Hamas, Trump'ın planını neden kabul etti?
- GİRİŞ05.10.2025 09:28
- GÜNCELLEME05.10.2025 09:28
Trump’ın ateşkese dair ortaya koyduğu plana Hamas’ın ne cevap vereceği merakla bekleniyordu. Dün gece Hamas yaptığı açıklamada Trump’ın ateşkes planını prensipte kabul ettiğini, detayların ise müzakere edilmesi gerektiğini duyurdu. Hemen sonrasında Trump, Hamas’ın açıklamasını doğrudan kendi sosyal medya hesabında paylaşarak İsrail’e Gazze’ye yönelik bütün saldırılarını durdurması çağrısında bulundu.
Anlaşmanın maddelerine bakıldığında bu anlaşmanın Filistinliler için ideal bir anlaşma olmadığı söylenebilir. Fakat sahadaki realiteye ve askeri dengelere baktığımızda, Filistinlilerin şu an için daha fazlasını elde etmelerinin mümkün olmadığını görmek gerekir. Dolayısıyla bütün kayıplarına rağmen Filistin halkından ve Gazze halkından savaşı sürdürmelerini beklemek onlara büyük bir haksızlık olur. Filistin halkı ödenebilecek en büyük bedeli ödedi ve gerçekten dirayetli bir tutum sergileyerek onurlu bir direniş ortaya koydu. Bu anlaşmada bardağın dolu tarafına bakmanın daha önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
İSRAİL’İN YALNIZLAŞMASI VE KIRILAN DOKUNULMAZLIK ALGISI
Öncelikle, 7 Ekim sonrasında İsrail’in uluslararası alanda tarihinde hiç olmadığı kadar yalnızlaştığını ve adeta bir parya devlet hâline geldiğini görüyoruz. İkinci olarak, 7 Ekim sonrası gelişmeler İsrail’in “dokunulmazlık” algısını yerle bir etti. Hem 7 Ekim’de İsrail’in büyük kayıplar yaşaması hem de Gazze’de Hamas’ı tamamen yenilgiye uğratamaması, rehineleri kurtaramaması ve İran’la girdiği mücadelede Tel Aviv’in ve diğer İsrail şehirlerinin doğrudan hedef olması bu algının sarsıldığını gösterdi.
Üçüncü olarak, İsrail’in Gazze’ye yönelik etnik temizlik planları bu anlaşmayla başarısızlığa uğramış oldu. Ayrıca Batı Şeria’yı ilhak etmeye hazırlanan İsrail yönetimi, bu ilhakı da gerçekleştiremeyecek. Dördüncü olarak, uluslararası kamuoyu nezdinde tarihte ilk defa Filistinlilerin haklı davası bu kadar geniş kitleler tarafından hem doğuda hem batıda kabul gördü. İsrail’in soykırım politikaları, etnik temizlik girişimleri ve apartheid rejimi tüm dünyanın gözleri önünde inkâr edilemez şekilde deşifre oldu.
Beşinci olarak, Hamas’ın elindeki esirler karşılığında Filistin hapishanelerinden salınan binlerce mahkûm –kadın, çocuk ve erkek– Filistin direnişi açısından sembolik bir zafere işaret etmektedir. İsrail bütün askeri, ekonomik ve teknolojik üstünlüğüne rağmen Filistinlilerin direnme iradesini kıramadı ve onları askeri olarak tam manasıyla yenilgiye uğratamadı. Mevcut dengeler içinde bu kazanımların ne kadar büyük olduğunu görmek gerekir.
BEDELİN AĞIRLIĞI VE TARİHSEL KARŞILAŞTIRMALAR
Bu kazanımlar elbette büyük bir insani bedel ödenerek elde edildi. Ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihinde bunun birçok örneği vardır. Asimetrik savaşlarda kayıpların daha çok mücadele eden tarafça verildiğini Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Vietnam Savaşı ve Afganistan örneklerinden biliyoruz. Buna rağmen, savaşların kazananını belirleyen şey karşı tarafın şehirlerini ne kadar yıktığınız ya da ne kadar çok sivil öldürdüğünüz değil, onun direnme iradesini kırıp kıramadığınızdır.
İsrail bu konuda başarısız oldu. Aksine sadece Filistinlileri değil, tüm dünyayı kendi karşısında neredeyse birleştirdi.
Dolayısıyla yapılan anlaşmayı Hamas’ın silahlarını bir Filistin teknokrat hükümetine devredecek olması nedeniyle bir yenilgi olarak görmemek gerekir. 7 Ekim sonrası yaşanan gelişmeler ve bu anlaşma çerçevesinde İsrail-Filistin kurtuluş mücadelesinin yeni bir evreye girdiğini söyleyebiliriz. Geçmişte Filistin Kurtuluş Örgütü’nün öncülüğünde Yaser Arafat liderliğinde yürütülen Filistin bağımsızlık mücadelesi, 1990’lardan sonra ve özellikle 2000’lerden itibaren Hamas’ın liderliğinde devam etti. Bugün ortaya çıkan yeni koşullar çerçevesinde bu mücadelenin, Hamas’ın da içinde yer alacağı farklı bir direniş yöntemi üzerinden süreceğini öngörebiliriz. Dolayısıyla Filistin-İsrail meselesinde biten bir şey yok; aksine bütün bu çatışmanın yeni bir evreye girdiğini ifade edebiliriz.
Yorumlar3