Azerbaycan Ermenistan Antlaşması! Savaş Bitti mi?

  • GİRİŞ11.08.2025 09:03
  • GÜNCELLEME11.08.2025 11:09

Yazımızın başlığını Trump’ın “35 yıllık savaş bitti” sözü üzerinden oluşturdum. 08.08.2025 tarihinde Ermenistan ve Azerbaycan devlet başkanları arasında Beyaz Sarayda Trump’ın hakemliğinde barış anlaşması imzalandı. Yukarıdaki ifade de imzadan hemen sonra söylendi.

Paşinyan “Yeni bir tarihin temeli atıldı” derken, Aliyev daha coşkulu bir öneride bulundu “Trump Nobel ödülü almalı” dedi. Dışişleri Bakanlığımız da bir açıklama yaparak memnuniyetini dile getirdi.

“Vaşington’da kayda geçirilen bu anlaşmadan memnuniyet duyduğumuzu, ABD’nin bu sürece verdiği desteği takdir ettiğimizi, Türkiye’nin anlaşmanın sağladığı fırsatların değerlendirilmesi için çalışacağını, Can Azerbaycan’ın özveriyle sürdürdüğü çabaların destekleneceğini” vurguladı.

Trump’ın baskın yönetiminde imzalanan bu anlaşmada Zelenski’nin Beyaz Saray'daki o aşağılanmış ve hırpalanmış yüz ifadesi yoktu. Üç liderin yüzlerinde güller açıyordu. Kafkasya denkleminde Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetelerinin ve Rus Ordusundaki Ermeni birliklerinin yaptıkları katliamlardan bugüne yaşananlar yaşanmamış gibiydi. Hatta Birinci Karabağ Savaşının muhteşem rövanşı diyebileceğimiz İkinci Karabağ Savaşında Azerbaycan ve müttefiklerinin kesin zaferi ve Aliyev'in Paşinyan’ı tahkir eden sözleri de unutulmuş gibiydi kısa sürede. Güç olgusunun bu denli etkili olabileceğini hepimiz biliriz ama eş zamanlı yaşamak ayrı bir seyir zevki veriyor.

Yukarıdaki kişisel yorumların ötesinde söylenecek ve sorulacaklar da var. 1994 yılında Baba Haydar Aliyev’in büyük zekası ve becerisiyle imzalanan, Azerbaycan petrolünü dünya petrol piyasasına akıtan “Asrın Anlaşması” Azerbaycan’ı radikal bir şekilde dönüştürmüş, bölgesinin güçlü bir aktörü yapmıştı. Hatta öyle ki o dönemde Haydar Aliyev petrol anlaşmasını yaparken Rusya’nın desteğini almak için petrolden belli oranda pay vermiş ve Moskova’da başkanlıklar arası çelişkilerden yararlanmıştı.

Ancak günümüze geldiğimizde küresel güç dengeleri değişmiş, Rusya eski gücünü kaybetmiş, Azerbaycan gibi bölgesel güçler de bağımsız politika takip edebilir hale gelmişlerdir. Bu son anlaşmada Rusya’nın ne derece oyunda olduğunu cidden merak ediyorum. Suriye’den çıkmayı kabul eden Rusya aslında büyük bir tarihsel ve efsanevi yeteneğini ve mevzisini da kaybetmektedir. Şöyle ki Kafkasya’da etnisite yönetimini en iyi bilen güç olarak bilinir Rus Gücü. Etnik grupları birbirlerine karşı kullanması, bu grupların asimetrik biçimde içlerinde farklı grupları iskana tabi tutması, her etnik grup için farklı alfabe ve hepsini de kapsayan ortak Slav kültürünü geliştirmesi, etnik yapılar arasındaki çatışmaları yönetmesi ayrıca incelenmeye değerdir. Ancak, ilk defa, Kafkasya’da derin etkileri de olan travmatik geçmişe sahip iki çatışmalı millet Rusya olmaksızın barış masasına oturtulmuşlardır. Rusya Kafkasya’dan ilk defa dışlanmıştır.

Buna karşı belki ileride bir tarihte Rus cevabı olabilir. Ancak, bu cevap gibi tarihi de henüz meçhuldür.Peki bu son anlaşmanın kazananları kimlerdir?

Son anlaşmanın kazananlarının kimler olduğuna dair doğru akıl yürütmek ve tespitte bulunmak için yine bölge 1994’teki anlaşmaya paralel inşa edilen ve 2005 yılında Sangaçal Terminalinde açılışı yapılan ve 13 Temmuz 2006 yılında Ceyhan Terminali açılışı yapılan BTC Petrol Boru Hattının ortaklarına bakalım. BTC Boru Hattı 11 enerji şirketinden oluşan BTC Co. Konsorsiyumuna aittir, BP tarafından yönetilmektedir. Hissedarları; BP (İngiltere) % 30.1; SOCAR (Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi) % 25; Chevron (ABD) % 8.90; Statoil (Norveç) % 8.71; TPAO (Türkiye, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) % 6.53; ENI (İtalya) % 5; TOTAL ( Fransa) % 5; ITOCHU (Japonya) % 3.4; INPEX (Japonya) % 2.5; CONOCOPHILIPS (ABD) % 2.5; HESS CORPORATION (ABD) % 2. 36. Bu konsorsiyum, dönemin uluslararası işbirliği daha doğrusu küresel ortaklık üyelerini göstermekte, hangilerinin bölgede etkin olduğunu göstermektedir. Aslına bakarsak, o tarihten bu yana bazı kısmi değişikliklerle birlikte bu sistemin çok değiştiğini söyleyemeyiz.

Hattın dünya petrol piyasasına akıttığı petrol oranı % 1 civarında ise de Azerbaycan ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Mesela 2007 yılında Azerbaycan reel GSYİH büyümesi % 35 olmuştur. Hissedarlarının paylarını bu verilerle mukayese edebilirsiniz. Ayrıca zaman içinde bu hatta Türkistan ve Kazakistan petrolünden de taşınmaya başlanmıştır. Dönemin Kafkasya ve Orta Asya jeopolitiğinde ABD etkisinin görünür olmasına rağmen İngiliz BP şirketinin payı (% 30) ve yönetim yetkisi dikkati çekmektedir. Bilahare Türkmenistan ve Kazakistan petrollerinin de taşınmaya başlanması petro-politiğin etki alanını göstermektedir.

Petro-politiğin etki alanı demişken hiçbir olay bu hat içinde taşınan petrolün İsrail’in petrol ihtiyacının yarıya yakınını karşılaması ve Azerbaycan İsrail ilişkilerini radikal biçimde değiştirmesi ölçüsünde önemli olamaz. İsrail Azerbaycan’ın 2019 yılı ve 2000- 2019 dönemi toplam silah tedarik ettiği ülkeler arasında ikinci (2.) sırada yer almıştır. Ayrıca İsrail Azerbaycan’a yüksek teknoloji ürünü keşif gözetleme sistemleri, İHA ve SİHA’lar, vb yüksek teknoloji ürünü silah platformları ve silah sistemleri temin etmektedir. Bu savunma işbirliğinin yanında Azerbaycan için küresel platformlarda destek sağlamaktadır. Azerbaycan da Hamas saldırısı sonrası gelişen olaylarda ve çatışmalarda İsrail’in yanında yer tutmuştur. Buraya kadar yer alan kısa özet özellikle bazı işbirliği anlaşmalarının hangi ilginç sonuçlar doğurduğunu, hangi ilişkileri motive ettiğini ve hangi ülkelerin işine yaradığını gösterir önemli bir örnektir.

Elbette ki bu zikrettiğimiz hususlar kazanımların aslan payının hangi güç için geçerli olduğunu tam karşılamayabilir. Elbetteki İsrail’in ve Azerbaycan’ın kazanımları çok büyüktür.

Her iki ülke oyun değiştirici katkılar sağlamışlardır. Ancak, şunu da ifade edelim ki, büyük oyun için kazanımlar daha da fazladır. Büyük oyun derken ilginç bir şekilde 19. Yüzyıldaki Orta Asya'daki jeopolitik satrançta İngiltere ve Rus Çarlığı arasında süren hakimiyet mücadelesini ifade eden “Büyük Oyun” ile bir bağlantı sağlamış olduk. Özellikle Birinci Dünya Savaşından önce başlayan bu mücadelede İngiltere’nin İmparatorluğun tacının en değerli taşı Hindistan'ı korumak için Rus Çarlığı ile yaptığı mücadeleyi bugün bile kavramış değiliz. Bunun yanında İran ve Kafkasya petrolleri için İngiltere’nin yaptığı mücadeleyi, dizaynı, vs bugün de yeniden ele almak yararlı olabilir. Neticeden şunu ifade edelim ki, Kafkasya ve Orta Asya, mücadelesinde İngiltere askeri ve politik olarak az görünür olmayı tercih etse de paylaşımdan aslan payını alması olasıdır. Nitekim SSCB'nin dağılmasından sonra bizde yaşanan güçlü romantizm ardından gelen fiyaskoların bölgedeki İngiltere kazanımları anlamlı seviyededir. Şöyle ifade edersek, bölge kısa vadede Türk Kültürünün baharını yaşarken Türkmenistan doğalgaz sahalarında doğalgaz arama ve işletme imtiyazının BP’ye verilmiş olması, Azerbaycan petrollerindeki büyük hissedarın de BP olması gibi hususlar yeterince fikir vermektedir. Küresel jeopolitikte İngiliz kazanımlarına dair ise henüz siyasi perspektif yetersizliğimiz söz konusudur.

Trump’ın kendine özgü tarzıyla imzalattığı bu barış antlaşması ile politik ve ekonomik kazancı tekelleştirdiği anlaşılmaktadır. Trump Suriye’de rejim değişikliği ve yeni dizayn konusunda Türkiye gibi bölgesel aktörleri başarıya ortak eder bir üslup kullansa da Kafkasya’daki bu son hamlesinde yanına ortak almamayı tercih etmiştir. Bir nevi bu anlaşmanın patronu benim, doğacak çıkarların aslan payı bana ait olacak mesajını vermiştir.

Orta Asya ve Kafkasya ve İran’ı Çin yayılmacılığına karşı artık koruyamayan Rusya’yı, Türkiye gibi bölgesel aktörleri oyun dışı bırakmıştır. Stratejik bölgelerde bulunan yerel güçleri travmatik geçmişleri de dahil hepsini dizayn etme inisiyatifini gerçekleştirmeye adım atmıştır.

Kafkasya’daki yüzyıllık travmanın rehabilitasyonu Amerika’nın Güneyden İran’a yönelik başlatılan harekatını Kuzey harekatıyla desteklemesi anlamını taşımaktadır. Bu kritik bölgeyi elde tutarak Türkmenistan ve Kazakistan petrollerinin batıya akışını da kontrol edecektir. Daha da ötesi Çin ticari nüfuz alanına stratejik kara bölgesinden girişidir.

Bölgede özellikle Azerbaycan İsrail ittifakını destekleyecek, İngiltere’nin kendine özgü yöntemleriyle bölgede olmasına, Türkiye gibi yerel müttefiklerinin kısmi çıkarlar sağlanmasına ve tabi ki bazı sorumluluklar (!) yüklenmesine izin verecektir ama totaldeki siyasi, ekonomik, askeri ve reel güç kazanımlarını kendi tekeline alacaktır.

Bu bir anlamda İkinci Dünya Savaşında Almanya ile mücadele etmek için stratejik ülkeleri ve bölgeleri resen işgal etmesine benzemektedir. Bu işgal farklı usullerle, farklı biçimlerle devam edecektir. Çin’in bir mücadele stratejisi olarak ana odağı olan üretim kapasitesini ve ticari opsiyonlarını güçlendirmeye odaklanması, askeri çatışmadan kaçınması, küresel ittifak ağını geliştirmeye çalışması gibi nedenlerle takındığı politik tutum bu tarz Trumpvari hamlelerin devamını kolaylaştıracaktır. Ancak küresel güç mücadelesinde altın vuruşla neticelenmesi için Çin’in stratejik savunma ve saldırı planı nedir bilmek isterdim. İsterdim zira Trump’ın Azerbaycan Ermenistan Barış Antlaşması Özelinde söylediği “35 yıllık savaşın bitmiş olduğu” sözü nihai hüküm olmayacaktır. Keza bittiği söylenen savaş 35 yılın çok öncesine kadar uzanmaktadır. Sadece savaşlar değil travmatik ağır olaylar söz konusudur.

Vakıa Çin de bazı yönlerden ABD gibidir. Mesela çok ağır travmatik sorunlara veya siyasi konulara girmemektedir. Ağırlıklı olarak, ekonomik (Üretim ve ticaret) araçlarla karşı durmaya çalışmaktadır. Mesela tıpkı Rusya ile yaptığı enerji anlaşmasına benzer bir şekilde Orta Asya petrol ve doğalgazını boru hatlarıyla doğuya çekme projelerini tamamlayacaktır.

Bölgedeki Pakistan gibi ülkelerle yaptığı gibi savunma ürünleri satışı, finansman desteği, ticaret güzergahları yaratma, vb araçları yetkinlikle kullanacaktır.

Ancak, bu gelişmeler kendi başlarına izole olaylar değildir. Nitekim Kafkasya barışının ilk adımları Ortadoğu'da atılmıştır. Adına barış dememiz sizi yanıltmasın, aslında Ortadoğu son iki yıl içerisinde bir ateş çemberinden geçmiştir. Suriye’de rejim değişikliği öncesi bölgede ABD ve İngiltere desteğinde İsrail kullanılarak büyük bir mıntıka temizliği yapılmıştır.

İran’ın bütün bölgesel askeri aparatları çökertilmiştir. Hatta İran’ın bizzat kendisi kanlı ve selektif bir cerrahi operasyona maruz kalmıştır. Suriye’deki yerleşik Baas sistemi tasfiye edilmiş, yerine ABD İngiltere güdümlü köksüz bir rejim üstyapısı oturtulmuştur. Trump’ın bir versiyonu olan Thomas Barrack da bölgede Osmanlı Millet sisteminin tekrar oturtulmasıyla bir barış dönemi yaşanacağını ima etmektedir. Yüz yıl önce bölgede aktif bulunan T.

Lawrence, G. Bell, A. Herbert, M. Sykes, Picot gibi etkin olan İngiliz ve Fransız ajanların benzerlerini bugün de sahnede görmekteyiz. T. Barrack, J. Powell, J-B Faivre üçlüsü bölgedeki dizaynın diplomatik ve altyapısal inşacılarıdırlar.

Türkiye’nin 1916’daki Arap İsyanını başlatan kadrolarının durumuna düşmek istemem. Şöyle ki o dönemde İngilizlerin kısa vadeli ve parlak bağımsızlık vaatleriyle efsunlanan Arap liderliği ne vaatlerin yerine getirildiğini görmüş ne de bölgede bir barışın tesis edildiğine şahit olmuştur. Bölge önce İngiltere’nin ve çok az Fransa’nın hakimiyetine girmiş, sonrasında da ABD büyük ölçüde oyunun büyük ortağı olmuştur. Ayrıca emperyalizmin bölgeye küçük bir hediyesi de olmuştur: İsrail. Bugün devlet olarak kazandığımız düşüncesini uyandıran emperyal güçlerin çizdikleri senaryoları bağımsız devlet aklıyla çözümlemizde yarar görüyorum. Kısa vadeli kazançların orta ve uzun vadede aleyhimize döneceğini, başka ciddi fırsatları kaçırmış olacağımızı unutmamak gerekir. Anlaşılan şu ki, içine yönelmiş Türkiye gücü sınır ötesi bölgesel nüfuz ve menfaatlerinden uzaklaşmaktadır. Karşıt büyük hamleleri görmezden gelmektedir.

Bunu hamle yapan büyük gücün perdelemesi bazı taşeronluk işlerini bize vermesiyle sağlanmaktadır. En son Suriye’de bazı yeniden inşa faaliyetleri çerçevesinde ülkemizden iki müteahhitlik şirketininin de olduğu konsorsiyumun toplamda 4 (Dört) milyar dolarlık ihale alması bizi şaşırtmamalıdır. Şam’da yapılacak havalimanı için Katar merkezli UCC Holdings ile ve Şam’da planlanan metro projesi için de Birleşik Arap Emirliklerinin National Investment Corporation şirketiyle anlaşma imzalanmıştır. Bunu takiben A. Şara’nın ve T. Barrack’ın huzurunda Suriye Sivil Havacılık Otoritesi ile Kalyon İnşaat, Cengiz İnşaat, Tav İnşaat, Katar’dan UCC ve ABD’den Assets İnvestment şirketleri arasında 4 (Dört) milyar dolar tutarında stratejik işbirliği anlaşması imzalanmıştır. T. Barrack bu anlaşma vesilesiyle “Suriye’nin barışçıl geleceğinin Katar ve Türkiyeli bu şirketlerin elinde olduğunu” ifade etmiştir.

Kafkasya’da barış ve Suriye’de inşaat projeleri imzalanırken ABD küçük ortak İsrail için büyük pay ayırmıştır. Mısır İsrail arasındaki 35 milyar dolarlık gaz anlaşması aynı hafta içinde imzalanmıştır. Tabi ki İsrail söz konusu olduğunda sadece yüksek montanlı işbirliği anlaşmaları yeterli olmayacaktır. İsrail için belirlenen strateji bunların da üzerindedir.

Özellikle Kuneytıra, Golan Bölgesi başta olmak üzere İsrail Suriye’de bazı bölgelerde yerleşmeye ve bazı bölgelerde yerel ortaklarını korumaya ve bazı bölgelerde ise ağır bombardımanlar yapmaya dayalı bir strateji uygulamaktadır. Şara’nın Suriyesi İsrail’i tanımış olsa da başkanlık sarayı yakınlarına İsrail bombalarının düşmesine engel olamamaktadır.

Ayrıca Suriye içindeki Dürzi Özerk Bölgesi ve DSG özerk Bölgesi meclisleri ve liderlerinin üst perdeden konuşmaları ve hareket etmeleri, İsrail'in tam desteği ve Suriye'yi bombalamaya devam etmesi dikkatle takip edilmelidir. Üst perdeden konuşma derken bizde de benzeri durumların gözlemlendiğini ifade etmek isterim.

Kafkasya ve Ortadoğu’daki yeni dizayn ve anlaşmalarda kimin kazandığı sorusuna biraz daha devlet ciddiyetiyle eğilmeliyiz. Özellikle kurumsal kazançlar ve kurumsal mevzilerin üzerinde durmalıyız, tabiki kurumsal kayıplar ve ideolojik mevzi kayıplarımızın da. 1990’lı yıllarda nüfuz oranımızın daha yüksek olduğu bu bölgelerde Türkiye’nin yeni güç varlığı ciddi analiz edilmelidir. Atacağımız adımlar ve benimseyeceğimiz tutumlar bizim için hayati önemde olabilir. Zira 35 yıllık geçmişten daha uzağa giden savaş sonsuza kadar bitmiş değildir. Belki de savaş yeni başlamıştır.

Mehmet Ali BAL / Haber7

Yorumlar35

  • Adalet 6 saat önce Şikayet Et
    Bir yandan barış yapıyor bahanesiyle diğer yandan katliam işliyor ve bunu utanmadan sıkılmadan şeytan gibi yapıyor yüce Allah kahretsin onu ve destekçilerini AMİN
    Cevapla
  • BURHANEDDİNRABBANİ 10 saat önce Şikayet Et
    Osmanlıların BAŞARILARI batmakta ALÇAKLARIN GÖZLERİNE.ACIRIZ TÜKÜRÜKLERİMİZE BİLLAHİ TÜKÜRSEK YÜZLERİNE.Kızlarımızın İFFETLERİ,NAMUSLARI batmakta ALÇAKLARIN ve NAMUSSUZLARIN gözlerine.Acırız TÜKÜRÜKLERİMİZE BİLLAHİ TÜKÜRSEK YÜZLERİNE!
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Mehmet 12 saat önce Şikayet Et
    Hülasası işimize gelmesede Amerika ve batı bloğu kadar gsmh üretmiyoruz ve batı bloğu içinde mevzilenmiş bulunuyoruz. Zengüzor koridoru ile ticaret canlanırken insanlarda biraz nefes alırlar. Orta Asya Cumhuriyetlerininde kasasına para girmeli sonuçta onlarda Çin kadar GSMH üretmiyorlar.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mehmet KARAMAN 13 saat önce Şikayet Et
    Aha ben bu işleri biliyem diyisan amma Zengezor bizim bölgesel gücümüzle olmadı Eran hopladıda hopladı efelendi tatbikat tatbikat üstüne emma zor ecem fennini bozdu şimdi ciyaaak ciyaak eran Ermeniyan mı desem işte ele bişe sende annadi.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • misafir 14 saat önce Şikayet Et
    bu anlaşma en çok ta terörist devleti olan sarı kafalı abd ya yaradı
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat