Libya’dan bölgeye yeni bir vizyon

  • GİRİŞ20.01.2020 16:04
  • GÜNCELLEME20.01.2020 16:04

Türkiye’nin Libya ile ilişkileri uluslararası hukuk temelinde ilerliyor. Uluslararası toplumun daha önce defalarca tanık olduğumuz tutarsızlığının bir sonucu olan Libya’daki çatışma ortamı. Türkiye kendi güvenliğinin yanında uluslararası toplumun ve uluslararası hukukun da itibarını ayakta tutuyor.

Libya meselesine veya herhangi bir meseleye hukuk değil de çıkar penceresinden bakmaya başlatsanız birlikte yaşamanın koşullarının altına dinamit koymuş olursunuz. 

Anlık ve günlük çıkar, istikrarlı bir hayatın getirdiği fırsatlardan daha fazlasını vaad edemez.

Libya’da küresel güç merkezlerinin günlük çıkarları, Libya’da istikrarlı bir devlet düzeni kurulmasından daha değerli değil. Bugünkü çatışmaları körükleyen küresel güçler bilmeli ki bu ateş kendilerini de yakar.

Burası meselenin bir tarafıdır. Meselenin bir tarafı da Libya’nın kendi iç dinamikleridir. Nerdeyse on yıla yaklaşan bir iç çatışma dönemine rağmen, Libya bir Suriye değildir. Bunun en önemli nedeni de Libya toplumunun temelini oluşturan güçlü aşiret yapılarıdır. On yıllık çatışma dönemi herkesi yorgunluktan tükenmek aşamasına getirmiş olmasına rağmen, Libya toplumuna egemen olan güçlü aşiret yapıları halen varlığını korumakta ve kendilerince küçük güvenli alanlar oluşturmaktadır.

Libya’daki güç dengesini UMH ve Hafter olarak tarif ediyoruz ama Libya sadece iki taraflı bir denklem olarak tarif edilemeyecek derinliklere sahiptir.

Bu bakımdan Berlin süreci ancak saha dinamikleri ile bir diyalog ve iş birliğine dönüştürülebilirse sonuç verir. 

Saha dinamikleri dediğimizde aslında Libya’nın güçlü aşiret yapılarını anlamamız gerekiyor. Libya’nın nerdeyse birer şehir yönetimine dönüşmüş güçlü aşiret bağlarının dahil olmadığı süreçler Libya’da kalıcı barışı getirmez.

Berlin süreci bu bakımdan bir sonuç değil başlangıç olabilir. Hatta Berlin süreci sonunda Hafter’in barış konusunda mutabık kalıp kalmamasının hayati bir önemi de yok.

Türkiye Berlin sürecinde, aslında Libya’da nasıl bir gelecek tasavvur ettiğini, saha dinamiklerinin kabul edeceği ölçüler içinde anlatırsa, Hafter’in masadan kaçmasından sadece Hafter zarar görür. Dolayısıyla Türkiye Hafter ile mutabakat imzalamaktan daha önce Libya ile ilgili önerisini detaylandırmalı ve özellikle de Hafter tarafında bulunan şehir yönetimleri ile paylaşmalı. 

Bugün Türkiye; Tarhune ve Sirte aşiretleri ile masaya otursa, o bölgelerde Hafter’in tutunabilmesi mümkün olamaz zaten.

Türkiye sahadaki karşılığını güçlendirdikçe Hafter’in hareket alanı daralacaktır. 

Berlin süreci önemlidir ama Berlin süreci kadar saha dinamikleri ile doğru bir ilişki biçimi geliştirmek de önemlidir.

Libya denkleminin zorlukları da var ama diğer iç çatışma bölgeleri ile kıyaslanmayacak kolaylıkları da var.

Önemli olan meseleye doğru bir pencereden yaklaşabilmek.

Libya ile başka hiçbir bölge ile karşılaştırılamayacak tarihi bağlarımız var.

Tarihi bağlarımızın bize sağladığı kolaylıklar ve avantajlar da var.

Batı’da İtalya ile iş birliği, Almanya ve Rusya ile koordinasyonun getirdiği kolaylıklar var.

Ama Suudi Arabistan ve BAE ile bir türlü rayına girmeyen ilişkilerimizin ne onlara ne de bize bir faydası var. Batılı güç merkezleri sırtını bu ihtilafa dayamış durumda. 

ABD’nin kendi iç ve dış sorunlar yumağında boğulduğu, Avrupa’nın yaşlı bir teyze gibi koltuk değneklerine mahkûm olduğu bu dönemin avantalarını İslam dünyasındaki bölünmeler nedeniyle yeteri kadar fırsata dönüştüremiyoruz.

Türkiye sorunlarla baş etme konusunda tarihinin en yüksek performansını sergiliyor

Ama sorunların ortaya çıkmasını önleyecek yeni bir vizyon ile enerjisini çok daha verimli kullanma kabiliyeti kazanabilir.

Libya yeni bir başlangıç için çok büyük fırsatlar sunuyor aynı zamanda.

Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat