Trump Gazze’de “Soykırım Müteahhitliği” Peşinde

  • GİRİŞ04.09.2025 12:02
  • GÜNCELLEME04.09.2025 12:02

Amerikan başkanlık tarihine baktığınızda verilen desteğin tonları değişse de, Washington’ın Ortadoğu politikalarının omurgasını her zaman İsrail’le ortaklığa varan güçlü ilişkiler belirledi.

Truman’ın 1948’de İsrail’i tanıması, Johnson’ın 1967 Altı Gün Savaşı’ndaki açık desteği, Nixon’ın 1973 Yom Kippur Savaşı’nda yürüttüğü “hava köprüsü” ya da Reagan’ın İsrail’i “stratejik müttefik” ilan etmesi bu uzun ortaklığın kilometre taşlarıydı.

Bununla birlikte bazı ABD başkanları, uluslararası hukukun ve vicdanın sınırlarını zorlayan İsrail’i zaman zaman dizginleyebildi. ABD Başkanlarından Dwight D.Eisenhower 1956’da İsrail’le Süveyş Krizi’nde geri adım attırdı. Jimmy Carter Camp David’le diplomasiyi öne çıkardı; George H. W. Bush kredi garantilerini askıya aldı; Barack Obama ise Benjamin Netanyahu ile açık krizler yaşadı.

Ama hiçbiri ABD Başkanı İsrail ilişkilerinde Donald Trump kadar pervasız ve vicdani ölçülerden kopuk davranmadı.

Trump ilişkilerinde yalnızca güvenlik iş birliğiyle yetinmedi; Amerikan diplomasisinin kırmızı çizgilerini yerle bir ederek İsrail’e koşulsuz sadakat gösterdi.

2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ve elçiliği buraya taşıyan Trump, onlarca yıl korunmuş statükoyu yıktı. Bu hamle yalnızca İsrail hükümeti için değil, küresel Yahudi lobisi için de bir “tarihi zafer”di.

2019’da Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıması, uluslararası hukuku hiçe sayan ikinci büyük adımdı.

2020’de Abraham Anlaşmalarıyla İsrail’i BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’la normalleştiren Trump, Filistin meselesini bütünüyle gölgede bıraktı.

Trump döneminde ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri destek, tarihte eşi görülmemiş boyutlara ulaştı. 38 milyar dolarlık askeri yardım paketini takip eden ek fonlar, en gelişmiş F-35 savaş uçaklarından Demir Kubbe ve Arrow füze savunma sistemlerine, sınırsız mühimmat sevkiyatına kadar uzandı.

Aralıksız devam eden bu destek, yalnızca “güvenlik iş birliği” değil; Gazze’de sivilleri hedef alan saldırıların cephaneliğini dolduran, işgali derinleştiren ve soykırımı sürdürülebilir hale getiren doğrudan bir güç aktarımıydı.

Netanyahu’ya “dostum Bibi” diye hitap eden Trump’ın “barış” söyleminin gölgesinde, Washington’dan Tel Aviv’e akan bu silah ve mühimmat, Gazze’deki çok boyutlu soykırımın yıkımın ve kanlı bilançonun sponsoru hâline geldi.

SOYKIRIM ÜZERİNDE PROJEYE DÖNÜŞEN “RİVİERA” HAYALİ

Gazze’de soykırım bilançosu her geçen gün ağırlaşırken çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan  hayatını kaybedenlerin sayısı 64 bine yaklaşıyor,  yaralılar ise 161 bini geçiyor. 

Yıkılmış mahalleler, bombalanan hastane ve okulların enkazları üzerinde Trump ve ekibi “Great Trust” adını verdikleri projeyle Gazze’yi “Ortadoğu’nun Rivierası”na dönüştürme hayalini pazarlamaya girişiyor.

Bir zamanların yaşam dolu Gazze sokaklarında şimdi ölümün her çeşidi kol geziyor. 130’u çocuk 367 Filistinli açlıktan ölürken 5 yaş altı 143 bin çocuk 55 binden fazla hamile kadınında aralarında bulunduğu yarım milyondan fazla kişi yetersiz beslenmeyle karşı karşıya.

 Kıtlığın felaket seviyesi olan 5. dereceye ulaştığı Gazze’de 100 binden fazla yapı yıkılmış, 192 bin ağır hasarlı duruma gelmiş halde.  

Netanyahu’nun aralıksız saldırılarıyla enkaza dönen Gazze sözde barış mimarı Trump’ın gözünde “satılık arsa” olmaktan başka bir anlam taşımıyor.  Manhattan’daki kulelerinden aşina olunan Trump’ın fırsatçı emlakçı mantığı, bu kez her gün soykırımın siyah dumanlarının yükseldiği Gazze’ye taşınıyor.

Washington Post’un yayınladığı  belgelere göre; daha önce yapay zeka tarafından üretilen ve Gazze’yi “Ortadoğu’nun Rivierası” yapma hayalinin bir adım daha ileriye götürülerek karanlık bir proje haline getirildiği anlaşılıyor.

Soykırımın müteahhitliğine soyunan Trump’ın  Gazze Yeniden Yapılanma, Ekonomik Hızlandırma ve Dönüşüm Vakfı  (GREAT Trust)  adını verdiği projesi, Gazze’nin yıkıntıları üzerine kurulacak emlak ve altyapı planlarını içeren karanlık bir vizyonu temsil ediyor.

Emlakçı refleksiyle tasarlanan ve bölgenin az 10 yıl boyunca ABD vesayetinde yönetilmesini öngören 38 sayfalık plan, yıkılmış evlerin yerine lüks oteller, tatil köyleri, turistik alanlar ve teknoloji üretim merkezleri kurulmasını hedefliyor. Ancak bu sadece beton ve mimariden ibaret bir plan değil; yaklaşık 2 milyon Filistinlinin “gönüllü” olarak başka ülkelere veya yada sözde “güvenli” bölgelere göçe tabi tutulmasını da kapsıyor.

Filistinlilerin uğruna canlarını verdikleri vatan topraklarından çıkmaları karşılığında gerçek mülkiyet hakları gasp edilerek “dijital jeton” adı altında sanal bir mekanizma  pazarlanmaya çalışılıyor.

“Yeni yaşam kurma yardımı” adı altında 5 bin dolar nakit, yıllık gıda ve kira desteği sunulması gibi köklerinden koparılmak istenen Filistinlilere rüşvetler vaadediliyor.

Proje, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman (MBS) ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan (MBZ) onuruna yapılacak otoyollar, yapay adalar, lüks tatil köyleri ve akıllı şehirleri kapsıyor. Başta Suudi Arabistan olmak üzere  Arap sermayesinin de kullanılmasının hedeflendiği ileri sürülen yatırımın toplam  tutarının 100 milyar dolar olması öngörülüyor.

Filistinlilerin topraklarından başka ülkelere göçünü öngören ve Gazze’deki insanlık felaketini boyutunu ağırlaştırması beklenen bu akıldışı planda ismi otoyollara verilmesi düşünülen iki liderin sessizliği ise dikkat çekici.

Bu “kirli yatırım”, Gazze’de tüm acımasızlığıyla süren soykırımın gölgesinde uluslararası hukuku hiçe sayan, insanlık vicdanına meydan okuyan bir plan olarak öne çıkıyor.

Gazze halkının hâlâ açlık ve ölümle mücadele ettiği bir ortamda, Trump’ın ve Netanyahu’nun bu ortak gasp planı, insanlık tarihine, en ağır vicdani ve ahlaki  çöküşlerinden biri olarak geçiyor.

Uluslararası hukuka göre sivillerin kitlesel biçimde hedef alınması, zorla yerinden edilme planları ve altyapının bilinçli yıkımı, soykırım tanımına giriyor.

Trump’ın “Ortadoğu’nun Rivierası” söylemi, bu suçu adeta normalleştiriyor ve bir “imar projesi”ne dönüştürüyor.

Bu yaklaşım, yalnızca İsrail’e verilen siyasi desteği değil; aynı zamanda uluslararası hukukun, insan haklarının ve temel vicdani değerlerin ayaklar altına alınışını simgeliyor.

TRUMP’IN PRENSİ KUSHNER PLANIN GÖLGE MİMARLARI ARASINDA

Trump’ın damadı Jared Kushner, ikinci dönemde resmi görevde olmasa da projenin perde arkasındaki en kritik aktör. Affinity Partners fonuyla Suudi Arabistan’dan milyarlarca dolar yatırım toplayan Kushner, Körfez sermayesiyle kurduğu güçlü ilişkileri bu karanlık planın uygulanmasında kullanmayı hazırlanıyor.

Beyaz Saray’da 27 Ağustos’ta Başkan Yardımcısı JD Vance, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un yanı sıra İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile Eski Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair’ın da katıldığı yüksek seviyeli Gazze zirvesinde, proje bir “barış kalkınması” maskesi altında pazarlansa da, özünde bu plan gasp ve rant hesaplarının başka bir yüzü.

Netanyahu ile çocukluğundan gelen bağları ve damadı olduğu Trump üzerindeki etkisi, Kushner’in bu karanlık vizyonun gölge mimarları arasına girmesini sağlıyor.   

Buarada geçmişte yakın ilişki içerisinde bulunan Kushner ve ile toplantıya Amerika dışından katılan Dermer,  İbrahim anlaşmalarının da mimarları arasında.

Netanyahu’nun sağ kolu ve en yakın isim olan Dermer ile Trump’ın “prensi” Kushner, Gazze için çizilen karanlık vizyonun arakasındaki en güçlü figürler olarak öne çıkıyor.

1997 yılında, İsrail’e göç etmiş (aliyah yapmış) Miami doğumlu Dermer,  Amerika’da büyükelçilik ve ekonomi ateşeliği görevlerinden bulunmuş Cumhuriyetçilerle de güçlü bağları olan Netanyahu’nun Amerika ilişkilerinde kilit bir isim.

Ulusal güvenlik ve İran politikalarında da kritik bir role sahip Dermer, aynı zamanda Netanyahu’nun savaş kabinesinde en güvendiği isim olarak öne çıkıyor. Yani bir taraftan Gazze’deki yıkımı büyütmek için elinden geleni yapıyor, diğer yandan soykırım üzerinden tarihin en kirli bir imar projesini yürütüyor.

Zaten İsrail’le Amerika arasında köprü görevi kuran Dermer politik kariyerine paralel şekilde yürüttüğü finansal faaliyetleri kapsamında Exigent Capital Group firmasının partnerleri arasında.

Politik rollerinin yanı sıra finans alanında faaliyet gösteren bu iki ismin hedefleri de ortak; Gazze dökülen kan, kaybolan hayatlar ve enkaza dönmüş şehir üzerinden büyük rant elde etmek.

TRUMP’IN KABİNESİ İSRAİL’İN YANKI ODASI GİBİ

Gazze’de  kirli bir imar planının devreye koymak için soykırımcı Netanyahu ile birlikte seferber olan İsrail Başbakanının sağ kolu Dermer’i Beyaz Saray’da ağırlayan Trump, bir yandan da “Yahudi lobisinin gücü azaldığını” iddia ederek popülist söylemlerle illüzyon oluşturma derdinde.  

Oysa Trump, belki de Amerikan tarihinin en İsrail yanlısı ve siyonizmin hizmetinde kabinesini kurarak bu ülkenin lobi gücüne en etkili desteği sağlayan başkan olarak öne çıkıyor.

ABD'nin İsrail Büyükelçisi  Mike Huckabee, Kudüs’e taşınan büyükelçilik politikasını daha da ileri taşımasıyla, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun dış politikada İsrail’i “vazgeçilmez stratejik ortak” ilan eden söylemleriyle, BM Temsilcisi Elise Stefanik’in BM’de Filistin karşıtı blokların en sert savunucusu hâline gelmesi ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın güvenlik argümanlarını İsrail merkezli kurgulamasıyla bu tabloyu pekiştiriyor.

Trump’ın etrafındaki bu isimler yalnızca diplomatik düzeyde değil, ideolojik planda da İsrail’in çizgisine yaslanıyor; böylece Washington’un kabine düzeyindeki karar alma mekanizması adeta Tel Aviv’in güvenlik önceliklerinin yankı odasına dönüşüyor.

 

ABD Kamuoyu ile Trump Arasındaki Gazze Uçurumu Derinleşiyor

 

İsrail’e koşulsuz destek veren Trump, Netanyahu’nun soykırım politikalarıyla yıkıma uğrattığı Gazze’yi “emlak fırsatı”na indirgeyen Amerikan başkanı olarak tarihe geçiyor.

Yaşanan bu ağır tabloya karşın Amerikan toplumunun vicdanı giderek farklı seslerde çıkarıyor. PEW Araştırma Merkezi’nin Mart ayında yayımladığı anket, genç Cumhuriyetçiler arasında İsrail’e verilen desteğin keskin biçimde azaldığını gösterdi.

İsrail hakkında olumsuz görüş bildirenlerin oranı sadece iki yılda yüzde 11 artarak yüzde 53’e ulaştı. Yani Cumhuriyetçi gençlerin yarısından fazlası, artık İsrail’i “müttefik” değil, sorunlu bir aktör olarak görüyor.

Ağustos ayında Harvard Üniversitesi Amerikan Siyasal Çalışmalar Merkezi ve The Harris Poll’un yayımladığı anket ise bu eğilimi daha da netleştiriyor. 18-24 yaş aralığındaki Z kuşağı seçmenlerin yüzde 60’ı Hamas’ı desteklediğini ifade ediyor. Yani ABD’nin gençleri, uzun süredir siyaset tarafından dayatılan “koşulsuz İsrail desteği” çizgisini sorguluyor.

Yaşlı kuşaklar ise hâlâ İsrail’in yanında: 25-34 yaşındakilerin yüzde 65’i, 35-44 yaşındakilerin yüzde 70’i, 45-55 yaşındakilerin yüzde 74’ü ve 55-64 yaşındakilerin yüzde 84’ü İsrail yanlısı tutum sergiliyor.

Bu tablo, Trump ve Beyaz Saray’ın politikaları ile Amerikan kamuoyunun vicdanı arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor.

Genç seçmenler Gazze’deki felaketi görürken, Trump, Netanyahu’nun soykırım politikalarına destek vermek pahasına hâlâ emlak projeleri rüyası görüyor.  

Kamuoyu ile Beyaz Saray arasındaki bu makas, yalnızca siyaset değil, aynı zamanda ahlaki ve insani değerler açısından bir uyarı niteliğinde.

Bu veriler ışığında tabanında özellikle genç seçmenler arasındaki sorgulamaların artmasına karşı Trump’ın “Yahudi lobisinin gücü zayıfladı” söylemine sarılması ise tam bir ironi.

Bugün Amerikan kamuoyunda sorgulamalar artarken, Beyaz Saray hâlâ yıllardır esiri olduğu İsrail lobilerinin ağırlığından kurtulabilmiş değil.

Bu durum, yalnızca Trump’ın siyasi söylemleriyle uygulamaları arasındaki tezadı değil; aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’daki varlığının hangi çıkar ağlarına bağlı olduğunu da en çarpıcı biçimde yansıtıyor.

ABD Başkanı Trump, yalnızca İsrail’in “Beyaz Saray’daki en sadık dostu” değil; aynı zamanda insanlık tarihinin en ağır suçlarının yanında saf tutmuş bir soykırım sponsoru, Gazze’yi “yatırıma açılacak proje” olarak gören çarpık bir zihniyetin sembolü olarak hatırlanacak.

EK NOT:

Gazeteci Ertuğrul Cingil, Haber 7 için kaleme aldığı analiz yazısında ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’deki Riviera hayalini bir adım öteye taşıyarak “GREAT Trust” planını değerlendirmektedir. Analizde, tartışmalı imar planında Trump’ın Damadı Jared Kushner’in rolü,  Gazze’deki ağırlaşan tablo, ABD kamuoyunda değişen dengeler ve Yahudi lobisinin gücü ne ilişkin değerlendirmelere de yer veriliyor.

 

Yorumlar7

  • kuramazlar 23 dakika önce Şikayet Et
    Kuleleri vururlar, gazzeye kimse inşaat yaptırmaz, yerle bir ederler.
    Cevapla
  • Misafir 53 dakika önce Şikayet Et
    Sarımsaklı çıyan iş başında.Boynu altında kalsın inşallah
    Cevapla
  • Erkut 1 saat önce Şikayet Et
    Kâfir İş adamı başka ne düşenecekti
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Mete 1 saat önce Şikayet Et
    Güzel yazı
    Cevapla
  • Tığlı 1 saat önce Şikayet Et
    ABD İsrail tezzamanda soyunuz kurusun İnşallah
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat