Filistin duyarlılığı mı kayda geçme zorunluluğu mu?
- GİRİŞ02.08.2025 09:17
- GÜNCELLEME03.08.2025 09:40
1882 yılında Avrupa'dan kovulan yahudiler, kalıcı yaşam alanları inşa etmek için o zamanlar Osmanlı sınırları içerisinde yer alan Filistin'e hareket etti. Sayıları 25 bin civarındaydı. 1903 yılına kadar devam eden bu süreç Filistin'deki ilk organize ve "İdeolojik Yahudi Yerleşim Hareketi" olarak kayıtlara geçti.
1896 yılında siyonizmin temelleri Theodor Herzl ile atıldı, 1904-1914 yılları arasında 35 bin siyonist daha Filistin'in yolunu tuttu. Filistinliler ile yahudi gruplar arasında çatışmalar yaşandı, ilk işgal girişimleri bu tarihlerde başlamış oldu.
1917'de Balfour ile İngilizler siyonistlere devlet sözü verdi. Haganah, İrgun gibi bugün vahşiliklerine tanık olduğumuz İsrail ordusunun temelini atan terör örgütleri, 1948 yılına kadar en az 30 bin Filistinliyi katletti.
1948'den 1967'ye binlerce, o günlerden bu günlere yüzbinlerce Filistinli şehit edildi. Ancak hiçbirini dikkate almayalım. 7 Ekim'den bu yana katledilen resmi olmayan rakamlara göre 400 binin üzerindeki Filistinli şehidi de unutalım. Gördüğümüz tüm vahşet görüntülerini de..
Sadece 1 yıl öncesine, 2024 yılının Ağustos ayının ilk haftasına geri dönelim. 7 Günlük bilanço Gazze'de 164, Batı Şeria'da 9 şehit.
BATI "FİLİSTİN" DUYARLILIĞINDA NE KADAR SAMİMİ?
Bunları hatırlatmamızın sebebi, yıllardır sistematik katliama ve işgale maruz kalan Filistinlilerin dünya siyasetinde neden şimdi yer aldığını sorgulamak..
Batılı siyasetçilere haksızlık mı yapıyoruz acaba? İsrail soykırımını, Filistinlilerin bir asrı aşkın süredir uğradığı zulmü gerçekten bugünlerde mi fark ettiklerine inanmalıyız? Dünya liderlerinin samimiyetini sorgulamamız, olumlu cereyan eden hadiselere suizanla yaklaşmak mı sayılır?
Ya da bugün "Filistin'i tanıma" söylemleri kayda geçme zorunluluğundan mı kaynaklanmaktadır?
193 BM üyesi ülkeden 147'si Filistin'i tanıyor. İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Portekiz, Finlandiya, Lüksemburg, Malta, Andorra ve San Marino önümüzdeki günlerde tanıma sinyali verdi.
Özellikle Avrupa ülkelerinin Filistin atağı dikkat çekici. 27 AB üyesinden 11'i Filistin'i tanıyor. Son bir ayda 9 AB üyesi daha tanıma meselesini dillendiriyor. Adeta zamanında "susun" diyenler şimdi "konuşun" emri vermişçesine.
Avrupalıların Filistin meselesine duyarlılığı takdire şayan. 10 kişi, 100 kişi, 1000 kişi derken on binler artık Avrupa sokaklarında İsrail zulmüne tepki gösteriyor. Halkın bu tavrı, siyasilerin seçmenlerine karşı "Biz de sizinle aynı yerdeyiz" mesajı vermesine sebep olmuş olabilir mi, pek âlâ olabilir.
Yıllarca "insan hakları" kisvesinde öğretilen ancak müslümanlar hedefte olduğu zaman unutulan değer yargıları, Avrupalı siyasetçilerin başına iş açmışa benziyor. Çünkü gençler Filistin meselesinde İsrail'e tepki gösterirken, bugün siyonistlerin tarafında olan dedelerine de yarın hesap soracağını belli ediyor. Yani Avrupalı siyasilerin bir derdi de "Bak zulmün karşısındayım" diyebilmek için delil oluşturmak gibi.
Ne kadar Filistin'i tanıma taahhüdünde bulunsa da Fransa'da Gazze'ye destek eylemleri polis müdahalesiyle engelleniyor hâlâ daha. Öyle maskelerini gizleyebilmiş de değiller kısacası. Vicdanlar elbette geç kalan Batı'yı hesaba çekecek tüm manevralarına rağmen..
AVRUPA BİRLİĞİ İLE ABD FİLİSTİN ÜZERİNDEN Mİ HESAPLAŞIYOR?
Bu mesele bir yana işin içinde farklı türden hesaplaşma olabilir mi?
Örnek vermek gerekirse, Trump Körfez ülkelerinden sonra Avrupa Birliği'ne de haracını kesmiş durumda. Hem gümrük tarifesini uyguladı hem 750 milyar dolarlık enerji sattı hem 600 milyar dolarlık yatırım sözü aldı. Avrupalılar memnun mu bu durumdan, değiller elbette. Gazze soykırımında İsrail'in karşısında pozisyon almaya başlayarak Amerika'yı yalnızlaştırmak mı dertleri? Ya da bu küçük kalkışma, aslında Amerika'nın direktifi mi?
TRUMP NOBEL ALMAK İÇİN SINIRLARI ZORLAR MI?
Trump ile Netanyahu arasında fikir ayrılığının olduğu uzun süredir aşikâr. İsrail'in vurdumduymaz tavrı "Önce vatan" diyen Amerikalıları hayli sinirlendirmiş. ABD yönetiminin içinde MAGA'cılar ile siyonistler arasındaki kavga büyüyor gibi. En azından yabancı basında sıklıkla dillendirilmeye başlayan bir hadise bu.
Gazze'yi cazibe merkezine dönüştürmek isteyen ABD Başkanının tüccar refleksiyle "Orta Doğu bir sakinleşse de ticaret yapsak" düşüncesi de bâki.
Kısacası, Netanyahu'ya yönelik günah keçisi benzetmesi bir kez daha popülerleşiyor. Belki de ABD ve AB ortaklaşa kurtulmak istiyor Netanyahu'dan. Bunu İsrail'in imajını düzelterek, tüm suçu Netanyahu ve kabinesine yükleyerek yapmak istiyorlar belki. Suçu yükleyecekleri bir figür, Netanyahu'dan başka kimin işine gelmez? Bugün zikredilen "Filistin'i tanıma" hadisesi, buraya açılan kapı olamaz mı?
Avrupa'nın değişen tavrı, İsrail'e tepki gösteren demokrat senatör sayısındaki artış, üzerine bir de Amerika'nın önde gelen gazetelerinden Washington Post ve New York Times'ın "Filistin" temalı haberleri, Beyaz Saray'da öfkeyle karşılanmış ki Dışişleri Başkanı Rubio "Sizin bu yaptığınız Hamas'a güç veriyor, niye Gazzelileri düşünüyorsunuz da İsrailli esirleri düşünmüyorsunuz" minvalinden açıklamalarda bulundu. Belki bu da denge siyasetinin bir parçasıdır kim bilir..
Son sözü yine Trump ile söyleyelim. ABD'nin sıradışı başkanı "Ben savaşları bitireceğim" diye gelmedi mi? Ne oldu, bitiremedi. Hatta yenilerini de kazandırdı dünyaya İsrail ile birlikte. Ama Trump'ın çok ciddi bir nobel takıntısı var unutmayalım. Netanyahu'ya suçu yüklese, Hamas'ın olmadığı İsrail güdümündeki Filistin hükümetine bağlı bir yapı kursa Gazze'de, Araplara inşasını verse planladığı gibi.. Kim Nobel vermez kendisine?
Hüseyin Akif Küçükal / Haber7
Yorumlar34