Türk–Alman ilişkilerinde yeni paradigma

  • GİRİŞ31.10.2025 09:11
  • GÜNCELLEME31.10.2025 09:11

Almanya Başbakanı Friedrich Merz bugün Türkiye’ye son derece önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. Merz’den sadece üç gün önce İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın Ankara’ya yaptığı ziyaret kapsamında uzun yıllardır gündemde olan Eurofighter anlaşmasının imzalanmış olması ve Almanya’nın bu savaş uçaklarının Türkiye’ye satışı konusundaki çekincelerini kaldırması, Berlin’in Türkiye’ye bakışında çok net bir kırılmaya işaret ediyor.

Bu kırılmanın ve yeniden değerlendirmenin arka planında tabii ki Merz’in ideolojik dünyası yahut Almanya’nın uzunca yıllardır Türkiye’de olmasını umduğu ve arzuladığı iç politik gelişmeler yatmıyor.

Jeopolitik Kırılmanın Temeli

Türk–Alman ilişkilerinde ve daha geniş olarak Türkiye–Avrupa Birliği ilişkilerinde yaşanan büyük kırılmanın temelinde, Rusya–Ukrayna Savaşı’nın yarattığı büyük jeopolitik şok ve Trump’ın ABD’de iktidara geldikten sonra Avrupa’ya yönelik geliştirdiği sert söylem ve eylemler bulunuyor.

Almanya Şansölyesi Merz’in basın toplantısında, “Ankara’da iyi bilindiği üzere, Rusya’nın saldırgan revizyonizmi Avrupa ve Atlantik bölgesinin güvenliğine kapsamlı bir tehdit oluşturuyor.” dedikten sonra, “Almanya’nın onayının ardından Türkiye’nin 20 Eurofighter uçağı satın alma kararından memnuniyet duyuyoruz. Bu uçaklar ortak güvenliğimize hizmet edecek.” açıklaması, Rusya–Ukrayna Savaşı’nın Almanya’yı nasıl bir radikal politika değişikliğine zorladığını çok net bir şekilde göstermektedir.

Tarihin Hızlandığı Bir Dönem

Uluslararası sistemde tarihin akışının hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. Jeopolitik dengelerde bazen Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi uzun süre statik bir durum söz konusu olur ya da Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra tek kutuplu dünya düzeninde olduğu gibi istikrarlı bir dönem yaşanır. Fakat bu dönemlerde bile biriken yoğun enerji, savaşlar yahut büyük çöküşlerle ortaya çıkar. Bunu büyük depremleri ortaya çıkaran mekanizmalara benzetebiliriz.

Büyük kıta parçalarının yıllarca birbirine sürtünmesi ve birbirini sıkıştırması neticesinde, bazen onlarca, bazen yüzlerce yıl boyunca biriken enerji büyük depremlerle bir anda boşalır ve büyük yıkımlar üretir. Bunun sonucunda ülkeler zaman zaman tüm yapı düzenlemelerini yeniden gözden geçirir ve yeni önlemler alırlar.

Uluslararası sistemde de yıllarca biriken enerji, zaman zaman savaşlarla; zaman zaman da büyük güçlerin çöküşünde olduğu gibi dramatik gelişmelerle yahut Trump’ın iktidara geldikten sonra aldığı radikal dış politika kararlarıyla kendisini gösterir.

Her büyük kırılma sonrasında uluslararası sistemdeki tüm aktörler kendilerini bu yeni döneme göre konumlandırır ve ilişkilerini, güvenlik algılarını ve güvenlik politikalarını buna göre yeniden şekillendirirler.

Scholz’un “Zeitenwende” Vurgusu

Rusya–Ukrayna Savaşı başladıktan sonra, 2022 yılında, o dönemin Almanya Başbakanı Olaf Scholz bunu bir “Zeitenwende” (tarihi kırılma, yeni jeopolitik dönem) olarak nitelendirdi ve Almanya’nın dış politikasında realizm ve savunma politikalarının önceleneceği bir döneme geri dönüşün işaretlerini verdi. Tabii sadece Almanya değil, Avrupa Birliği ve Avrupa’daki birçok aktör de dış politikalarını bu yeni döneme göre şekillendirmeye ve uyumlu hâle getirmeye başladılar.

Dolayısıyla Almanya’nın Türkiye’ye yönelik politika değişikliğinin temelinde, uluslararası sistemde yaşanan bu büyük kırılmanın yattığını ifade edebiliriz.

Şansölye Merz’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı basın toplantısında, “Büyük güçler siyasetinin belirleyici olacağı yeni bir jeopolitik çağa giriyoruz. Benim çıkarımım şudur: Bir Alman olarak, bir Avrupalı olarak, stratejik ortaklıklarımızı güçlendirmeliyiz. Türkiye bu süreçte kenarda kalamaz ve kalmamalıdır.” açıklamasıyla aslında yaşanan çarpıcı politika değişikliklerinin nedenini açıkça ortaya koymuş oldu.

Dolayısıyla büyük güç rekabetinin belirleyici olduğu, ulusal güvenliğin birincil öncelik hâline geldiği, herkesin can derdine düşüğü bir dönemde Avrupa’da hiçbir aktörün ne Güney Kıbrıs’ın ne de Yunanistan’ın önceliklerini düşünecek hâli kalmamış durumda.

Savunma Sanayii Ambargoları ve Türkiye’nin Karşı Hamlesi

Bu politika değişikliğinin bir diğer nedeni de Almanya’nın ve Avrupa’daki bazı aktörlerin uzun yıllardır Türkiye’ye yönelik uyguladığı savunma sanayii ambargoları, diplomatik baskılar ve AB üyelik sürecinin askıya alınmasının bir sonuç üretememiş olmasıdır. Aksine, Türkiye’nin özellikle savunma sanayinde bu ambargoları aşarak kendi ürünlerini ortaya koyması ve bunun neticesinde dış politika ve güvenlik alanında stratejik otonomi inşa etmiş olması yeni bir denge yarattı. Türkiye bu stratejik otonomiyi inşa etmeseydi uluslararası koşullar ne kadar elverişli olursa olsun Almanya ve AB ile bu derece güçlü şekilde masaya oturamazdı.

Bu noktada Merz’in ziyareti öncesinde Türkiye’nin uzun yıllardır üzerinde çalıştığı modern Altay tankını hizmete aldığını not edelim. Zira bu tank başlangıçta Almanya’dan ithal edilecek motorlarla üretilecekti. Fakat Almanya’nın Türkiye’ye karşı savunma sanayii alanında uyguladığı ambargolar nedeniyle tankın üretimi neredeyse on yıl gecikti. Ancak geçen süreçte Türkiye hem ilk üretim partisi için Güney Kore’den motor temin etti hem de ihracatta dışa bağımlı olmamak adına kendi motorunu geliştirmeye başladı. Neticede Altay tankının ilk partisi Güney Kore motoruyla üretildi; iki yıl içinde ise tankın Türk motoruyla da üretileceği ve dünya pazarına sunularak Alman Leopard tanklarının ciddi bir rakibi olacağı görülüyor.

Ambargo Literatürü ve Türkiye’nin Kazanımı

Ambargoların bir dış politika aracı olarak işe yarayıp yaramadığına dair literatürde ciddi bir tartışma mevcut. Ambargolar hasım devletlere karşı uygulandığında –örneğin Rusya örneğinde olduğu gibi– belli etkiler doğurabiliyor. Fakat ambargoların en az etkili olduğu, hatta ters sonuçlar ürettiği durum, bunların müttefik devletlere karşı örtük ya da açık şekilde uygulandığı vakalardır.

Türkiye, NATO’nun en güçlü ordularından birine sahip olan ve Batı ittifak sistemi içinde yer alan bir ülke olarak, uygulanan bu ambargolardan etkilenmek bir yana, bunların Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki iradesini kamçıladığını ve yerli–milli üretim oranını artırdığını göstermiştir. Bunun doğal sonucu olarak Türkiye’nin dış politika ve güvenlik alanında stratejik otonomisi ciddi ölçüde artmıştır.

Önümüzdeki Dönem: Yeni Fırsat Penceresi

Dolayısıyla sadece uluslararası sistemde yaşanan değişimler değil, aynı zamanda Türkiye’nin son 15 yılda savunma sanayinde gerçekleştirdiği atılım da Almanya’nın Türkiye’ye yönelik politikalarında ve Avrupa Birliği’nin yaklaşımında büyük bir değişimi tetiklemiştir.

Bugün Türkiye–Avrupa Birliği ve Türkiye–Almanya ilişkilerinde ciddi bir fırsat penceresi açılmış durumda. Bu fırsat kullanılırsa Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize liberalizasyonu ve özellikle AB’nin SAFE savunma programına Türkiye’nin katılımıyla jeopolitik ve güvenlik odaklı yeni bir dönem başlayabilir.

Ancak AB ve Almanya, Gümrük Birliği ve vize konularını Türkiye’ye karşı siyasi koz olarak kullanmaya devam ederse, bu fırsat penceresi kapanabilir ve on yıl sonra bambaşka bir Türkiye ile masaya oturmak zorunda kalabilirler.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı politikalar nedeniyle uzun süredir Türkiye’de etkisizleştiğini, yani irrelevant hâle geldiğini söyleyebiliriz. Avrupa Birliği tekrar relevant olmak istiyorsa bu politikalarda değişikliğe gitmek zorundadır.

Bugün yaşanan radikal politika değişikliklerinin temelinde yukarıda anlattığımız bu yeni denklem yatmaktadır.

Prof. Dr. Enes Bayraklı / Haber7

Yorumlar15

  • Kamil Nazik 3 saat önce Şikayet Et
    AB ye gireceğimiz güne kadar EVET, gireceğimiz gün HAYIR....
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Vatandaş 3 saat önce Şikayet Et
    İngiltere ile kim birlikte oyun kurarsa kazanan O'dur Kabile devleti kağıttan kukla.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Cumhurun Avukatları 5 saat önce Şikayet Et
    Eski Türkiye olsa devamı bizi hafife alır dalga geçerlerdi adam yerine koyup, gelirlermiydi ayağımıza.. Sıkıştıklarından Türkiye'den medet umuyorlar.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Önce Vatan 5 saat önce Şikayet Et
    En zayıf tarafımız anamuhalefet in yıkıcı siyaset anlayışı,batı başkentleri pkk ,fetö terör örgütleri mantığı ile şimdide kullanışlı aparat haline gelen dönüştürülmüş CHP nin atanmış ! siyasi figürlerini TÜRK DEVLETİNİ yavaşlatmak ,zayıflatmak için kullanıyor.TÜRK ULUSU bu oyunu net görerek batının elindeki bu aparatı mutlak işlevsiz ! kılmalı. !!!
    Cevapla Toplam 15 beğeni
  • GECE KARTALI 6 saat önce Şikayet Et
    Almanlar sıkıştığı için bizi pohpohluyorlar, bunlar çok kalleş millettir hiçbir zaman güvenilmez....
    Cevapla Toplam 29 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat