Fener’in gölgesindeki karanlık oyun
- GİRİŞ19.09.2025 09:19
- GÜNCELLEME19.09.2025 09:19
Dimitrios Arhondonis…
1940 yılında Gökçeada’nın Zeytinli Köyü’nde, “Kahveci Hristo” ile eşi “Meropi”nin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi.
Çocukluğu, kahve ocağında çay taşımakla, papazın peşinde çanta tutmakla geçti.
Zekiydi, çalışkandı; öğretmenleri “Bu çocuk yüz akımız olacak” derdi.
Zoğrafyon Lisesi’nden sonra Heybeliada Ruhban Okulu’na kayıt yaptırdı.
Hocası ve hamisi, Patrikhane'yi “siyasi bir odak” haline getiren Patrik Athenagoras’tı.
İşte bu bilinçle Ruhban Okulu'ndan “birincilikle” mezun olduktan sonra diplomasını, “kin kapısı”nın önünde aldı.
Oradan İtalya’ya giderek din hukuku doktorasını tamamladı.
Dönüşte patrikhanenin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. 1973’te Philadelphia (Alaşehir-Manisa) Metropoliti göreviyle, başpiskoposluğa atandı.
Fener Rum Patriği I. Dimitrios’un kalp krizinden vefat etmesi üzerinde, 1991’de, vatandaşlıktan çıkarıldığı için kanunlara göre patrik olamayan ABD ve Avrupa destekli Başpiskopos Yakovas’ı ekarte ederek 270’inci Patrik oldu.
Düzenlenen görkemli törende dönemin ABD Başbakanı George Bush’un ağabeyi William Bush konuklar arasındaki yerini alırken, Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis ise yeni patriği “elini öperek” kutladı.
Başta sadece “dini bir kariyer” olarak görülen bu yükseliş, daha büyük bir oyunun parçası gibi duruyordu.
Zira!..
Kahve kokusuyla başlayan bu siyasi masaldan, buram buram entrika kokuları yükseliyordu.
Bunun bir göstergesi olarak da Fatih’in gemilerini karadan yürütüp İstanbul’u fethettiği Haliç’te ilginç bir uygulama başlatacaktı.
Hiçbir yerde olmadığı halde Haç’ın düştüğü Haliç’in soğuk sularında, sözde dini bir ritüel görünümünde “denizden haç çıkarma” seremonisi başlattı.
Bu düpedüz, “Haliç’te kaybettik, Haliç’te kazacağız” mesajıydı..
Lozan Antlaşması’na göre, Patrikhane sadece Türkiye’deki birkaç bin Rum’un dini ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğu için bu dar kalıp, Gökçeadalı Dimitrios’u mutlu etmiyordu.
Belli ki “Ekümenik” sıfatına sarılıp Fener’i bir nevi “Ortodoks Vatikan’ı” yapma hayali kuruyordu.
Bu yüzden göreve gelir gelmez “başdöndürücü” bir ziyaret trafiği başlattı.
Mısır'dan Yunanistan'a, Gürcistan'dan Etiyopya'ya, İsrail'den Japonya'ya, Norveç'ten Kore'ye, Gürcistan'dan Finlandiya'ya, İsveç'ten Romanya'ya, Almanya'dan Belçika'ya kadar sanki bir “dünya lideri” edasıyla dolaşıp duruyordu.
Neredeyse Türkiye Dışişleri Bakanı'ndan daha çok yurtdışı teması kuruyordu.
Seyahatlerinde ise çoğunlukla Yunanistan'ın tahsis ettiği, “Olimpic Havayolları”na ait uçakları kullanıyordu.
1994’te, Avrupa Parlamentosu’nda “Bizans Devlet Başkanı” gibi karşılanmıştı.
Bu ziyaretler sırasında, 1971’de Ortodoks Rum cemaatinin öğrenci bulamayıp kendi kapattığı Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için bastırmaya başladı.
Bu arada başlattığı “çevre seminerleriyle” parladı.
Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore ona “Yeşil Patrik” lakabını taktı.
Sözde doğa aşkıyla depreşen “çevrecilik” turları kapsamında Karadeniz gezileri düzenledi.
20 Eylül 1997 tarihinde Yunan gemisi “Venizelos”la Trabzon Limanı’nda başlayan ihanet seferi kapsamında, sırasıyla Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna limanlarında mola verildi.
Buradaki Ortodoks Kilisesi papazları ile görüşen Patrik Bartholomeos, Ortodoks ittifakının temellerini attıktan sonra, beraberindeki heyetle istila seferinin son durağı olan Selanik’e giderek askeri bir törenle karşılandı.
Böylece, “ittifak” adı altında Ortodoks kiliseleriyle siyasi bir ağ örmeyi başardı.
Yunan jetleriyle uçan, VIP salonlarda ağırlanan, devlet protokolü ile kapıda karşılanmaya alışan Bartholomeos, itibarı arttıkça içine girdiği patrik kalıbına sığamaz oldu.
2009’da daha fazla dayanamayarak, “Ergenekon” iddialarını ve “Kafes” planlarını bahane ederek, “Türkiye’de çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz” dedi.
Oysa bizim tarihimizde “çarmıha germek” yoktu.
(Fakat ihanet eden de bedelini ödüyordu. Mesela, Eflak Voyvodası Konstantin’i Osmanlı’ya karşı isyana teşvik ettiği gerekçesiyle Patrik III. Partenios ile 1821’de Mora ayaklanmasına destek verdiği gerekçesiyle Patrik V. Gregorios, asılarak idam edilmişti… Yunanlılarla işbirliği yapan İzmir Metropoliti Hrisostomos da öfkeli bir kalabalık tarafından linç edilmişti. .)
Patrikhane’nin geçmişte müsadere edilen mallarına teker teker kavuştuğu bir dönemde kendisini çarmıhta gerilmiş gibi hisseden aynı Bartholomeos, sıra Çeçenistan’da yaşanan Rus katliamı sorulduğunda hiç “Beni siyasi konulara karıştırmayın” diyerek yaşanan Müslüman kıyımlarını görmezden geliyordu.
Yunanistan, Batı Trakya’daki Türklerin müftü seçme hakkını gasp ederken, o kendisi “ekümenik” diye pazarlıyordu.
“Bir fesat ve hıyanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hristiyan hemşehrimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Fener Rum Patrikhanesini artık topraklarımızda barındırmayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız için ne gibi vesile ve nedenler ileri sürülebilir?” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü haklı çıkarırcasına…
Bütün ABD Başkanları ile görüşerek asla kavuşamayacağı “Ekümeniklik” hayali için destek istiyordu.
Bu uğurda…
1991 yılında, göreve başlar başlamaz sözde “Ortodoks toplulukların durumunu konuşmak” için buluştuğu George H. W. Bush’tan…
“Çevre koruma ve dini özgürlükler” bahanesiyle 2000 yılının Nisan ayında buluştuğu Bill Clinton’dan…
2009 ve 2016 arasında birden fazla görüştüğü Barack Obama’dan…
2021 yılında kendisini “En Hristiyan gibi adam" ilan eden Joe Biden’den..
Ve!..
2017-2021 arası defalarca görüştüğü Donald Trump’tan hep “Ekümenik” olarak tanınmak ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmak için Türkiye’ye baskı kurmalarını istiyordu.
Hatta ABD’yi ayak yoluna çevirdiği için bir ara Manhattan'nın ünlü Central Parkının karşısındaki Başpiskopos Spridon'un ve Amerika'daki Rum Kilisesinin merkezi olan 79. Sokağa “Patrik Bartholomeos Yolu" tabelası asılmıştı.
Yıllardır “nükteci, çevreci, hayvansever maskesi” ile kendisini şirin göstermeye çalışan ve dini bir liderin “masum” faaliyetleri sayılmayacak kadar alenileşen bu fesat turlarıyla Türkiye’de “Vatikan” benzeri bir Ortodoks din devleti kurmaya çalışan kahveci Hıristino’nun oğlu Dimitri Arhondoni, nihayet çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi.
“Türkiye’de ikinci bir Vatikan’ın temellerini atmak ve 1821’den beri kapalı tutulan Patrikane’nin “kin kapısı”nın açmak için ellerini ovuşturan Fener’in “yeşil patriği” Bartholomeos, önceki gün ABD Başkanı Donald Turmp’la gerçekleştirdiği ihanet görüşmesinin ardından;
“Bizi, Ekümenik Patrikhane'yi, Türkiye'de kalan az sayıdaki Hristiyanı, onların yaşadığı zorlukları, sıkıntıları, zulümleri ama aynı zamanda tüm bunlara rağmen hayatta kalmayı ve misyonumuzu yerine getirmeye devam etmeyi ilgilendiren konuları konuştuk” diyerek…
“Türkiye’de zulüm gördükleri” iftirasını attı.
Bartholomeos, 10 gün sürmesi beklenen ziyaretin ardından yine büyük bir pişkinlik örneği sergileyerek hiçbir şey olmamış gibi Türkiye’ye dönecek.
Umarım, 1991’den beri ABD’ye giderek türlü iftiralarla “kin kapısını” aralamaya çalışan Kahveci Hristo’nun uyanık oğlu Dimitrios’un geçmiş ihanetlerine göz yuman Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu defa ona kim olduğunu ve boyunu aşan işlere karışmaması gerektiğini hatırlatacaktır!..
Aksi halde Fener’in gölgesindeki bu karanlık Ekümenik oyununu daha çok izleriz…
Zekeriya Say / Haber7
Yorumlar7