Tam ikinci yılını doldurdu Gazze’deki soykırım ve insanlığı utanca gark eden zulümler…

Lanetli Siyonizm insanlık tarihine geçecek denli aşağılık bir katliam tatbik etti bu süreçte.
Sivil demedi, kadın demedi, yaşlı demedi hele de çocuk hiç demedi ve acımasızca bomba yağdırdı mazlum ve masum Gazze halkının üzerine.

Bütün dünya seyretti bu zulümlerin en rezil olanını ve herkesin gözleri önünde çocuklar açlıktan öldü…

Başlangıçta sadece seyreden dünya, ilerleyen süreçlerde vicdanını yitirmemiş insanların öncülük ettiği bir isyanla azıcık da olsa kendine geliverdi.

Halklar sokaklara döküldü, İsrail lanetlendi ve bir soykırım gerçekleştirildiğini tüm dünya kabul etti.

İnsaniyeti bu noktaya hiç şüphe yok ki Gazze’nin, Gazzelinin ve elbette ki Filistin’in bağrından çıkmış, onların öz evlatları olan, onların adeta ‘Kuvayı Millîye’si olan Hamas’ın imanı ve destansı direnişi taşıdı…

Büyük Kur’an müfessiri Elmalılı Hamdi Efendi Kur’andaki ‘Sabır’ kavramını tefsir ederken, ‘sabrın, boyun eğmek, zillet ve meskenet’ olmadığının altını çizer büyük bir vukufiyetle…

‘Sabır, direnmektir, ayak sürümektir’ der…

İşte Gazzeliler, bütün bu süreçlerde tam da Kur’an’ın işaret ettiği sabrı gösterdiler ve asla boyun eğmeyip sonuna kadar direndiler.

Kelimenin tam manasıyla sabır kavramı, Kur’an’daki hakikatiyle Gazze’de vücut buldu… 
Allah hepsini iki cihanda aziz eylesin…

Mezkûr direniş sürecinde dua ve maddi destekten başka bir şey yapamayan bir Müslüman olarak dualarımda hep, çaresizliğimizden kaynaklanan ‘utancımız’ için Allah’tan mağfiret diledim. 

Kahramanca direnen mücahitlerin o kutlu cihadına yönelik asla ‘şöyle yapsınlar, böyle davransınlar’ şeklinde haddimi aşacak sözler sarf etmedim…

Yalnız, ülkemin ve liderinin perde arkasında yapılabileceklerin en iyisini yaptığından da hiçbir zaman kuşku duymadım…

Zaten öteden beri Filistinlilerin ve Hamas’ın bu hakikati satır aralarında da olsa zikretmiş olmaları bu kabulün delilidir…

Geçtiğimiz Perşembe günü kalıcı bir ateşkes için çok ciddi bir mesafe alındı.

ABD başkanının bu anlaşmada Türkiye’nin rolüne dair söylediklerinin ötesinde Hamas’ın, Türkiye’nin işin içinde olmasından ötürü tüm oyunları bozan açıklaması bizim bu anlaşmayı sevinçle karşılamamızın sebebiydi. 

Hele de Türkiye’nin Gazze’deki ‘Görev Gücünün’ içerisinde olması bizim için ayrı bir sevinç vesilesidir.  

Bendeniz, çeşitli vesilelerle Hamas’ın alacağı her kararı derin bir saygıyla karşılayacağımı müteaddit kereler zikretmiştim.

Bu gelişmede de, eğer savaştan yana karar almış olsalardı yine büyük bir saygı duyacak ve hiç kimsenin aksini söylemeye hakkının bulunmadığını ifade edecektim. 

Bakmayın siz, konforlu koltuğunda oturup “devam etselerdi” diyen hokkabazlara!
MOSSAD’ın üretip içimize saldığı aparatlar ile İngiliz gizli servisinin paralı elemanlarının fitne ve istismar faaliyetleridir bunlar. 

Yanlarına üç-beş safderun da alarak icra ettikleri fitne faaliyeti, tabiri amiyane ile ellerinde patladı bu beklemedikleri karar neticesinde…

Gazze’deki mazlumlar ve masumlar anlaşma ilan edilir edilmez gecenin karanlığında sevinçle sokaklara çıkıyorsa eğer, bu kahramanların dışında kalan herkese bu sevince ortak olmak düşer. Aksi istikamette konuşlananların, başka bir niyet ve maksat taşıdıklarını anlamak ise hiç de zor değildir açıkçası… 

Her ne ise mevzu derin ve kısmet olursa sular durulduktan sonra tekrar döneriz bu hususlara…    
    
Eğer İsrail devleti bilindik alçaklığına rücu etmez de anlaşmanın şartlarına uyarsa hepimizi bu muhteşem direnişin kahramanlarının yaralarını saracak ve memleketlerini ayağa kaldıracak bir infak hareketi bekliyor olmalı…

Geçmişteki, çaresizliğimizden kaynaklanan utancımızdan bu yolla kurtulabiliriz bir nebze de olsa… 

Bu yüzden, miktarına bakmadan yani kemiyet yanılgısına düşmeden elimizden ne geliyorsa ardımıza koymamalıyız.

Herkes, kime, hangi kuruluşa güveniyorsa onun üzerinden bu ihya ve inşa faaliyetinin içerisinde olmalı…

 Kur’an’daki bazı tabirler, ilk duyulduğunda kişiyi ‘doğru mu işittim’ diye çarpar adeta.
‘Allah’a güzel bir borç vermek!’ bunlardan birisidir.

“Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır.
Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. 

Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaat etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükâfat da versin.”

Hadid Suresinin 10 ve 11. ayetlerinde böyle buyuruyor Mevla’mız olan yüce Allah…

Ayetteki buyruklar, apaçık bir şekilde infaka yani Allah yolunda harcamaya işaret etmektedir, görüldüğü üzere…

Hele de ‘Allah yolunda savaşanlarla’ ilgili infaka… 

Sahip olduğumuz maddi değerler, “Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan?” ayetine, icabet etmek için gerçek bir vesile hükmündedir.

Allah’ın vaat etmiş olduğu ‘en güzel sonuç’ için bu vesileyi yerli yerince kullanmak ve bunu büyük bir kâra dönüştürmek icap etmez mi?

Evet, şimdi, tam manasıyla infak zamanı ve bizler fiilen ulaşamadığımız Gazze’ye bu vesile ile ulaşmalı ve bu fırsatı tepe tepe kullanmalıyız.

Allah, cümlemize bu güzelliği yudum yudum tatmayı nasip eylesin… 

Nihat NASIR / Haber7