ABD'siz Orta Doğu mümkün mü?
- GİRİŞ19.10.2025 08:44
- GÜNCELLEME19.10.2025 08:44
Okuyucularım hatırlar; İsrail'in 9 Eylül'de Katar'daki Hamas hedeflerine yönelik düzenlediği saldırı önemli bir milat demiştik…
İsrail’in bu saldırısının ardından Pakistan, tepki olarak hızlı ve önemli dış politika adımları atmış ve alışılmadık derecede iddialı bir duruş sergilemişti.
Bu değişim büyük ölçüde Pakistan'ın Kara Kuvvetleri Komutanı Asim Münir’in etkisiyle gerçekleşti.
Münir, Pakistan'ı küresel sahnede önemli bir güvenlik aktörü ve yükselen bir ara güç olarak konumlandırarak, giderek karmaşıklaşan uluslararası ortamda ülkesinin stratejik özerkliğini ve diplomatik etkisini arttırma konusunda son derece istekli…
*
Hatırlayalım;
İsrail saldırısından birkaç gün sonra, Başbakan Şahbaz Şerif dayanışma göstergesi olarak Doha'yı ziyaret edecekti.
İslamabad ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni acil toplantıya çağıracak ve Tel Aviv’in takip ettiği saldırgan politikayı kınamak için Katar’ın başkentinde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'ne katılacaktı…
Burada krizi, Pakistan'ın stratejik varlığını hem Körfez'de hem de daha kapsamlı bir şekilde Orta Doğu'da güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendiren hükümet, Pakistan'ın askeri kapasitesini ve nükleer caydırıcılığını ön plana çıkaracak olan Arap-İslam ortak güvenlik gücü kurulması önerisini desteklediğini açıkladı.
Başbakan Şerif ve General Münir’in Doha zirvesi sırasında İslam ülkelerinin liderleri ve savunma yetkilileriyle yaptığı görüşmeler, yeni bir bölgesel işbirliği güvenlik çerçevesinin oluşturulmasına yönelik düşüncelerde belirgin bir dinamiğin ortaya çıkmasına neden oldu.
Her ne kadar zirveden somut bir çıktı alınmasa da, söz konusu toplantı bu kapsamda hazırlanacak olan güvenlik anlaşmalarına kapı araladı.
Bu gelişmelerin bir yansıması olarak, Suudi Arabistan ve Pakistan, daha önce benzeri görülmemiş bir Stratejik Karşılıklı Savunma Anlaşması imzalayarak, aralarındaki on yıllardır süren karşılıklı dayanışma jestlerini kurumsallaştırılmış ikili güvenlik taahhütlerine dönüştürdüler.
*
Evet, gündemin karmaşasında gözden kaçan en önemli gelişme Pakistan Başbakanı Muhammed Şehbaz Şerif'in geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan'a yaptığı resmi ziyaret sırasında iki ülke arasında imzalanan "Stratejik Karşılıklı Savunma Anlaşması" oldu.
Bu pakta göre ülkelerden birine yönelik herhangi bir saldırı, her iki ülkeye yönelik bir saldırı olarak kabul edilecekti…
Bu anlaşma sadece Güney Asya ile Orta Doğu arasındaki bölgesel güvenlik dinamikleri açısından büyük önem taşımıyor; aynı zamanda ülkelerin güvenlik alanındaki işbirliklerini yeni yöntemlerle çeşitlendirerek artan güvensizliğe karşı önlem aldıkları, giderek çok kutuplu hale gelen stratejik bir ortamı da yansıtıyor.
Peki ne olacak?
Her ne olursa olsun Körfez ülkelerinin ABD’ye olan güvenlerini her geçen gün daha da kaybettiği kanaatindeyim.
Eğer Körfez ülkeleri ABD'ye olan güvenlerini tümüyle kaybederlerse, diğer bölge ülkeleriyle ittifak kurma fırsatını aktif olarak değerlendirmeye çalışacaklardır…
Zira Tahran’ın bile Suudi Arabistan ile Pakistan arasındaki söz konusu savunma anlaşmasına katılmakla ilgilendiğini ifade eden duyumlar da var…
Böyle bir senaryo, elbette ABD açısından kabul edilemez bir gelişme…
Bölgedeki çıkarlarını ciddi şekilde baltalayacaktır.
Belki de İslamabad ve Riyad'da atılan bu imzaların yankısı, Beyaz Saray'ın koridorlarında, bölgedeki Amerikan çıkarlarının geleceği üzerine yazılmış endişe dolu bir senaryonun habercisi olarak çınlamaktadır…
Kim bilir?
Yorumlar6