Batılılar, nereden baksan 150 yıldır dünya ile dalga geçiyorlar. Her defasında çıtayı biraz daha yükselterek.

            Soykırımcı Netanyahu, Amerika’yı ziyaretinde otuz iki diş sırıtarak elindeki mektubu Trump‘a uzatıyor, “seni dünya barışına katkıların sebebiyle Nobel Barış ödülüne aday gösterdim” diyor.

            Gerçekten sevimsiz bir ortaoyunu izliyor gibiyiz… Trump, daha başkanlığının bir yılı dolmadan İran’a devasa bombalar atmış biri. Soykırıma uğrayan Filistin halkı ile dalga geçiyor ve  dünyanın en büyük savaş suçlarını işleyen İsrail rejimini sonuna kadar destekliyor. Krallar gibi ağırlayıp karşısına oturttuğu kişi ise insan kasabı, soykırım suçlusu Netanyahu…

            Dolayısı ile Netanyahu’nun sözlerinin asıl anlamı şöyle: “Seni soykırıma ortak olman ve Siyonizme yaptığın uşaklık sebebiyle -zaten körler sağırlar birbirini ağırlar işinden ibaret olan- dandik bir ödül için aday gösteriyorum. Ama dandik dediğime bakma, dünyanın geri kalanı hatta bizim ezip suyunu çıkardığımız canını aldığımız Müslümanlar bile bu dandik ödülü pek matah bir şey zannediyorlar.”

            Öyle ya değerli okurlar, Nobel Barış ödülünün ne menen bir şey olduğunu bilmememiz herhalde Netanyahu kasabının veya Trump’ın değil, bizim kendi eksiğimiz olsa gerek!

            Misal dünyadaki pek çok kanlı müdahalenin altında imzası bulunan ABD Başkanı Barack Obama, göreve geldiğinin daha sekizinci ayında henüz barışa dair hiçbir kayda değer iş yapmamışken Nobel Barış ödülüne layık görülmüştü. Norveç’teki komite, kerameti kendinden menkul Amerikan başkanına ödülü takdim ederken dünyanın kanını emmekten semirmiş seçkinler takımı elleri patlayıncaya kadar alkışlamıştı.

            Ödülün gelmişi, geçmişi böyle falsolar ile, fauller ile dolu. Misal 1938’de İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nden Senatör Brand, kimi aday gösteriyor biliyor musunuz? Adolf Hitler’i. “Çek-Slovak krizinde çözüme katkılarından dolayı” Sayın(!) Führer’i dünyanın en barışsever insanı ilan edeyazmışlar…. 50 milyondan fazla insanın yaşamına mal olacak dünyanın en büyük savaşını çıkarmadan sadece bir yıl önce!

            Haksızlık etmeyelim, ödülün gerçek yüzünü anlayan ve reddedenler de var. Birisi Fransız yazar Jean Paul Sartre’dır. Ancak, Sartre’ın reddettiği Nobel Edebiyat Ödülü idi.

            Nobel Barış Ödülünü reddeden ilk ve tek insan ise Vietnam özgürlük mücadelesinin efsanevi lideri Le Duc Tho’dur. Ülkesini ABD işgalinden kurtaran direnişin komutanı olan Tho, 1973 yılında “Paris Barış Görüşmelerine katkıları” sebebi ile Henry Kissinger ile beraber Nobel Barış Ödülüne layık görüldü. Tho, “henüz savaş bitmedi” diyerek ödülü reddetti.

            Vietnam lideri, daha sonra verdiği bir röportajda, ödülü reddetmesinin gerçek sebebini şöyle açıkladı:

            “Ne yazık ki, Nobel Barış Ödülü Komitesi saldırgan ile kurbanı aynı kefeye koydu. ... Bu bir gaflet. Nobel Barış Ödülü, dünyadaki en büyük ödüllerden biridir. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam’a karşı bir işgal ve saldırı savaşı yürüttü. Barışı sağlayan biziz, yani Vietnam halkı; çünkü Amerika’nın bize karşı yürüttüğü saldırıyı yenerek bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü geri kazandık.”

            Nobel Barış Ödülünü en iyi analiz eden kişinin Batı sömürgeciğili ile savaşmış ve onu yenmiş bir kişi olması ne  kadar da anlamlı.

            Biz yine başa dönelim… Nobel’in gerçek yüzünü anlamak, Batının da gerçek yüzünü anlamak demek. Görmediklerimizin bilmediklerimizin sebebi de Batılılar veya Siyonistler değil. Bizim kendi cahilliğimiz, kendi bilinçsizliğimiz.

Musk ne yapmak istiyor?

Ekon Musk, geçen hafta Amerika Partisini kuracağını resmen açıkladı. Musk’ın planı: Her yasada kararı belirleyici kilit parti olabilmek için toplam 12 sandalye (2-3 Senato + 8-10 Temsilciler Meclisi) elde etmek.

Politikası ise özetle şöyle:

- Kamu borçlarını azaltmak

- Nüfusu artırmak

- Yapay zekayı askeri hale getirmek

- Gümrük ve benzeri regülasyonları ortadan kaldırmak

- İfade hürriyetinin önünü açmak

Partinin değilse de Musk’ın koyduğu kuruluş prensiplerinin ilk etkisi Türkiye’ye geldi bile. Musk’ın sınırsız konuşma hürriyeti olarak kutsadığı şey politik doğruculuktan kaçınarak acımasız gerçekleri söylemek şeklinde tezahür ediyor. Kendi yapay zeka aracı Grok da böyle hareket etmeye başlayınca Türkiye’de kayaya tosladı. Atatürk, Erdoğan ve Hz. Muhammed (SAV)E küfür eden Grok hakkında soruşturma açıldı ve erişim engeli geldi.

Aslına bakarsanız yapay zeka modülleri, sahipleri üzerinden yasal sorumluluk taşıyorlar. Dolayısı ile dava aslen yapay zekanın sahibine açılmış oluyor. Ancak, bir süre sonra bu modüller gerçekten tam olarak sahiplerinden bağımsız hareket etmeye başlarsa, o zaman cezai sorumluk ne olacak şimdiden bir tartışma konusu.

Gaffar Yakınca / Haber7