Trump’ın Puslu Nobel Rüyası

  • GİRİŞ07.10.2025 10:19
  • GÜNCELLEME07.10.2025 10:19

Nobel Barış Ödülü’nün sahibinin açıklanacağı Cuma günü yaklaşırken, ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in Gazze’deki soykırımını durdurmak için açıkladığı belirsizliklerle dolu “barış” planıyla sahnedeki yerini aldı.

Tek taraflı hazırlanan bu tartışmalı plana, Hamas’ın Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin de telkinleriyle verdiği diplomatik zekayla örülü cevap ve sonrasında müzakerelerin Mısır’da başlaması, bölgede temkinli bir iyimserlik oluşturdu.

Hamas’ın tuzaklarla dolu planı kısmen kabul ederek ustalıklı bir üslupla yaptığı müzakere hamlesi Trump cephesinde karşılık buldu.  Bu durum Hamas’ın planı reddetmesi beklentisinde olan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu köşeye sıkıştırmışa benziyor.

Gazze’yi tamamıyla işgal hevesi şimdilik kursağında kalan soykırımcı Netanyahu’nun kabinesi içerisinde ve ciddi çatlaklar olduğu görülüyor.

Gazze’deki insani durum giderek ağırlaşırken barış umutları ise hala kırılgan. Zira geçmişteki ateşkes süreçlerinde olduğu gibi, İsrail’in müzakere masasını dağıtacak sabotajlarda bulunabileceği endişesi bölgedeki gerginliği diri tutuyor.

Geçmişten beri İsrail’e en güçlü desteği veren, Gazze’deki soykırımın sponsoru olan Trump ise Netanyahu’dan durmasını isteyerek nasıl sonuçlanacağı belli olmayan müzakere sürecine fırsat vermiş görünüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la kurduğu güçlü ilişkiler, Türkiye’nin diplomatik etkisi ve arabuluculuk çabaları da bu süreçte öne çıkıyor.

Aslında Trump, Gazze’de barışı sağlayıp tarihi bir sorunu çözen lider olarak Nobel Barış Ödülü’ne bir adım daha yaklaşmayı hedefliyor. Bu uğurda sahneye koyduğu planın merkezinde hem diplomasiden ekonomiye çıkar hesapları hem de kişisel ödül hırsı yatıyor.

Ancak Ortadoğu’da barış hala sisli bir rüya: umut veren ama her an dağılabilecek bir illüzyon gibi.

Her umut cümlesinin ardında yeni bir kırılma, her ateşkes çağrısının gerisinde yeni bir kirli hesap yatıyor.

 

Obama’nın Gölgesinde Büyüyen Nobel Takıntısı

 

Trump ise tüm bu sisli tabloyu kendi Nobel rüyasına dönüştürmek istiyor. Çalışma hayatındaki başarılardan elde ettiği servetine, müteahhitlikten organizatörlüğe, medya dünyasındaki popülariteden siyasi güce ve son olarak ABD başkanlığına kadar istediği birçok şeye erişmiş olan Trump’ın elde edemediği tek ödül, Nobel.

Theodore Roosevelt’ten Woodrow Wilson’a, Jimmy Carter’dan Barack Obama’ya kadar dört ABD başkanına verilen Nobel Barış Ödülü, Trump için ulaşılamamış bir hedef durumunda. Bu uğurda sürekli tekrarladığı “Barış mimarı” iddialarına rağmen Nobel, Trump için yaklaşmaya çalıştıkça uzaklaşan bir gölge gibi.

Aslında Trump’ın bu ödül takıntısının arkasında “erken Nobel” ile taçlandırılan Barack Obama’ya karşı duyduğu kıskançlık yatıyor.

Obama’nın Nobel’i “haksız” bir şekilde aldığını savunan Trump, “Obama neden aldığını bile bilmiyordu; ben çoktan hak etmiştim.” diyerek attığı her diplomatik adımı ödül için gerekçe olarak sunmaya çalışıyor.

ABD Başkanı Trump’ın defalarca dile getirdiği “Eğer adım Obama olsaydı, ödülü on saniyede bana verirlerdi” sözleri “mağduriyet” duygusunu yansıtıyor.

Ödüle ulaşmak için her türlü diplomasi tiyatrosunu sahneleyen Trump, adil bir seçimin olmadığı vurgusuyla da sistem karşıtlığı ve mağduriyet anlatısı üzerinden seçmen desteğini pekiştirme stratejisi yürütüyor

 

Trump’ın Geç Kalan Nobel Adaylığı

 

Peki ama Trump, bu yılki Nobel Barış Ödülü’nü kazanmak için gerekli şartları sağlayabildi mi? Aslında hayır.

Çünkü Nobel Komitesi her yıl aday gösterimlerini 1 Eylül ile 31 Ocak arasında kabul ediyor. Yani bu yılki ödül için değerlendirilen isimlerle ilgili olarak, 2024 yılı Eylül ayından Ocak ayına kadar beş aylık dönemde başvuru yapılması gerekiyor.

Bu tarih aralığı, 20 Ocak’ta başkanlık görevine başlayan Trump’ın ikinci başkanlık döneminin yalnızca on bir gününü kapsıyor. Geriye kalan sürede ise Trump, ağırlıklı olarak seçimlerle meşguldü. Dolayısıyla Trump’ın Nobel için sürekli dile getirdiği “Yedi savaşı bitirdim, sekizincisi üzerinde çalışıyorum” iddiaları, bu yılki ödül değerlendirmeleri açısından bir anlam taşımıyor; çünkü aday gösterme süresinin dışında kalıyor.

Aynı şekilde İsrail Devlet Başkanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere Pakistan’dan Kamboçya’ya, Japonya’dan Gabon’a, Senegal’den Ruanda’ya, Moritanya’dan Azerbaycan ve Ermenistan’a kadar birçok ülkenin devlet başkanları da Trump’ı Nobel’e aday göstereceklerini ifade etti. Ancak bu açıklamaların hepsi de bu yılki adaylık başvuru süresinin sonrasında olduğu için ödül değerlendirmesine alınmıyor.

Ayrıca açıklama yapanlardan kaç ülkenin Nobel’in oldukça katı olan başvuru prosedürünü yerine getirdiği de belli değil. Bunu öğrenmek için 50 yıl beklemek gerekecek; çünkü Nobel’in kuralları gereği aday gösterilenler ve onları gösterenlerin isimleri gizli tutuluyor ve ancak 50 yıl sonra kamuoyuna açıklanıyor.

Sadece her yılki başvuru sayısı açıklanıyor. Nobel Komitesi’ne göre bu yıl için 244’ü kişi, 94’ü kurum olmak üzere toplam 338 başvuru değerlendirmeye alınmış durumda.

Dolayısıyla Trump’ın desteğini almak için Nobel adaylığını adeta “diplomatik bir rüşvet” gibi kullanan liderlerin gerçekte aday gösterip göstermediği 50 yıllık bir sır olarak kalacak.

Gerçek şu ki; koparılan fırtınaya rağmen Trump’la ilgili adaylık prosedürüne uygun bir başvuru olup olmadığı belirsiz. Bu yüzden Trump’ın Nobel rüyasına bu yıl ulaşması neredeyse imkansız görünüyor.

 

Trump’ın Nobel Rüyasına Amerikalılar Bile İnanmıyor

 

Tüm bu tabloya rağmen Trump, Nobel’i kendini “barış mimarı” olarak gösterme söylemlerinin merkezine yerleştirmeyi başarmış görünüyor. Trump’ın Nobel söylemi büyük oranda politik bir gösteriye dönüşmüş durumda.

Uyguladığı bu Nobel stratejisiyle Trump iki yönlü kazanım peşinde.

Amerika içinde kendi seçmen tabanını “Sizin için çalıştığım için bana Nobel’i vermiyorlar” söylemiyle konsolide ederken, dışarıda ise “barışın lideri” imajını diri tutarak diplomatik sahnede gündemde kalmayı sürdürüyor.

Trump, bu yıl ödülü alamazsa muhtemelen aynı stratejiyi sürdürerek mağduriyet üzerinden güç kazanmaya devam edecek.

“Ödül adil olsaydı çoktan ben kazanırdım.” söylemini yeniden sahneye koyacak. Bu söylemle küresel elitleri, medyayı ve Nobel sistemini suçlayarak kendi mağduriyet anlatısını güçlendirecek. Ancak Trump’ın Nobel rüyasına Amerikan halkı da pek inanmamış görünüyor.

Washington Post ve Ipsos’un 11–15 Eylül tarihleri arasında yaptığı ankete göre ABD’lilerin yüzde 76’sı Trump’ın Nobel Barış Ödülü’nü hak etmediğini düşünüyor.

Cumhuriyetçi seçmenlerin yüzde 49’u “hak etti” derken, aynı oranda seçmen “hak etmedi” diyor. Yani Trump’ın kendi tabanı bile Nobel Ödülü konusunda bölünmüş durumda.

Üstelik halkın yüzde 60’ı Trump’ın Rusya–Ukrayna savaşına, yüzde 58’i ise İsrail’in Gazze saldırılarına yaklaşımını onaylamıyor.

Bazı dünya liderleri, övgüye boğdukları Trump’ı “diplomatik çıkar beklentisiyle” Nobel’e aday gösterme yarışına girerken, kendi halkları “barış” söylemine inanmıyor.

 

Nobel Hayali Soykırım Gerçeği

 

Trump’ın ödül yolculuğu bugüne kadar içeride yükselen kutuplaşma rüzgârlarıyla, dışarıda barıştan çok soykırımcı İsrail’e verdiği kesintisiz destekle geçti.

Trump’ın geçmişten beri diplomasiden politikaya, ekonomiden askeri yardımlara kadar geniş bir yelpazede İsrail’e sağladığı kesintisiz destek, Gazze’deki insani kayıpların en büyük sebebi olarak ortada.

İsrail, Amerika’dan aldığı bu modern silahlarla soykırım cephaneliğini takviye ederek Gazze’yi enkaza çevirip, çoğunluğu çocuk ve kadın 67 binin üzerinde masum sivili hayattan kopardı.

Bu destek sayesinde İsrail, insani yardımları durdurarak kıtlığa mahkum ettiği Gazze’de 150’den fazlası çocuk 500’ün üzerinde Filistinlinin açlıktan ölümüne sebep oldu.

Tedavi veren hastaneler, masum Filistinlilerin sığındığı okullar, binalar, parklar, yollar ve şehrin tüm altyapısı Amerikan bombalarıyla harabeye çevrildi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın yargılamalarına karşı Netanyahu’yu koruma altına alan Washington yönetimi, BM’deki veto gücünü de her fırsatta İsrail için kullanmaktan çekinmedi.

Yine Trump yönetiminin kesintisiz desteği nedeniyle milyonlarca Filistinli güvenli bir yer bulma umuduyla kendi ülkelerinde göçmen durumuna düştü.

Ayrıca Trump ve Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımdan çıkar elde etmeye yönelik “Orta Doğu’nun Rivierası” projesi ile Filistinlilerin topraklarını gasp etme ve zorunlu göç dahil birçok hukuksuz uygulamayı içeren “Great Trust” adlı karanlık planları hala hafızalarda duruyor.

Trump ve ekibi bu kirli projelerle, soykırımın en ağır yükünü taşıyan insani felaketin yaşandığı enkaza dönen Gazze’yi “fırsatçı emlakçı” mantığıyla “satılık arsa” gibi görmekten çekinmedi.

Eski Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair’den Trump’ın damadı Jared Kushner’e, Netanyahu’nun sağ kolu İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’den iş insanı haham Aryeh Ligtstone’a kadar tartışmalı birçok ismin perde arkasında olduğu gasp ve rant planlarının bundan sonraki sürece etkileri de merak ediliyor.

Uluslararası hukuk başta olmak üzere insanlığın ortak değerlerinin inkarı anlamına gelen bu karanlık hesapların gölgesinde, Trump’ın dayatma diliyle açıkladığı son planın gerçek bir barış mı yoksa illüzyon mu oluşturacağını da müzakerelerden çıkacak sonuç belirleyecek.

Ancak Trump’ın barış kılıfında pazarladığı bu planın ana hedeflerinden birinin Nobel Barış Ödülü olduğu ortada.

Ülkelere karşı güç gösterisi ve yaptırımlarla baskı uygulamaktan çekinmeyen Trump’ın yumuşak karnı olan Nobel, liderler için kullanışlı bir diplomatik araç haline gelmiş durumda.

Trump’ın bu zaafını bilen liderler, “dış politika rüşvetine dönüşen” Nobel diplomasisini çıkarları uğruna kullanmak için sıraya girmiş görünüyor.

Oslo’dan gelecek haberi merakla bekleyecek olan Trump, şayet bu yıl ödülü alamazsa Nobel yürüyüşünü, kendini aday gösterme kervanına yeni eklenenlerle sürdürecek.

Norveç Maliye Bakanı Jens Stoltenberg’le temmuz ayındaki görüşmesinde Nobel Ödülü’nü gündeme getirmekten bile çekinmeyen “öngörülemez politikaların adamı” Donald Trump’ın Norveç’e yeni baskılar uygulaması da olası görülüyor.

Çünkü Trump, takıntı haline getirdiği bu ödüle başkanlık süresi bitmeden kavuşmak için her yolu denemeyi sürdürecek.

Kim bilir, tarihi çelişkilerle dolu, barışı onurlandırmaktan çok jeopolitik çıkarların ve diplomatik dengelerin gölgesinde verilen Nobel Barış Ödülü bu yıl olmasa da gelecekte Trump gibi soykırıma destek olmuş tartışmalı bir ismin boynunda sallanabilir.

Nobel’i alsa da almasa da, tarihe düşen kayıtta Trump’ın adı bir “barış mimarı” olarak değil, soykırıma destek veren sponsor olarak yerini alacak.

 

EK NOT:

Araştırmacı Gazeteci Ertuğrul Cingil’in, Haber 7 için kaleme aldığı analiz yazısında ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze başta olmak üzere çelişkiler ve tartışmalarla dolu politikaları ışığında Nobel Barış Ödülü rüyasına ilişkin değerlendirmelere yer veriliyor.

 

Yorumlar5

  • Osmanlı tokadı. 5 saat önce Şikayet Et
    Bir ödül alacaksa : Dünya tarihinin en büyük soykırımı ve toprak hırsızlığı ortak ödüller: Benjamin netenyahu, Donald Trump... Yandaşlarınada mansiyon ödülleri verilmesi gerekir. Almanya, İngiltere vb... Hayyy Kahrolası ruh hastaları Siyonistler...
    Cevapla
  • Celal 5 saat önce Şikayet Et
    Bence turpun Nobel hakkı müthiş kan emici soy kırımcı hemen verilsin
    Cevapla
  • MiSaFiR 5 saat önce Şikayet Et
    Trump, İSRAİL'E KARŞI EN ACİZ DEVLET YÖNETİMİ nobelini kesin alır !!!
    Cevapla
  • misafir 6 saat önce Şikayet Et
    dünya dünya olsa bu alçağa değil nobel , dünyanın en azılı soykırım destekçisi dünyaya gelmiş geçmiş en alçak kafir diye ilan ederdi ....
    Cevapla
  • SELAMET 6 saat önce Şikayet Et
    Tarihin en BÜYÜK HAYDUTLARINDAN BİRİ DİR..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat