

  • GİRİŞ30.10.2014 10:07
  • GÜNCELLEME30.10.2014 10:07

Aradan bunca yıl, bunca Cumhuriyet Bayramı geçti. Ne nutuklar atıldı, ne balolar verildi ve ne tartışmalar yapıldı; ama hâlâ madenlerimizde neredeyse kitlesel ölümler, kitlesel katliamlar yaşanmaya devam ediyor. Sorun şudur: Devlet-toplum arasındaki gerilimde tam anlamıyla bir denge kurulamadığı gibi, çatışma da devam etmektedir. Bunun bir yansıması tabiat- insan arasından; üretimle-teknoloji arasındaki ilişkiye uzanmaktadır. 

Devletin güçlü, “toplumun zayıf olduğu zamanlardan” kalan anlayış, insanların devlet zoruyla çalıştırılması da dâhil, her türlü düzenleme yapmayı “devlet aklına”, insafına bırakmaktadır. Bu devlet, aklı “ekonomik sorunu” çözmek için toplum ve onun emeğini insafsız bir biçimde kullanmıştır ve görüldüğü gibi kullanmaya devam etmektedir. Bu sadece işçinin emeği değildir, bütün toplumun emeğidir. 

Devlet ve emek 

Türkiye’nin anti demokratik tarihinin bir ürünü olan “devletçi kapitalizm dönemi” aynı zamanda cumhuriyetin anti-demokratik devridir. Türkiye’nin talihsizliği, bu örgütsüz-mesleksiz zayıf halk karşısında devlet, “demokrasiye doğru evrilirken” dahi sivil bir dayanaktan mahrum olmasıdır. Sanayi üretim kültürüne sahip olmayan toplumda, önündeki tek örnek, devlet rantları üzerinden “sermaye birikimi sağlamış devletçi kapitalistler” olan bir ortamda, demokrasiye geçiş kadrolarının, sivil girişimcileri toplumsal dayanak olarak görmesi, bütünüyle piyasayı onların çıkarlarıyla özdeşleştirmesi ciddi bir sorundur. 
Bu sorun Türkiye’de tarihsel bir çelişkiye tekabül etmektedir. Bu çelişki, cumhuriyetin kalkınma ve demokratikleşme süreçleri içinden yükselmiştir. Meseleyi şu şekilde ortaya koyabiliriz: Cumhuriyet sivil topluma dayanmadığı için otoriterleşmiş, 1950’ye kadar kapalı bir toplum düzeni kurmuştur. Dış konjonktür yapıyı demokrasiye doğru değiştirip, siyasi olarak “otoriter cumhuriyetten” çıkışın şartlarını hazırlayınca, devlet içinden doğan bütün tepkiler ve direnci kırmak üzere,  Menderes’ten bu tarafa demokrasi güçleri, “sivil unsur” diye öncelikle müteahhit, tüccar, imalatçı gibi girişimcilere dört elle sarılmak durumunda kalmışlardır. 

Yer altında kalmak 

Bu unsurların talep ettiği “piyasa”, kuralsız ve “sermayenin büyümesinin sınırsız serbest” olduğu bir ilişki düzenidir. Dolayısıyla demokrasi sayesinde, siyasi varlık kazanan partiler, siyasetçiler, “piyasa denkleminde” dayandıkları bu “sınıfların” taleplerine; “devlet içinden gelen tehdit” karşısında, yön verme, kural koyma düzenleme konusunda yetersiz kalmış, ortaya ciddi sorunların çıkması kaçınılmaz hale gelmiştir. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat