Suriye Bölgesel Savaşın Fünyesi

  • GİRİŞ05.05.2025 09:15
  • GÜNCELLEME05.05.2025 09:15

15 Mart 2011’de Suriye İç Savaşı (El Harb el Ehliyye es Suriyye) başladığında bir çoğumuz bunu Arap Baharının bir uzantısı görüyorduk. Esad Rejiminin baskılarının altında inleyen Suriye halkı bir aşamaya gelmiş ve tepkisini gösteriyordu. Arap Ligi toplantısında, bir gün senin ülkende de iç karışıklıklar çıkartacaklar diyerek B. Esad’ı uyaran Kaddafi biraz da gülümsemelerle dinlenmişti. O zaman da Suriye İç Savaşının ilk ateşi yandığında da olayı en fazla dar bölgesel çapta görme eğilimi hakimdi. Savaş kabul edildikten sonra ise bitiş süresine dair çok iyimser vadeler biçildi. Tam Esad bitti derken, Rusya Savaşa dahil oldu ve süre uzadı. Değişen sadece süre değildi, Suriye’de taraf bölgesel güçler de taraf değiştirdiler. Ülkemiz de bunlardan biriydi kuşkusuz. Hatta Rusya ile işbirliği Avrasya İşbirliği büyük resminin içinde yer aldı. Bu konuda birçok teori ortaya atıldı. Başlangıçta birlikte olduğumuz ABD’nin emperyalist emelleri, politikaları yeniden keşfedildi. Ülkemizde artık bağımsızlıkçı Avrasya işbirliği ön plandaydı. Dönemin ifadesiyle Natocu veya Amerikancı olanlar tasfiye edildi Suriye Savaşının bu yeni döneminde.

Diğer yandan, Rusya’nın Ukrayna devlet başkanı Yanukoviç’in talebiyle asker göndermesi ve 2014 yılında Kırım’ı ilhakıyla başlayan süreç, 2022’de Ukrayna’nın işgaline yol açtı.

Suriye’deki vekalet savaşlarından farklı olarak Ukrayna’da büyük oranda nizami devlet orduları savaşıyorlardı. Teorik olarak iki cepheden fazla cephede savaşmak büyük güçler için bile bütçesel ve beşeri anlamda yönetmesi zor bir süreçtir. Gerçekçi değildir. Rusya’nın yorulacağı analizlerini yaptık ama bu kadar da erken bir şekilde Rusya’nın süper güç olma kararını esneteceğini düşünmemiştik. Trump ve ekibinin gelişiyle birlikte Çin süper düşman pozisyonuna oturtulunca zarlar yeniden atıldı. Rusya yaptırımların kaldırılması, finansal desteğin sağlanması gibi avantajlar karşılığında Suriye’den çekildi. Suriye üzerinde Amerika, İsrail ve İngiltere etkili bir hava ağı (Askeri Teknik Devrim diliyle “AD/ Access Denial) oluşturdular. Bir taraftan İdlip HTŞ güçlerinin Şama hızla ilerlemesi sağlandı, bir taraftan da Irak’tan, Lübnan’dan yardıma gelmek isteyen gruplar Amerika ve İsrail tarafından bombalandı. Suriye’de yeni bir yönetimin ilk adımları atıldı.

Tabi ki Esad da ayrılmak zorunda kaldı. Ukrayna konusunda ise ABD bazı bölgeleri Rusya’ya bırakma karşılığında Ukrayna’nın nadir elementlerine ve toprak minerallerine el koydu. Buna dair nihai anlaşma geçtiğimiz günlerde imzalandı. Bu o kadar, birbirini tamamlayan bir strateji oyunu ki, ABD’nin Çin ile ekonomik ve ticari savaşında elinde en fazla nadir element bulunan Çin’in ihracata engel koymasıyla Ukrayna’nın nadir element zenginliğine Amerika’nın el koyması birbirini tamamlayan iki olay olarak ortaya çıktı. Bu aşamadan sonra Ukrayna’nın nadir elementler ve toprak mineralleri bulunan bölgelerine Rusya saldırmayacaktır. ABD ile vardığı anlaşma bunu gerektirmektedir. Nitekim anlaşma imzalanır imzalanmaz Trump ilk defa Rusya’yı suçlayan bir açıklama yapmıştır. Ayrıca bu anlaşma kesinlikle tek taraflı avantaj ve dezavantajlardan oluşmamaktadır. Çin Rusya için Uzakdoğu ve Orta Asya ile Afrika’da Rusya’nın da rakibidir. Amerika için ise artık Çin apaçık stratejik rakip ve düşmandır. İşte bu çıkar örtüşmesinin Suriye’de yeni bir denge yaratacağı da görece yeni anlaşılan bir sonuçtur. Rusya usta bir mecburi manevra ile Suriye’den çıkmış, İran’a ve Suriye’ye desteğini kesmiştir. Karşılığını Ukrayna’da fiilen işgal ve ilhak ettiği bölgelerde kalarak alacaktır. Bu dönemin sonunda İsrail’in ikonik bir görsellik ile Suriye’deki ulusal ve İran askeri altyapılarını çökertmesi; Hamas ve Hizbullah liderlerini ve bölgedeki nizami/ milis İran generallerini yok etmesi; İran’ın güvenli bölgesinde suikastler gerçekleştirmesi; vb olaylar neticesinde sadece Suriye’de değil, Ortadoğu bölgesinde yeni bir konsept ve jeopolitik oluşmuştur. Rusya’nın boşalttığı alana ABD kendisi nizami birlikleriyle girmemiş vekil güçleri (HTŞ ve PYD/ YPG), imtiyazlı müttefik devleti (İsrail) ve ittifakına icbar ettiği yeni devleti (Türkiye) müttefiklik derecesine göre yetkili kılarak Suriye meselesini onlara delege etmiştir.

(Bu arada, zaten bir süredir de gözlemlendiği üzere Türkiye ABD kampına tekrar geri dönmüştür. Bir dönemin Avrasyacı retoriği sonlandırılmıştır.) Savaşın finansal ödemeleri ise Katar, BAE ve Suudi Arabistan tarafından yapılacaktır.

SURİYE’DEKİ YENİ DURUM KALICI OLACAK MI?

Daha önceki yazılarımızda sıklıkla Suriye’deki süreçlerin ABD ve İsrail’in elinde olan bir Manuel’e göre yürütüldüğü ve bizim bundan bilgimizin olmadığını, İsrail’in daha genişlemeci olacağı ve ABD’nin ise Suriye’yi bir atlama taşı olarak kullanacağı hususlarını dile getirmiştik.

Ayrıca yeni Amerikan küresel politikasının istikrarsızlık merkezli olduğunu, özellikle diri bölgesel güçlerin kesişme bölgelerinde krizler yaratıp, üstünü açık bırakarak onları meşgul ettiğini, zayıflattığını, vs uzun uzun açıklamıştık. Bu hususlar ilaveten Ortadoğu’nun ve Suriye’nin bu kötücül politikalara elverişli kırılgan ve çok katmanlı yapısından da bahsetmek yerinde olacaktır. Zira tüm bu nedenlerle Suriye tam anlamıyla ateş almış bir bünyeye dönmüştür, kendisinin ve bölgesinin ateş topuna dönmesi an meselesidir.

Olayları genel olarak sıraladığımızda bu hüküm cümlesi daha iyi anlaşılacaktır. Rusya etkisi ve Esad bölgesi olmasından dolayı savaşın etkilerini diğer bölgelere kadar hissetmemiş, Lazkiye, Tartus gibi şehirlerin bulunduğu Akdeniz kıyısındaki Nusayri bölgesi, yeni dönem sonrası ilk istikrarsızlıktan nasibini alan bölge olmuştur. HTŞ gruplarıyla eski rejim yanlısı silahlı grupların çatışması bir anda sivillerin de öldürülmesi olaylarına dönüşmüştür. Halen bölge durulmuş değildir. Eski rejim yanlılarının silahlı bir direniş örgütü kurdukları, HTŞ gruplarının ise bölgede tam bir hakimiyet kurmak istedikleri bilgileri herkesçe bilinmektedir.

Belki önümüzdeki günlerde ABD- Rusya anlaşması Ukrayna üzerinde tamamlanırsa Rusya bölgeye bizzat olmasa da vekil güçler eliyle müdahalede bulunabilir. ABD de buna müsamaha ile bakabilir. Bu Nusayri Bölgesindeki sivillere yönelik tedhiş ve öldürmeler nedeniyle Suriye iç dengelerinde hareketlilik olmuştur. Özellikle SDG Ve Dürzi bölgesi öz savunma amaçlı olarak silah bırakmayacaklarını, HTŞ Merkez rejimiyle iyi ilişkiler sürdüreceklerini ama ayrı hiyerarşik yapıda Ordu istihdamına devam edeceklerini ilan etmişlerdir. Ayrıca, SDG yöneticileri Nusayri toplumuna el uzatma niyetlerini tebarüz ettirmişlerdir. Ayrıca, ülkemizde de bu olaylar protesto edilmiştir. Bu olayla nedeniyle Suriye sahasının az görünür ortakları İngiltere ve özellikle Fransa bölgede himaye sağlayacaklarının işaretlerini vermişlerdir. Akdeniz kıyısındaki Lazkiye limanı işletmesi ve yatırımları Fransızlar almıştır. (Fransız CMA CGM, Suriye asıllı Fransız-Lübnanlı milyarder Rodolphe Saade ve ailesi tarafından işletiliyor. Bununla birlikte Yıldırım Holding'in de CMA CGM'de yüzde 24'lük hissesi bulunmaktadır. Ortaklığa ilk adım, Yıldırım Holding'in CEO'su Robert Yüksel Yıldırım’ın, 14 yıl önce CMA CGM'in beş milyar doları aşan borçlarını ödemekte zorlanması nedeniyle şirkete 500 milyon dolar yatırım yapmasıyla gerçekleşmiştir.

Yıldırım Holding 2013 yılında Fransız Holding’in yüzde 4 hissesine daha sahip olmuştur.) İsrail ve Amerika bu olayların biraz da büyümesini bekler bir pozisyon benimsemişlerdir. Ki bu yaklaşımın nedenini şimdi Dürziler ile ile olan gerilim ve çatışmalar sırasında anlamaya başladık. İsrail bölgeye artarak devam edecek askeri müdahaleler zinciri için dahili sebeplerin tezahürünü beklemektedir.

En son Dürziler ile yaşanan gerilim ve çatışmalar İsrail’in çok da beklemeyeceğini göstermektedir. Bir Dürzi liderine ait olduğu iddia edilen, Peygamberimiz (ASM) hakkında saygısızca ifadeler içeren bir video nedeniyle gerginlik yaşanmıştır. Bu konuda Dürzi dini liderleri ortamı yatıştırıcı açıklamalar yaptılar, hatta HTŞ ile Dürzi liderleri arasında bir anlaşmaya varıldı ise de olaylar durulmamıştır. Şam’da bulunan bir Dürzi askeri birliği ile HTŞ grupları arasında ciddi çatışma yaşanmış, HTŞ grupları Dürzilerin yaşadığı kırsal yerleşim merkezlerine (Ceramana, Sahnaya) saldırmaya başlamışlar, hatta yeni gruplar da sevk etmişlerdir. Ancak, bu kez de İsrail içindeki Dürzi toplumu bu olayları protesto etmiş, zaten olayların kıvama gelmesini bekleyen İsrail Dürzi yerleşim merkezlerine hareket eden HTŞ Gruplarına hava harekatı yapmıştır. Ayrıca daha önce SDG bölgesindeki topluluklar için ifade ettikleri gibi Dürzileri de koruyacakları resmi açıklamalarında yer almıştır. 01 Mayıs itibarıyle HTŞ Grupları Süveyda şehrine doğru ilerlemekteydiler, 2 Mayıs itibarıyla da Şehri kuşatmışlardır. Eşrefiye ve Sahnaya şehirleri HTŞ gruplarınca ele geçirilmiştir. Maalesef bazı ciddi şiddet olayları da olmustur. 1-2 Mayıs gecesi de İsrail uçakları Şam’da başkanlık kampüsü yakınlarındaki bir hedefi vurmuşlardır. 3 Mayıs’ta da İsrail Şam, Lazkiye ve Hama’da hava saldırıları yapmıştır. Bunun sonucu ne olursa olsun bir gerçek vardır ki kaçınmak mümkün değildir: Suriye ne yazık ki, toplumsal kesimleri birbirinden ayrıştırılmış ve bir arada yaşamaları çok zor hale getirilmiş bir kompozisyona sahiptir. Bunun da üzerine devlet aygıtı ne yazık ki, büyük ölçüde Suriyeli olmayan gruplar tarafından yönetilmektedir.

Bunun realitesi üzerinde düşünmek elzemdir. Bu çok parçalı katı kompozisyonun üzerine İsrail gibi ülkelerin maksimalist politikaları tuz biber ekecektir. Suriye sahasında ne yazık ki savaşlar, katliamlar, farklı güçlerin müdahaleleri, vs eksik olmayacaktır.

Golan Tepelerini ve sulak tarafsızlık bölgesini, Hermon Dağını işgal eden İsrail’in alan genişletme harekatlarına devam edeceği açık bir gerçektir. Bu askeri siyasi politikasında stratejik değeri yüksek yerleri Hermon Dağı, su kaynaklarının olduğu Golan bölgesi, vb yerleri bizzat işgal edeceği, ikincil önemde ya da nüfusunun yetmediği bölgelerde de müttefikler kazanarak entegrasyon sağlayacağını düşünüyorum. Halihazırda Suriye’de Dürziler ve Kürt nüfusun hakim olduğu SDG bölgesindeki topluluklar İsrail’in açıkça koruyacağını belirttiği kesimlerdir. Bunun dışında Arap dünyasının finans merkezleriyle ittifak ilişkileri kurma çabaları her daim vardır.

Ancak, bir müttefiklik ilişkisi kurma başarısı vardır ki bunun pahası biçilemezdir. Bu da Azerbaycan ile kurmuş olduğu ilişkidir. Azerbaycan İsrail için enerji hammaddesi tedarik kaynağıdır. Ayrıca, tedarik hattının geçtiği ülke Türkiye’nize Azerbaycan’ın milletdaşlığı İsrail’e büyük bir imkan sunmaktadır. İsrail’in Azerbaycan üzerinden Kafkasya’da yeni ittifaklar ve derin ilişkiler kurmaya devam edeceğini düşünüyorum. Zaten tarihsel olarak bölgedeki Yahudi asıllı veya Yahudi kültürüne yakın nüfus uzun zamandır farklı bilimsel araştırmalara konu edilmektedir. Özellikle ABD kaynaklı çok sayıda yayına erişmek mümkündür. Diğer yandan Aliyev İsrail için İngiltere ve özellikle Rusya ile müzakerelerinde ciddi bir irtibat noktası ve arabulucudur. Dünyada az ülkeye nasip olacak bir zengin ilişki profiline sahip ülkedir Azerbaycan. Ayrıca İran’da bulunan Türk/ Azeri nüfusa erişmek için de bir bağlantı noktasıdır. Bu nedenledir ki, en son Pezeşkiyan Bakü’de bir program vesilesiylebulunduğu sırada Şehriyar’ın “Heyder Baba” şiirinden Azeri ağzıyla harika bir Türkçe ile dizeler okumuştur. Bunun siyasal anlamı şudur ki, İran Devleti Azerbaycan halkını kazanmak istemektedir. Bu halk da bizimdir demek istemektedir.

İsrail’in müttefik yaratma çabaları ilginç bir şekilde Türkiye'nin nüfuz alanı veya çevre ülkeler içinde devam ediyor. En son Yunanistan ile devam eden hava savunma sistemleri, topçu sistemleri satışında sona yaklaşılmış görünüyor. Bu paketin mali büyüklüğü iki (2) milyar dolar. Yunanistan bu hava savunma sistemlerini Ege Adalarında konuşlandıracak. İsrail Elbit Firmasından daha önce IHA satın aldığı söylenen adı açıklanmayan NATO ilkesi de Yunanistan olabilir.

Silah sistemleri ve platformları demişken bir konuya da temas etmek gerekir. Ülkelerin gerçek ittifak ilişkisi ölçütlerinin başında savunma sanayii bilgi transferi, ortak silah platformları üretimi (Uçaklar, savaş gemileri, vb) veya hibesi gelir. Dolayısıyla sözlü olarak Türkiye’deki Yönetimi barok aşırı övgülere boğan ABD ihtiyacımız olan platformları

(F-35) ve farklı silah sistemlerini vermemektedir. Demiştik ya İsrail gösteriş için değil doymak için yemek yiyiyor diye. Biz de doymak için değil gösteriş için yemeğe oturuyoruz.

Ya da daha da kötüsü çok azımız doyuyor, çok fazlamız kronik kötü beslenme kurbanı!

Kendi isimlendirmeleriyle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yani SDG ile Tışrin Barajı çevresinde SMO grupları ile çatışmalara devam etmektedir. Ayrıca Devletimizin buradaki yapıya bakış açısı açıktır. Gerilim ve çatışmalara elverişli bir durum söz konusudur. Biz Suriye bütünlüğüne dönecek olursak, SDG Suriye devletinin güçlü bir bileşeni olarak dikkati çekmektedir. Halihazırda Suriye’deki en örgütlü ordu da SDG’nin elinde bulunmaktadır.

Suriye'nin petrol ve doğalgaz bölgeleri, sulak tarım arazileri İdlip Afrin Bölgeleri hariç SDG elindedir. Bu nedenle, Şam’da HTŞ lideri ile SDG liderinin anlaşması eşit iki tarafın anlaşması gibi gerçekleşmiştir.

Şunu da ifade edelim ki, iki yapının arasında etnik farklar yanında daha da önemlisi dünya görüşü, siyasi görüş, yaşam biçimi gibi konularda derin farklar vardır. Bu farkların bazı Batılı devletler tarafından beslendiği, propagandasının yapıldığı da bir gerçektir. Siyasi ve askeri olarak mümkün olmayacağı gibi toplumsal olarak da gerçekleşmeyecek bir birliktelik söz konusudur. Çünkü iki yapının yani örgüt olarak HTŞ’nin ve örgüt ve toplum olarak SDG’nin arasındaki uçurum fevkalade büyüktür. Bu yüzden iki yapının dış bağlantıları da farklıdır.

Eğer Dürzilerle çatışma veya Nusayri bölgesindeki çatışmalarda ve protestolarda olduğu gibi IŞİD bayrakları ve sembolleri çok görünür hatta aktif olursa bu SDG’nin büyüme işini daha da kolaylaştıracaktır. Zira, ABD ve Avrupa SDG’ye IŞİD ile mücadele ortağı olarak bakmaktadırlar. Yukarıda belirttiğim büyük farklılık olaylara müdahale biçimlerinde daha da açılmaktadır, büyümektedir. Mesela HTŞ gruplarının Lazkiye ve Banyas’ta yaptıkları operasyonlar ve özellikle de kadınlara yönelik yapmış oldukları iddia edilenler SDG bölgesinde büyük tepki toplamaktadır. Bu tepkiler diğer bölge ülkelerine de etkili bir propaganda aygıtı ile yayılmaktadır. Keza dünya medyasında da kadına yönelik tecavüzler, şiddet, tacizler, vb eylemler doğrudan tepki ile karşılanmaktadır. Bu tür kadına yönelik saldırılar az gelişmiş toplumların ve yönetim yapılarının genel davranışları olarak bilinmektedir. Ne yazık ki, İslam dünyasındaki siyasi ve sosyal krizlerde de dinimizin emirlerine rağmen ilk hakkı çiğnenen ilk tecavüze, zulme maruz kalan kadınlar olmaktadır.

Irak’ta, Suriye’de, Sudan’da, vb Müslüman ülkelerde görülen budur. Özellikle devlet disiplini, kurumsal disiplin, ordu disiplini olmayan gruplarda ve ülkelerde bu çok görülmektedir.Suriye’nin kuzeyindeki gerilimlerin aktörü durumundaki SDG en son Dürzi gruplar ve toplumla yaşanan gerilim çatışmalarda da tavrını keskinleştirmektedir. Şam’ın bu süreci doğru yönetmediğine dair açıklamalarında imalar mevcuttur. Aslında bu bir anlamda , Suriye’deki imtiyazlı ABD ortağı İsrail’in hareket alanını genişleticidir. Eğer Şam ile Nusayriler veya Dürziler arasındaki çatışmalar bir tarafın imhasına giderse, ABD ve İsrail'in reel politiği gerektirirse SDG Şam ile çatışmaya girebilir. Bu müdahalelerin eş zamanlı olacağını tahmin ediyorum. Yani imtiyazlı ortak mutlaka olaylara müdahale edecektir.

İÇ SAVAŞIN BÖLGESEL SAVAŞA EVRİLMESİ

Sonuç olarak, Suriye’de halen iç savaş devam etmektedir. Sadece başka bir mahiyete bürünmüştür. Eğer Şam Yönetimi bu gerilim ve çatışmaları olumlu sonuçlara doğru yönetemez ise siyasi, askeri ve sonuçta sosyal bütünlük oluşmayacaktır. Bu çok parçalı yapının uyumsuzluğunun çatışmalara dönüşmesi için kıvılcım atan çok olacaktır. Suriye’deki özel şartların da desteklediği ve Suriye’nin geleceğinin parçası olacak diğer bir sorun da şudur ki, en Kamışlı’da Irak, İran, Suriye ve Türkiye’den de katılan 400 delegeyle yapılan Kürt Konferansı bazı sonuçlar doğuracaktır. Bu sonuçların bölgemiz için hayırlara vesile olması için hayli alınacak yol bulunmaktadır. Görünen şudur ki ABD ve İsrail politikalarında artık bu Kürt nüfus önemli bir siyaset taşıyıcısı olarak vardır. Ayrıca Rusya da bu konuda çıkarları farklı olsa da benzeri yaklaşımlar içindedir. Hatta Çin’in de yaklaşımları farklı değildir. Ancak, bu yeni oluşumlar bizim açımızdan ne getirecektir? Üzerinde düşünemeyecek kadar iç politikaya battığımız şu dönemde böylesi ciddi ve hayati sonuçları olacak olayların hemen yanı başımızda cereyan ediyor olması tedirgin edicidir.

Özellikle yukarı paragrafta yer alan hususlar bizim ile yakından ilgilidir. Aslında bir imparatorluk bakiyesi olmamız hasebiyle Ortadoğu’da olan pek çok şey de bizimle bir şekilde ilgilidir. Her konuda olduğu gibi Suriye ile ilgili de bir ana siyaset belgemiz olmalıdır. Bu belge Suriye’deki her farklı topluluğu kapsamalı, bizim herkes için kabul edilebilir, benimsenebilir gelişmiş bir vizyonumuzu içermelidir. Ve sanırım Türkiye için de böylesi bir ana siyaset belgesine ihtiyacımızın olduğu açıktır. Bu belgede yer alan hususlar mümkün olduğunca açık, müzakere edilebilir, sunulabilir nitelikte olmalıdır. Bazı istisnai devlet veya devlet güvenlik hizmeti dışındaki konuların açık olmasında fayda vardır. Zira Suriye’de yeni denklem kurulur iken farklı güçlerin, devletlerin, grupların sunumları, önerileri çarpışacaktır. Ne yapacağımızı bilmemizin yanında, yapacaklarımızın tebliği, teşviki, tergibi, vs için de bu tarz bir açık siyaset belgesine ihtiyacımız vardır. Bu aynı zamanda sahada görev yapan görevlilerimiz, bize bağlı yerel milis unsurlarının faaliyet modaliteleri açısından fevkalade önemlidir. Son olarak bu siyaset belgesinin uygulamasının açık bir şekilde uygulamasının icrası lazımdır.

Eğer Suriye’de yeni bir iç savaş başlarsa bölgesel güçlerin de buna dahil olacağı ön görülebilir. HTŞ içinde Suriyeli olmayan bir grup savaşçı olsa da bazı Arap ülkeleri tarafından kavmi yaklaşımlar ile topyekün Arap kabul edilmektedir. HTŞ içindeki Kafkas ve Orta Asyalı savaşçıları da kültürel olarak kendilerine yakın görmektedirler.

Suudi Arabistan gibi büyük bölgesel güçler şimdilik uzak dursalar da Suriye’nin geleceğinde nüfus farklılaşmasına müsade etmeyeceklerdir. Esad dönemi kaçan nüfustan geri kalanlar henüz Suriye’nin ana karakterini muhafaza etmektedirler.Eğer Suriye’de konvansiyonel bir savaşa mecbur kalırsak rakiplerimiz arasında İsrail’den başka güçler de olacaktır. İran olamasa da Irak’ın, Suudi Arabistan'ın, hatta Mısır’ın dahil olması muhtemeldir. Katar ve BAE yine finans güçleriyle işin içinde olacaklardır. Sahada Fransa ve İngiltere’nin hatta Almanya’nın vekil güçleri ya da devşirilmiş küçük ve etkili grupları olacaktır. Bütün bileşenleriyle IŞİD saha olacaktır.

Aradan geçen zamana rağmen IŞİD hala varlığını devam ettirmektedir. Bu durumun bir aşama ötesi küresel büyük güçlerin savaşa dahil olmalarıdır.

Arzu ettiğimiz hedefimiz işler o noktaya varmadan Türkiye’nin her kesim için avantajlı öneriler sunan, herkesin güvenliğini, refahını düşünen bir ana muharrik ve bütünlüklü bölgesel güç olarak varlık göstermesidir. Suriye sahasında sosyal ve ticari alanda da etkin olmasıdır. Bütünlüklü kavramına dikkat çekmek istiyorum. Ortadoğu ve başka İslam ülkelerindeki siyasi ve sosyal krizlerden dolayı ülkemiz ABD başta olmak üzere sevk edilen sorunlu göç dalgalarının baskısı ve işgali altındadır. Ayrıca toplumun farklı kesimleri arasındaki ayrışma da fikkat çekicidir. Bütünlüğünü koruyamama riski açıktır. Bu yüzden, Ülkemizde de yapmamamız gereken topluma entegrasyon çalışmalarımızı orada da yapabilmektir. Bu bağlamda, bizatihi Türkiye içini bir ve bütün tutabilmektir. Türkiye içinde olduğu gibi Suriye sahasında da salt polis veya asker veya milis gücüyle değil, yumuşak güç unsurlarıyla da etkili faaliyetler yürütebilmektir. Sadece vekil silahlı gruplarla kalıcı başarı elde etmek mümkün değildir. Son Dürzi krizinde de oldugu gibi bu grupların kurumlarımız tarafından etkin kontrol edilemediğinden bazı olumsuz olaylara karıştıkları bilgileri yayılmaktadır. Bu bizim aleyhimize bölgesel tepki doğurur. Yetişmiş insan, gelişmiş kurumlarımız ve yüksek değerlerimiz ile sahada varlık göstermeliyiz ki, düzen kurmak ve yerel toplumda kök salmak mümkün olsun. Bu konuda, iyi yetişmiş bir kadro ve sürdürülebilir finansal akış zorunludur. Elbette ki, hiç büyük sorunlara eğilmeden toplumsal bir odak olamayız. Suriye içi krizlerde, gerilimlerde, çatışmalarda hangi kesimin olursa olsun, her tarafın haklarına, namuslarına, ırzlarına sahip çıkmak, korumak, saldıranları men etmek gücümüz ve irademiz de olmalıdır.

Şunu iyi biliyoruz ki, krizi ve iç sorunları kim çözerse geleceğin etkileyici gücü de o olacaktır. Tabi ki bunları yaparken oradaki sorunun, çatışmaların bir parçası olmaktan kaçınmamız gerekmektedir.

Buraya kadarki analizler Suriye krizinin bölgesel niteliğini ve cerahat mahiyetini koruduğu bir senaryo için geçerlidir. Eğer küresel güçlerin konvandiyonel müdahalesi veya bölge ülkeleriyle nizami savaş çıkarsa bu önerilerin de ötesinde bir seferberlik hazırlık seviyesinde olmamız gerekir.

Mehmet Ali Bal / Haber7

Yorumlar8

  • Fitne 54 dakika önce Şikayet Et
    İçimizde Siyonistlerin olduğunu düşünüyorum.
    Cevapla
  • mevhibe inal 56 dakika önce Şikayet Et
    Komşuları bir tarafa atıp, sömürgeci Avrupa, İşgalci Atlantik ötesine yanaşmak çok büyük hata. Barış ve Çok Kutupluluğa yapılan ihanet.
    Cevapla
  • mevhibe inal 58 dakika önce Şikayet Et
    Global Çete belli ki Kafkaslar-Ortadoğu-Doğu Akdeniz ve Süveyş Enerj-Ticaret koridorlarına göz koydu. Eğer Türkiye komşuları ile barışta direnseydi.. Lübnan-Suriye-İran-Rusya-Müslüman Afrika ülkeleri.... Dünya bambaşka bir yöne giderdi. Kuzey kıbrıs tanınır. Filistin Devleti kurulurdu.
    Cevapla
  • Şefik 2 saat önce Şikayet Et
    Sayın yazara göre hep başkaları kazanmakta, sadece Türkiye kaybetmektedir. Her zamanki gibi gene karamsarlık pompalamakta. Oysaki herkes ayakta uyurken, hatta bizim çok bilmis basınımız uyurken 2006 da hazırlanan Mit raporunda bugünkü gelişmeler Amerika ve Avrupa'nın ne hale geleceği harfiyyen öngöruyoruz.Merak edenler internetten bulup okusun.Yani bizde 20 yıl önceden plan yapabiliyoruz
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Musa 3 saat önce Şikayet Et
    Suriyenin içine obamayla ettiniz
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat