Gazze’nin Kuvayımilliyesi “Şizofrenik Diplomasi”ye kurban edilemez
- GİRİŞ04.10.2025 09:28
- GÜNCELLEME04.10.2025 09:28
Siyonist işgal rejimi, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye 100 bin tondan fazla bomba attı ki bu bombaların toplam yıkıcı gücü, ABD’nin Hiroşima’ya attığı atom bombasının yaklaşık 7 katına denk geliyor. Şehitlerin sayısı resmi rakamların çok ötesinde.
Bu durumun “soykırım” olduğu açık.
İşin bir de insani yardım boyutu var.
Dünya genelinde 362 milyondan fazla insan acil insani yardıma ihtiyaç duyarken, 7 Ekim’den sonra bu konuda en çok gündeme gelen yer Gazze.
Gazze’deki İnsani Durum Artık Kıtlık Seviyesinde.
2024 itibarıyla Gazze nüfusunun yaklaşık % 90’ı akut gıda güvensizliğiyle karşı karşıya; 345 bin kişi en yüksek açlık seviyesi olan “felaket” düzeyinde.
Yetersiz beslenme nedeniyle, abluka böyle devam ederse 2026 ortasına kadar da risk altında olan çocuk sayısının 43 bine yükseleceği düşünülüyor.
Her üç küçük çocuktan biri gün boyunca hiç yemek yiyemezken, nüfusun üçte biri günlerce aç kalmakta. Bu durum vitamin eksikliklerine, bağışıklık sisteminin çökmesine ve çocuk ölümlerinin artmasına yol açıyor ki Ağustos 2025’e kadar yetersiz beslenmeden (açlıktan) 317 kişi hayatını kaybetti, bunların 119’u çocuk.
Artık 22 Ağustos 2025’te Gazze’de resmi olarak kıtlık ilan edilmiş durumda.
Siyonist İşgal Rejimi İnsani Yardımları Engelliyor.
1949 Cenevre Sözleşmesi ve 1977 ek protokollerinin açık yükümlülüklerine rağmen, 7 Ekim’den sonra Gazze’ye insani yardımın ulaştırılması sistematik biçimde engelleniyor.
Siyonist işgal rejimi, insani yardımları “izne bağlamış” durumda. Ekim 2023-Ocak 2025 döneminde yalnızca Kerem Şalom, Refah, Erez Batı, Erez, Kapı 96, Yüzer İskeler ve Kissufim olmak üzere yedi kapıdan toplam 49.774 tır geçişine izin verilmiş.
Önceden günlük yaklaşık 500 tır (aylık yaklaşık 15.000 tır) seviyesindeyken, 7 Ekim sonrası yardım akışı büyük oranda azalmış durumda. OCHA’ya göre Ekim 2023-Ocak 2025 döneminde giren yardım, öncesinin (en iyi ihtimalle) yalnızca % 22’si düzeyinde.
İzin süreçleri de tutarsız ve keyfi; sınırda indirme sonrası dağıtım için ayrıca izin alınması gerekmekte, onaylar rastgele. Mesela, Temmuz 2025’de 138 başvurudan 76’sı, Eylül 2025’te de planlanan hareketlerin yalnızca % 37’si gerçekleştirilebilmiş.
Konvoylar saatlerce, bazen 46 saate kadar bekletilmekte. Gazze içinde rotalar uzun, tehlikeli ve yavaş ilerlemekte ve sadece yaklaşık 60 sürücünün çalışmasına izin verilmesi nedeniyle kısıt büyük. Bu ortamda, yaklaşık 22 bin dolu tır sınır geçişlerinde beklemekte.
Ayrıca yardımların el konulması, hedef alınması ve dağıtım noktalarında sivillerin ateş altında bırakılması gibi sorunlar insani erişimi felç etmekte. BM verilerine göre 1-22 Eylül 2025’te 1.075 tır “zorla ele geçirilmiş”.
Üstüne üstlük, insani yardım aktörlerine yönelik saldırılar, yüksek sayıda personel kaybıyla sonuçlanmış; birçok sağlık tesisi ve ambulans da hedef alınmış vaziyette.
Bir de 27 Mayıs 2025’te faaliyete geçen ABD destekli siyonist işgal rejiminin “güya” insani yardım birimi (GHF) var. BM’nin mevcut 400 noktasını kapatıp yerlerine sınırlı sayıda (4) militarize “mega nokta” getirilmiş. Günlük gerekli 500-600 tır yerine sadece en fazla yaklaşık 26 tır girişine izin veriliyor. Hem de bu yardım noktalarına gelen siviller katlediliyor.
Hava yoluyla insani yardım girişimleri de erişim, hasar ve güvenlik sorunları nedeniyle etkin olamadığı gibi yardım malzemeleri üstlerine düşünlerin ölmesi ile neticelenebiliyor.
En son hamle olarak, ablukayı kırmak amacıyla 43 gemi ile SUMUD Filosu harekete geçmiş, tüm riskler göze alınarak. SUMUD Filosu, 46 farklı ülkeden toplam 497 aktivist ile insani yardım hareketi. En fazla katılım 56 kişiyle Türkiye’den. Bu geniş katılım, Gazze’deki siyonist işgal rejiminin ablukasını kırma noktasında uluslararası dayanışmanın güçlü bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Filonun teknelerinden birkaçı, insani yardımı ulaştıramasa da ablukayı aşıp Gazze sahiline erişti.
Gazze “Şizofrenik Diplomasi”nin Kıskacında.
Böyle bir zeminde bir yandan da iblisin oyuncağı Trump’ın şizofrenik diplomasi ile görücüye çıkardığı “sözüm ona barış planı” var!
Sanki siyonist işgal rejimi soykırım yapmamış ve insani yardımda kıtlık seviyesinde bir ortamın doğmasına yani “açlıkla ölüme mahkûm etmeye” bile bile neden olmamış gibi!
Şizofrenik diplomasiyi, dış politikanın hem içerik hem eylem düzeyinde çelişkili, bölünmüş, öngörülemez, sahte ve çoğu zaman kendi kendini yalanlayan biçimde yürütülmesi diye düşünebiliriz.
Yani ortada aynı anda sanki “barış” var ama aslında “savaş/çatışma” ve katletme isteniyor çünkü karanlık dehlizlerde iblisin emri bu şekilde fısıldanıyor ruhunu iblise satmış elitlere!
Nasıl ki tıbbi anlamda bir ruhsal bozukluğu temsil eden “şizofreni” varsa, burada da tamamen çelişkili, bölünmüş, tutarsız, hileli, yalan-dolan şeyler var.
Zaten Trump’ı daha önce yürüttüğü şizofrenik siyasetinden ve diplomasisinden hatırlıyoruz.
Trump, Kudüs’ü siyonist işgal rejiminin sözde başkenti olarak tanımıştı. Golan Tepeleri üzerindeki siyonist işgal rejimi egemenliğini kabul etmişti. Filistinli mültecilere yapılan ABD insani yardımlarını durdurmuştu. Siyonist işgal rejimiyle Arap ülkeleri arasında normalleşmeyi (Abraham Antlaşmaları) teşvik etmişti.
Bu hamleler, Trump’ın siyonist işgal rejimine dönük desteğindeki netlik ve kararlılık. Ancak bu görünürdeki netlik, dış politikanın diğer boyutlarıyla çelişmekte.
Mesela Trump yönetimi, “Ortadoğu’ya barış getirme” iddiasını sıkça dile getiriyor, ama bu iddia sahada uygulanan politikalarla çelişiyor. Kudüs kararı ve yardım kesintileri, “Yüzyılın Anlaşması” olarak sunulan planın Filistin’in temel taleplerini dışlaması ve çözüm yerine derinleşen bir çıkmaza yol açması tipik örnekler.
Şimdi “Gazze Planı” da bundan farklı değil, olmayacaktır. Ortada Filistin diye bir devleti kabul etme derdi yok, Hamas yok! Çünkü şizofrenik diplomasi böyle!
Ayrıca ABD, on yıllardır siyonist işgal rejimi ile Filistin ilişkileri sürecinde arabulucu rolü üstlenmeye çalışırken, Trump bu geleneksel rolü terk ederek açıkça tarafını belli ediyor. Bu, bir yandan “çözümün mimarıyım” demek (ki Nobel Barış ödülü isteyen kafa da böyle gitgel kafa) ama aynı zamanda çözümün ön koşullarını ortadan kaldıran bir pozisyon.
Ha, bu arada şizofrenik diplomasi, sadece Trump’a özgü değil. Modern uluslararası ilişkilerde giderek yaygınlaşan bir eğilim aslında! Çünkü bir şekilde “iblisin uşağının kurduğu adada paketlenmiş bir diplomasi” hâkim olmuş ülkelerin dış politikalarına sanki.
Ne mi demek istiyorum?
Açık: Gazze ve özelde Gazze’nin kuvayimilleye ruhu, iblisin düzeni olan şizofrenik diplomasi ayinine kurban edilemez. Eğer bir kurban olacaksa, Gazzelilerin seçtiği cihad ile Allah yolunca kurban olmak vardır.
Vesselam…
Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7
Yorumlar7