Doha'da 4 saat

  • GİRİŞ16.09.2025 08:44
  • GÜNCELLEME16.09.2025 11:54

MEHMET ACET/DOHA

Dün sabah saatlerinde İstanbul Atatürk Havalimanından havalanan uçağımız, 3 saat 20 dakikalık bir uçuş süresinin ardından Katar’ın başkenti DOHA’ya iniş yaptı. 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, görev süresi boyunca belki onlarca kere ziyaret ettiği Doha’ya bu defa İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi’ne katılmak üzere geldi.

Bu aynı zamanda, ABD/İngiltere destekli İsrail saldırısı sonrası dost ve kardeş bir ülkeye yapılan dayanışma ziyareti olarak görülmeli. 

Geçen hafta, İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’da HAMAS müzakere heyetini hedef alan ve başarısızlıkla sonuçlanan saldırısı, Körfez’de büyük bir deprem etkisi üretti. 

Katar açısından ‘Güven duvarlarının’ sert bir şekilde yıkıldığı bir hadise oldu bu. 

Düşünebiliyor musunuz? 

ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssünü barındıran (El Udeid Üssü) bu ülkede, o üstten havalanan tanker uçakları, İsrail’den kalkan savaş uçaklarına yakıt ikmali yaparak gelip Doha’da belirlenen hedefi vurmasına yardımcı oldu.

Hayal kırıklığı yaşama anlamında daha fazla ne olabilir ki…

Güven duvarlarının sertçe yıkılması derken bunu kast ediyorum. 

Sadece Katar değil tabi, Körfez’de aynı duygularla ‘güvenli limanda’ demirli olduklarını düşünen diğer ülkeler için de aynı durum geçerli. 

Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. 

Oysa daha 4 ay önce ABD Başkanı Donald Trump’ın Körfez çıkarması sırasında kendisine bir uçak hediye edilmiş, Amerikan BOİNG firması ile 160 uçak karşılığı olmak için 200 milyar dolarlık anlaşma imzalanmıştı. 

Amerika ile para üzerinden yürütülen işbirliğinin sınırlarının nerede bittiğini de öğrenmiş oldu Katarlılar bu vesile ile. 

Benzer bir şoku Haziran ayında İsrail/İran savaşı sırasında da yaşamıştı Katarlılar. 

İran’ın El Udeid üssüne fırlattığı füzeler ülkede büyük bir paniğe yol açmış, etrafa kaçışan insanların panik görüntüleri ortaya çıkmıştı. 

“Burada hayat sessizce akıp gidiyordu” dedi, Doha’da konuştuğum bir Türk yetkili. 

Bu iki olay, ülkedeki ‘güvenlik’ hissine büyük darbe vurdu şeklinde cümleler kurarak devam etti. 

Güvenlik kaygısı nedeniyle seyahatlerde önemli düşüşler söz konusu olmuş. 

Büyük bir otel zincirinin doluluk oranında bir anda %40’lık düşüş olmuş. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doha’da yapılan olağanüstü zirvede, bölgede iyice yayılan İsrail tehdidine değinen önemli açıklamalar yaptı. 

İsrail’in yaptırım olmadan durdurulamayacağının altını çizen Erdoğan,  

"İsrail'in ekonomik olarak da sıkıştırılması gerektiğini düşünüyorum. Biz 1,5 senedir İsrail ile tüm ticari ilişkileri durdurduk." Hatırlatmasında bulundu. 

Sözlerinin devamında şunları ifade etti Cumhurbaşkanı: 

“İslam alemi İsrail'in emellerini boşa çıkaracak imkana sahiptir. Bazı ülkelerin Filistin'i tanıma niyetlerini açıklamaları olumlu bir adımdır. Bu adımlar İsrail'e yönelik somut yaptırımlarla desteklenmediği takdirde netice vermekte zorlanacaktır. İsrailli yetkililerin adalet önünde hesap vermeleri için uluslararası hukuk mekanizmaları kullanılmalıdır.”

Bir gün önce Doha’ya gelen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’da, “Sadece Filistin meselesiyle karşı karşıya değiliz. Aynı zamanda İsrail yayılmacılığıyla karşı karşıyayız” demişti. 

Katar’ın bu şoku kısa sürede atlatması ve Türkiye dostu güzel insanların yaşadığı bu küçük Körfez ülkesinin güvenli şekilde geleceği yürümesi en büyük temennimiz. 

Ancak, kimlere ne kadar güvenilebilir sorusu üzerinden zihinlere üşüşen cevaplara bakıldığında, özellikle ABD’ye olan güven anlamında testinin bir kere çatladığı ve hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı gerçeği gün yüzüne çıkmış oldu. 

Yeraltı zenginliklerinden elde edilen yüz milyar dolarları ABD ile, İngiltere ile bonkörce paylaşmakla güvenli bir geleceğin garanti alınamayacağı, kaç paralık anlaşma yaparsanız yapın bunun mutlak bir ‘himaye’ sağlamayacağı gerçeği sert bir cismin insanın yüzüne çarpması gibi Katarlıların zihnine yerleşti. 

Buradan çıkış ne olabilir?

Bu soruya da Doha’da geçirdiğim kısa süre içerisinde cevaplar aradım. 

Türkiye ile savunma sanayii işbirliği alanında yeni işbirliği kanallarının açılması seçeneğinden söz edildi mesela. 

Katar, emperyal amacı olmayan, zor zamanlarda yanında olduğunu gösterebilmiş (Haziran 2017 ambargo döneminde olduğu gibi) bir ülke olarak Türkiye ile, güven esasına dayalı yeni işbirliği kanalları geliştirebilir. 

Tabi bu da bir irade gerektiriyor. 

Mehmet Acet - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat