Türkiye’nin Suriye Politikası: Fidan-Kalın Modeliyle Diplomasi ve Güç

  • GİRİŞ15.08.2025 09:08
  • GÜNCELLEME16.08.2025 09:50

Türkiye’nin Suriye politikasını Esed öncesi ve Esed sonrası olmak üzere iki döneme ayırmak gerekiyor. Suriyelilere destek ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlılık konusunda tarihin doğru tarafında yer alan Türkiye, iç savaşın başladığı günden Esed’in devrildiği güne kadar net bir strateji izledi. Zulüm karşısında tavrını her zaman korudu ve mazluma kol kanat gerdi. Yaptığı askeri harekatlarla hem güney sınırında bir terör devletine müsaade etmedi hem de kendi sınır hattını sınırlarının ötesinde güvence altına aldı. Bu süreçte Türkiye, Suriye sahasında yeri geldi Rusya ile, yeri geldi İran ile, yeri geldi Esed ile karşı karşıya geldi. Aynı zamanda ABD’nin ve Avrupa’nın PYD/YPG’ye sağladığı askeri ve siyasi destekle başa çıkmaya çalıştı ve Suriye’de bir oldubittiye asla müsaade etmedi. PYD/YPG mevzilerinde zaman zaman ABD’nin, zaman zaman da Rusya’nın bayraklarını görmek Türkiye’nin stratejik esnekliğini zorladı. Türkiye’nin hedefi Suriye’den toprak koparmak hiç olmadı; eğer öyle olsaydı, operasyon yaptığı bölgeler başta olmak üzere birçok alanı doğrudan sınırlarına katabilirdi. Ancak Türkiye, Esed’in yönetiminde dahi Suriye’nin toprak bütünlüğünü her zaman savundu.

Türkiye, sık sık Suriye’de bir terör devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ve bunun için gerekirse herkesi karşısına alabileceğini kamuoyuna defalarca deklare etti. Bu süreçte, net ve tavizsiz dış politikasıyla birlikte askeri seçeneği her zaman masada tutması sayesinde, Suriye’de caydırıcı bir pozisyon elde etti. Rusya ve İran destekli Esed, ABD ve Avrupa destekli PYD/YPG, Türkiye ve Katar destekli muhalif grupların kontrolünde olan Suriye’de dengeler sürekli değişti. Özellikle Ukrayna savaşında güç kaybeden Rusya, Suriye sahasından ziyade Ukrayna’ya odaklanmaya başladı. İran’da peş peşe yaşanan suikastler ve ABD-İsrail baskısı İran’ı geri çekilmeye zorladı. ABD’de yönetim değişiklikleri ve eski yönetimin attığı neredeyse her adımın Trump tarafından reddedilmesi, Türkiye ile ortak hareket edebilecek yeni bir politika alanı açtı. Rusya tehdidiyle kendi iç meselesine dönen Avrupa, PYD/YPG’ye verdiği desteği geri çekmek durumunda kaldı. Türkiye ise içerideki darbe girişimleri, siyasi ve ekonomik sıkıntılara rağmen Suriye’de muhaliflere desteğini sürdürdü.

Esed sonrası dönemde, ardında güç kalmayan Esed ve Türkiye destekli Ahmed Şara öncülüğündeki muhalif gruplar karşı karşıya geldi. Esed ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Türkiye, askeri seçeneği sıkça kullandığı bu dönemin ardından, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması, yeni yönetimin uluslararası toplum tarafından tanınması, yaptırımların kaldırılması ve diplomasiye dayalı bir sürecin işletilmesi gibi konulara öncelik verdi. Suriye konusunda diplomasiyi ve barışı odağına alan Türkiye’nin temel hedefi, Esed’in devrilmesiydi; ancak Esed devrildikten sonra atılması gereken adımlar da en az devrim kadar zordu. Esed’in düştüğü günden itibaren Suriye’ye bir devlet aklının dokunması gerekiyordu. Zulmün zirveye çıktığı dönemlerde inancını kaybetmiş Suriyelilere, Emevi Camisi’nde şükür namazı kılma sözü veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve getirdiği Hakan Fidan-İbrahim Kalın ikilisinin diplomasi ve istihbarattaki gücüne güveniyordu. Esed devrildikten hemen sonra Suriye’yi ilk ziyaret eden kişi MİT Başkanı İbrahim Kalın oldu. Erdoğan’ın 2012’de verdiği Emevi Camisi sözü, Fidan-Kalın ikilisi sayesinde yerine getirildi. Ahmed Şara ile cami çıkışında arabada görüntülenen İbrahim Kalın, Şam sokaklarında Türkiye adına dünyaya mesaj veren ilk kişi oldu. İbrahim Kalın’ın ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Ahmed Şara’ya sürpriz bir ziyarette bulundu ve Şam’da Kasiyun Dağı’nda kahvesini yudumladı. Fidan ve Kalın’ın Ahmed Şara ile yakınlığı, daha önceden var olan bir tanışıklığın işareti gibiydi. Bu Fidan-Kalın modeli sayesinde Türkiye, Suriye’de Katar ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerinin desteğini yanına aldı.

Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan, Colani’nin savaş elbisesini çıkarıp devlet başkanı olarak diplomasi yolunu tercih etmesini destekledi. Önce Riyad’da Trump ile görüşen Ahmed Şara, ABD’nin desteğini de almış oldu. Bu destek, İsrail ve PYD/YPG’yi rahatsız etti. Suriye Hükümeti, ABD ve Türkiye’nin desteğiyle PYD lideri Mazlum Abdi ile mutabakata vardı, fakat PYD buna uymamakta ısrar etti. Süveyda’da Dürzi azınlıkla bir ayaklanmayı destekleyen ve ardından Şam’ı bombalayan İsrail, Davut Koridoru hayalinden vazgeçmeyeceğini belli etti. Suriye Hükümeti ise diplomasi yolunu tercih ederek, Paris Konferansı adı altında Fransa ve ABD desteğiyle PYD ile tekrar masaya oturma çabasını bile reddetmedi. Fransa’nın kurnazlığını anlayan Türkiye, Fidan aracılığıyla harekete geçti. Hakan Fidan’ın Suriye ziyaretinin ardından Suriye, konferanstan çekildiğini açıkladı. Ardından Suriye Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı Türkiye’yi ziyaret ederek iki ülke arasında askeri bir anlaşma imzalandı.

Barış ve diplomasiyi odağına alan Fidan-Kalın modeline göre Türkiye, Suriye’nin uluslararası platformlarda saygın bir konuma ulaşmasını, Suriye’nin bölünmesini engellemeyi ve sınırlarında terör gruplarına izin vermeyeceğini diplomasi yoluyla duyurmayı hedefliyor. Bu model, Türkiye’nin gerektiğinde askeri seçeneği masaya koyabileceği mesajını da veriyor. Hakan Fidan’ın peş peşe gerçekleştirdiği Suriye, Mısır ve Katar ziyaretleri, Suriye’de yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Türkiye’nin PYD/YPG konusunda Trump’ı ikna etmesiyle birlikte, Suriye ve ABD, PYD/YPG’ye silahları teslim ederek idaresi altındaki bölgeleri Suriye Hükümetine devretmesi için otuz gün süre verdi. Bu süre, bugünlerde doluyor ve Türkiye’nin, Suriye ile birlikte bu süreci barış ve diplomasi yoluyla çözme mücadelesi tüm tarafların dikkatinde. Görülen o ki, ABD’yi de PYD/YPG konusunda zorlu günler bekliyor. Türkiye’nin iyi niyet gösterisi, PYD tarafından fırsata çevrilmeye çalışılıyor ve Suriye’de İsrail destekli iç karışıklık hedefleniyor.

Türkiye’nin mesajı ise net: Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı atılan her adım, Türkiye’nin milli güvenlik meselesidir.

 

Muhammed Mazhar ŞAHİN

Yorumlar7

  • Muzaffer 2 gün önce Şikayet Et
    Teşekkür ediyorum. Bu yorumları sözde vatansever zihniyetin mensuplarının da okumasını temenni ediyorum.
    Cevapla
  • Nuri Yarıcı 4 gün önce Şikayet Et
    Ortadoğu'yu Türkiye gözüyle analiz etmeyi bu millet uzun bir süre bekledi.Şimdi sizler gibi değerli akademisyenler sayesinde biz de çevremizde olup bitenleri objektif bir şekilde takip edip doğru haberler ediniyoruz.Yazınız için teşekkürler, bir sonraki yazısını sabırsızlıkla bekliyoruz.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Ahmet Özel 4 gün önce Şikayet Et
    Hakan Fidan ve İbrahim Kalın öncülüğünde Türkiye’nin Doğu’daki etkin rolünü Suriye örneğinde anlatan bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Hilmi koç 4 gün önce Şikayet Et
    Bu kadar geniş perspektif bir bakış açısıyla suriye Türkiye ve bölge de olan biteni anekdot edip bizleri aydınlattığın için çok teşekkür ediyorum yolun bahtın açık olsun. TAKİPTEYİM.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • M.Riyad 5 gün önce Şikayet Et
    Çok isabetli yorumlar... Türkiye bu stratejiyi soğukkanlılıkla uygulamaya devam etmelidir.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat