Rabia katliamının hesabı sorulur elbet

.

  • GİRİŞ14.08.2019 08:51
  • GÜNCELLEME14.08.2019 08:51

Bugün idrak etmekte olduğumuz mübarek Kurban bayramının 4. Günü, AK Parti’nin kuruluşunun 18. Yıldönümü, ve modern insanlık tarihinin görebileceği en vahşi katliamlardan biri olan Mısır’daki Rabia katliamının da 6. Yıldönümü.

Bu özel günlerin her birisi, bugün için üzerinde çok fazla şey söylemeyi gerektiren anlamlar kazanmış bulunuyor. Aradan geçen her bir yıllık zaman bir büyük olayın bu zaman içinde kazandığı biraz daha özel, farklı anlamlarıyla birlikte yeni bir veçheye de kavuşmuş oluyor.

Tarih her an yeniden yazılıyor, yeni gelişmelerin ışığında, yeni hadiselerin kattığı yeni anlamlarla birlikte. O yüzden 17 yılının her birini başka bir bağlamda andığımız bir olayın 18. Yılında çok farklı şeyler söylemek mümkün hale gelebiliyor.

AK Parti, Türkiye siyasi tarihine, kalkınmasına, İslam dünyasında ve genel olarak dünyada demokrasinin gelişim tarihine, tartışmasına yapmış olduğu ve yapmakta olduğu katkılar açısından çok özgün bir örnek. 18 yılın her birinde yaşanan her olay onun bu katkısına başka boyutlar kattı. 18. Yılı Kurban bayramına denk geldiği için Genel Merkez’in yıldönümü etkinlikleri önümüzdeki haftaya ertelenmiş bulunuyor. Biz de daha geniş değerlendirmemizi önümüzdeki haftaya bırakarak bugün Rabia katliamı üzerinde daha fazla duralım.

Daha önce de söylemiştik. Rabia katliamının AK Parti’nin kuruluşunun yıldönümüne (12. Yıldönümü) denk gelmiş olması, kasıtlı değilse bile simgesel anlamı çok büyük olan bir tevafuktur. Zira AK Parti’nin İslam dünyasında halk iradesini hatırlatan, onun var ve mümkün olduğunu telkin eden bir işlevi olmuştur.

Bu işlevi yüzyıldır neredeyse tam bir esaret altında yaşamakta olan Arap halklarına kendi iradelerine sahip çıkmayı, bağımsızlık, özgürlük ve onurlu bir hayatı talep etmeyi ilham etti. Arap Baharı denilen sürecin tabii ki tek nedeni değildi bu, ancak bu ilham kaynağının sembolik bir etkisi olmuş olduğu muhakkak. Tabi sembolik etkinin tabiatı, halklara ilham verirken kurulu düzenin sahiplerinde de başka duygular uyandırmasıdır.

O yüzden Arap Baharı sürecinin rahatsız ettiği mihraklar bunu durdurabilmek için sadece karşı devrimleri organize etmedi, ayın zamanda bu devrimlere ilham veren Türkiye örneğini de yerinde boğmak, yok etmek üzere çok çalıştı, çalışmaya da devam ediyor.

Yine o yüzden Mısır tarihinin tek seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı darbenin zeminini hazırlayan Temerrüt hareketiyle eş zamanlı olarak Türkiye’de aynı gerekçeler, aynı medya iletişim taktik ve söylemleriyle Gezi isyanı organize edildi. Mısır’da başarılan Türkiye’de başarılamadı. Ama bu kavga da, Arap halklarına özgür olduklarını, onurlu bir hayat yaşamayı hak ettiklerini ve bunu yapabileceklerini hatırlatan AK Parti’ye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’a karşı hınçları da bitmedi.

Bu açıdan AK Parti’nin kuruluşunun tam 12. Yıldönümünde 14 Ağustos’ta Mısır’daki darbeye karşı en barışçıl şekilde meydanda oturarak direnişlerini sergileyen kalabalıklara yaylım ateşi açarak 3000 bin insanı en vahşi şekilde katlettiler.

Kerbela ne ki? Her biri bir Kerbela trajikliğinde 3000 insanın zalimce katledildiği bir vakadır Rabia katliamı.

Modern dünya üst üste, yan yana binlerce Kerbelayı bir günde yaşatabildiğini gösteren maharetiyle de öne çıkmaktadır. Üstelik yaşattığı Kerbelalara bir mersiye yakma hakkını bile çok gören, kısa sürede bunları unutturan, Yezitlerine de itibar vermeyi esirgemeyen bir yüzsüzlükle menşur.

Rabia’da silahsız insanlara devletin silahlarını taşıyan askerler ve polisler hem hedef gözeterek, keskin nişancı marifetiyle bir çok insanı katlettiler, hem de yaylım ateşi marifetiyle rastgele kalabalıklara ateş açarak bir devletin kendi vatandaşına yapabileceği en büyük zulmü yaptılar. Bilahare ölen insanların cesetlerinin ve yaralıların toplandığı meydandaki çadırların üzerine buldozerlerle girilerek cesetler parçalandı, o haliyle bir kısmı çukurlara doldurulup üstleri kapatıldı, bir kısmı da çadırlarıyla birlikte ateşe verilerek yakıldı.

O katliamdaki her bir can için uluslararası mahkemelerde yargılanmayı hak edenler, bu olaydan sonra hiçbir şey olmamış gibi uluslararası toplumda kabul gördüler. Buradan buldukları cesaretle, Rabia katliamında öldürememiş olduklarını zindanlara atıp, bir çoğunun işkence ve kötü muameleler neticesinde bu zindanlarda öldürdüler, yine de ölemeyenleri göstermelik mahkemelerle yargılayarak idam yoluyla katletme yoluna gittiler. Bir celsede yüzlerce kişinin idam hükmü, doğru dürüst hiçbir mahkeme yapılmadan okundu, işkence altında alınmış olduğu kesinleşmiş ifadelere dayanılarak onlarca kişi idam edildi.

Bütün bunların ortasında geçtiğimiz Şubat ayında, tam da bu gençlerden 9 kişinin idam edildiği günün ertesinde Arap Birliği ve Avrupa Birliği liderleri Şarm el-Şeyh’te bu katliamların biricik sorumlusu Sisi’nin davetine icabet ederek birlikte poz vermekten çekinmediler. Üstüne üstlük Sisi, hepsinin suratına bakarak Mısır’daki bu iğrenç demokrasi ve insan haklarının “Mısır’ın kendine özgü şartlarında” normal olduğunu kabul etmelerini buyurdu, onlar da bu sözleri paşa paşa dinlediler…

Bugün Mısır insan hakkı ihlalleri açısından yaşadığımız çağdan utanç duymamıza yetecek kadar kötü durumda. Zindanlarda ağır işkence şartlarında on binlerce siyasi tutuklusuyla, tamamen bastırılmış muhalefeti ve basınıyla Mısır ne yazık ki Batılıların İslam dünyası için görmek istediği modeli de temsil ediyor. Çünkü anlaşılan kadarıyla Batılılar İslam için demokrasi, gelişmiş insan hakları ve özgürlükler değil, tam da böyle bir örnek istiyorlar. Dilleri başka türlü söylese de fiiliyatta söyledikleri her vesileyle bu oluyor.

YENİŞAFAK

Yorumlar1

  • Teşekkürler 4 yıl önce Şikayet Et
    Duaciyiz. Kitabimiz ve dinimiz cok önemli. Müslüman olarak birbirimize yakınız ve hastalıklarımızı yeneceğiz Biiznillah
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat