Kıyametin eşiği

  • GİRİŞ22.06.2025 09:27
  • GÜNCELLEME22.06.2025 09:27

1945 yılının 16 Temmuz’uydu. 

İnsanoğlu yeni bir kâbusla tanıştı. 

ABD, uzun zamandır üzerinde çalıştığı atom bombasını tamamlamış, o gün New Meksiko’nun uçsuz bucaksız çöllerinde ilk deneyini yapmıştı.

Deneye “trinity” adı verilmişti ve bu isim bir tarih profesörünün “Güneşin İki Kez Doğduğu Gün” isimli kitabından alınmıştı. 

O gün güneş gerçekten de ikinci kez doğmuş, bombanın ışığı New Meksiko, Arizona ve Teksas’tan görülmüş, deneyi izleyenler dehşetten donakalmışlardı. İnsan yapımı hiçbir silah bu kadar yıkıcı, bu kadar acımasız olamazdı.

Bombanın düştüğü topraklar sıcaktan kristalleşmiş, geriye hiçbir canlı organizma kalmamıştı.

Barutu bularak kitlesel ölümü keşfeden insanoğlu, atom çekirdeklerini bölerek çok daha fazlasını yapmış, dünyanın felaketini hazırlayan yeni bir aşamaya geçmişti.  Gelinen nokta, bilim adına bir devrim olsa da insanlık adına sonun başlangıcıydı.
Bunu görmek için çok beklenmedi. 

Deneyden üç hafta sonra, 6 Ağustos 1945 sabahı, ilk atom bombası Hiroşima semalarında patladığında saatler 08.45’i gösteriyordu. Patlamadan bir dakika sonra geriye 130 bin insanın cesedi kaldı. Bebek, yaşlı, çocuk, hasta, kadın, erkek... Gündelik hayatını sürdüren 130 bin insan, etrafı süsleyen çiçekler, ağaçlar, böcekler ve hayvanlarla birlikte yandı, kavruldu ve kül oldu. Geriye kalanlar da inanılmaz acılarla ölümü beklediler.

Bu felaketten üç gün sonra aynı senaryo Nagazaki’de tekrarlandı. Oraya atılan bomba da 70 bin insanın ölümüne sebep oldu. 

14 Ağustos 1945’te Japonya teslim oldu. ABD Başkanı Truman, insanlık tarihinin en büyük kıyımıyla kazanılan bu zaferi (!) aynı gün büyük bir gururla paylaştı. Ne de olsa kısa geçmişi kirden ve kandan görünmez haldeki bir ülkenin mensubu, yerleştiği kıtanın halkını yok ederek onların kanı üzerine kurulmuş bir devletin başkanıydı. Pearl Harbor baskınıyla karizmayı çizen Japonya’ya acıyacak değillerdi ya...

............................

İkinci Dünya Savaşı, bu felaketle son buldu.  

Savaştan sonra Almanya Polonya’dan, Japonya Kore’den, Sovyetler Birliği Japonya’dan özür diledi. Zaten bitmekte olan bir savaşta bir hareketle 200 bin insanı öldüren ABD kılını bile kıpırdatmadı. Dünya tarihinin en büyük katliamını yapmasına rağmen hiçbir özre gerek görmedi. 

Nükleer silahların sebep olduğu acı sonuç, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ancak güçlünün haklı olduğu bir dünyada bu tartışmaların sonuç getirmesini beklemek hayaldi. Yirminci Yüzyılın en büyük savaş suçlusu olan Amerika, bir yandan barış dolu bir geleceğin erdemlerinden bahsediyor bir yandan da silahlanmaya ayırdığı bütçeyle övünüp ürettiği silahlarla güç gösterisi yapıyordu. Hal böyle olunca; silah üretimi bir rekabete dönüştü.

Hiroşima felaketinden dört yıl sonra Sovyetler Birliği de kendi nükleer silahını üretti. 29 Ağustos 1949’da Sibirya’nın buz dağları üzerinde ilk denemesini yaptı.

Soğuk Savaş yılları nükleer silah üretiminin had safhaya ulaştığı yıllar oldu. Masanın iki başına kurulan ABD ve SSCB hem silahların sayısını hem de etkisini artırdılar. Onlara diğer ülkeler de katıldı. 1952 yılında İngiltere, 1960 yılında Fransa, 1964 yılında Çin Halk Cumhuriyeti nükleer silah sahibi oldular. 

Bu silahların üretim aşamalarında yüzlerce deney yapıldı. Kimi zaman buz dağlarında, kimi zaman çöllerde, kimi zaman okyanuslarda kimi zaman da atmosferde... Her deneyde tonlarca uranmış ve plütonyum kullanıldı. Üstelik atılan her yeni bomba bir öncekinden daha etkiliydi. Yerküre, sonuçları tespit edilemeyen inanılmaz hasarlar aldı. Havası, suyu, dengesi, habitatı bozuldu. İnsanlık koşar adım felaketine gider oldu.
Nükleer silah yarışı ve bu yarışın vahim sonuçları karşısında İrlanda, 1958 yılında tüm nükleer silahların imha edilmesi yönünde Birleşmiş Milletlere bir bildiri sundu. 1 Temmuz 1969 tarihinde Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) imzalandı. Nükleer testleri yasaklayan, menzil sınırlarını belirleyen bu antlaşmaya 190’a yakın devlet imzacı olarak katıldı.   

Nükleer testlerin sebep olduğu felaketler 1970’lerden itibaren kendini göstermiş, ilk atom deneylerine katılan bilim adamları ve askerlerin %99’unun kan kanserine yakalandığı görülmüştü. Bu deneylere katılan Amerikan subaylarından Orville Kelly, 1979’da Atomik Emekliler Birliğini kurdu. Bir hafta içinde aynı hastalıkla pençeleşen 9754 kişinin birliğe üye olduğu görüldü.

Ne var ki, yarış hiçbir zaman durmadı. Nükleer silaha sahip beş devletin pozisyonlarını koruma çabaları, sadece kendilerini düşünme bencillikleri, hastalıklardan ve dünyanın geleceğinden daha baskın çıktı. 

1960’ların ortalarında İsrail, 1974’te Hindistan, 1998’de Pakistan, 2006’da Kuzey Kore nükleer silah ürettiler.

Nükleere sahip ülkeler, silahlarından vazgeçmek yerine, işgal edecekleri ülkeler için bahane olarak kullanmayı tercih ettiler.

Ne de olsa güçlünün haklı olduğu bir sistem kurulmuştu.

.................

Bulduğu dinamitle insanların topluca öldürüldüğünü gören Alfred Nobel, servetini dünya barışına katkıda bulunanlara bağışlamakla vicdanını rahatlatmış mıydı bilinmez ama insanlığın dönülmez bir yola girdiğini biliyordu. Muhtemelen dinamitten daha etkili silahların yapılacağını da... Ama zalim Bolu Beyine karşı yüreğiyle savaşan Koç Köroğlu bunları hayal bile edemezdi. Tüfeğin icadı karşısında “mertlik bozuldu” diye isyana duran yüreği şu dünyanın haline dayanamazdı.

Köroğlu gibi masalların dokuz kollu canavarları da çok gerilerde kaldı. Şimdi binlerce kilometrelik menzilleri, şehirleri yok eden güçleri ve görmeden öldürebilme kolaylığıyla füzelerin ve nükleer silahların hükmü sürüyor. 

Dünya kıyametine koşuyor

Zekeriya Yıldız / Haber7
 

Yorumlar1

  • Ugur 5 saat önce Şikayet Et
    Cok dogru kiyamete gidiyoruz
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat