Trump Usulü Asya Pivot

  • GİRİŞ04.11.2025 08:52
  • GÜNCELLEME04.11.2025 09:08

Amerika’da bir önceki yönetimi fazla dış politikaya odaklanmış olmakla eleştiren her başkanın kaderi, bir şekilde kendinden öncekinden çok daha fazla dış politikaya eğilmek oluyor. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana bu neredeyse bir gelenek haline geldi. George W. Bush, Başkan Clinton’u çok fazla uluslararası işlerle uğraşmakla suçlamış, ancak seçimleri kazandıktan sonra Amerikan tarihinin en uzun iki savaşını başlatmıştı. Aynı şekilde Obama, George W. Bush’un agresif politikalarını eleştirirken, bir yandan Amerikan tarihinin en çok drone saldırısı yaptıran başkanı haline geldi. Şimdi de Biden’ı fazla uluslararasılaşmış olmakla suçlayan Başkan Trump’ın, hiç beklenmedik bir şekilde uluslararasılaşmaya başladığı bir döneme tanıklık ediyoruz.

Kampanya sırasında Trump’ın izolasyonist bir başkan olacağını düşünen analistler şaşkınlıkla bu yeni dönemde başlatılan uluslararası inisiyatifleri izlerken, Trump taraftarları da bu uluslararasılaşmanın “Önce Amerika” politikasının bir yansıması olabileceği düşüncesiyle teselli buluyorlar. Bir yandan da Trump neden böyle uluslararası bir noktaya geldi, yoksa hep böyle miydi tartışması tüm yönleriyle devam ediyor ve önümüzdeki dönemde de devam edeceğe benziyor. Bazılarına göre yapmaya çalıştığı ticaret anlaşmaları Trump’ın dış politikaya yaklaşımını derinden etkiliyor; başkalarına göre ise uyuşmazlıkları çözmenin getirdiği küresel popülarite  ve Nobel alma isteği Trump’ı fazlasıyla etkilemiş durumda. Elbette gelinen noktada, Amerikan dış politikasındaki oryantasyon değişiminin büyük ölçüde Başkan Trump’ın tavırları üzerinden tartışılır noktaya gelmesi de konuyu tartışmayı daha komplike bir hale getiriyor.

Geçtiğimiz hafta Trump’ın Asya turu yukarıda ifade edilen tartışmaların hepsinin yeniden yaşanmasına sebep oldu. Trump, ASEAN ve APEC toplantılarının katılmanın yanı sıra yaptığı Japonya ve Güney Kore ziyaretleri ile ciddi bir biçimde gündem yarattı. Trump’ın yabancı ziyaretlere kattığı nevi şahsına münhasır özelliklerinin dışında, genel söylem açısından gezi Amerika’nın bölgeye dönük politik önceliklerini ortaya çıkarması açısından önem taşıdı. Avrupa ziyaretleri ve Avrupalı müttefikleri ile kurduğu ilişkinin aksine Asya’da Trump daha fazla geleneksel Amerikan dış politikasını andıran söylem ve eylemlerde bulundu.

Özellikle gezinin en çok ses getiren ayağı olan Japonya’da, Japonya ile geleneksel Amerikan ittifak ilişkilerinin yeniden canlandırılması söylemi öne çıktı. Trump, bir yandan yeni seçilen ve birçok politika açısından kendisine benzetilen Sanae Takaichi ile hiç beklenmedik derecede olumlu bir kimya oluşturdu. İki lider, karşılıklı komplimanlarla başlayan gezi sırasında, aralarında birlikte beyzbol maçı izlemek de olan birçok etkinlikte yan yana göründü. Amerika üssündeki askerlere birlikte seslendiler. Trump, Japonya’nın bir suikast sonucu öldürülen eski Başbakanı Şinzo Abe’nin Takaichi’den övgüyle bahsettiğini söylerken, Takaichi de Trump’a Abe’ye ait golf takımını hediye etti. Bu beklenmedik, ilk görüşte oluşan diplomatik kimya sadece Nobel Barış Ödülü adaylığı desteği gibi sembolik jestlerle sınırlı kalmadı; iki ülke stratejik ve ekonomik anlaşmalara da imza attı.
 

Öncelikle, gümrük tarifeleri konusunda Trump daha önce de yaptığı gibi bazı müzakerelerden sonra geri adım atarak Japonya’ya tarife seviyesini yüzde 15’e indirdi. Bunun yanında Japonya, Amerika’dan başta otomobil olmak üzere daha fazla alım yapacağı garantisini verdi. Ancak Trump’ı en çok memnun eden ekonomik adımlardan biri, Japonya’nın ABD’de 550 milyar dolar yatırım yapma sözüydü. Bu yatırımın büyük bir bölümünün teknoloji üzerine olması Trump’ı daha fazla keyiflendirdi. Bunun yanında Japonya ile ABD, nadir toprak elementleri konusunda da çerçeve bir anlaşmaya vardı. Buna göre iki ülke, nadir toprak elementlerinin bulunması ve işlenmesi konusunda bir işbirliği gerçekleştirecek.

Güvenlik işbirliği konusunda her ne kadar biraz daha muğlak bir çerçeve çizilmiş olsa da, Trump’ın bu konudaki yaklaşımını takip edenler açısından bu beklenmedik bir gelişmeydi. Trump, konuşmaları sırasında Amerika’nın Japonya’nın her zaman arkasında olacağının altını çizerken, Japonya ne zaman yardıma ihtiyacı olursa Amerika’yı yanında bulacağını da vurguladı. Takaichi ise artık Japonya ve Amerika ittifakında “altın dönemin” başladığını söyledi. Bu noktada özellikle Okinawa ve Yokosuka askeri üslerinde yapay zekâ altyapılı lojistik merkezleri inşa edileceği de açıklandı. Japonya Trump’ın bu konudaki hassasiyetini göz önünde bulundurarak savunma bütçesini artırma ve bölgesel güvenlikte daha pro-aktif rol oynama sözü de verdi.


Her ne kadar Japonya, ABD ile arasında klasik ittifak ilişkisinin devam ettiği sinyali verse de, satır aralarında farklı bir sürecin işaretini vermeye başladı. Bir süredir ABD’nin müttefikleri arasında yayılan ABD tarafından verilen güvenlik teminatlarına güven erozyonunun bir sonucu olarak Japonya, bir yandan ittifak ilişkisi konusunda son derece ısrarcı görünürken, öte yandan da biraz daha bağımsız politika izleyebileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Japonya, daha önce açıkladığı yeni ulusal güvenlik stratejisi kapsamında 300 milyar dolar savunma harcaması yapacağını açıklamıştı. Bu süreç hem Takaichi’nin başbakan seçilmesi hem de Trump döneminin daha fazla öngörülemez bulunması sebebiyle daha da ivme kazanmış durumda. Bu politikanın kapsamında Japonya’nın yeni alacağı silahların bir kısmı da ofansif kapasiteye sahip, uzun menzilli füze tarzı sistemler olacak. Bu durum, Japonya’nın Çin’i endişelendirmeden ve ABD’yi kızdırmadan eskisine oranla biraz daha bağımsız bir dış politika izlemeye çalışacağını ortaya koydu. 

Japonya’daki ziyaret sonrası Trump’ın Güney Kore’ye yaptığı gezi de Japonya gezisine benzer tonlar taşıyordu. Her ne kadar Trump ile Takaichi arasındaki kimya Güney Kore’de gerçekleşmemiş olsa da ve her ne kadar Trump, Güney Kore’nin savunma konusunda daha fazla rol oynaması konusunda daha ısrarcı olmuş olsa da, diğer yönleriyle gezi benzer özellikleri taşıdı. Tıpkı Japonya gibi Güney Kore de ABD’de yatırım sözü verdi. Bu sefer açıklanan paket 220 milyar dolardı. Tıpkı Japonya’da olduğu gibi bu yatırım planı da teknoloji ve yapay zekâ projeleri içeriyordu. Yine Japonya’da olduğu gibi güvenlik konusunda da ortak bazı projeler bu gezide öne çıktı. Bunların en önemlisi siber güvenlik konusunda atılan işbirliği adımlarıydı. İki liderin askeri üs ziyareti de yine benzer görüntüler içeriyordu.

Analizcilerin birçoğu, Trump’ın bu gezilerinde imzalanan anlaşmalar ve yapılan işbirliği planlarının ne kadar gerçekleşeceği konusunda tam emin değil. Verilen sözlerin sadece görüntü için mi yapıldığı sorusu, aslında Washington ile birlikte iki başkentte de konuşuluyor. Her iki başkentte de Başkan Trump’ı memnun etmek için her şey yapılmış olmasına rağmen, ilişkilerin bundan sonrası konusunda ciddi soru işaretleri mevcut. Özellikle güvenlik ve savunma meselelerinde imzalanan anlaşma ve varılan uzlaşmaların birçoğunun — her ne kadar hiçbir anlaşmada adı geçmese de — bölgede iki büyük askeri tehdit olarak görülen Kuzey Kore ve Çin’i hedef aldığı konusunda bir soru işareti bulunmuyor. Amerika ile varılan bu anlaşmalardan sonra, Washington’un bu sözlerinde durmamasının uzun vadede Japonya ve Güney Kore’yi bu iki büyük askeri ve nükleer tehditle baş başa bırakacağı yönünde kaygılar oldukça canlı biçimde dile getiriliyor.

Dahası, bu noktada tam olarak bilinmeyen ama Çin’in yakından izlediği Japonya, Güney Kore ve ABD arasında oluşması muhtemel bir bölgesel bloklaşma ihtimali. Bu her ne kadar uzun süredir konuşulan ama bir türlü başarılamayan bir unsur olsa da, Çin açısından son noktada bu üç ülkenin teknoloji ve güvenlik konusunda attığı adımlar, en azından fonksiyonel anlamda bazı alanlarda bu bloklaşmanın gerçekleşebileceği endişesini doğuruyor. Elbette bu üç ülke, bu konudaki pozisyonlarını bu kadar açık biçimde dile getirmiyor. Özellikle Güney Kore ve Japonya için bu durum, orta vadede bölgede ani bir gerilim ve çatışma riski doğurması açısından tehlikeler barındırıyor. Dolayısıyla kontrollü bir caydırıcılık politikası, bu bölgede sıcak bir çatışmayı beraberinde getirecek bir gerginlik politikasından daha realist bulunuyor.

Bütün bunlar, aslında Asya’da ciddi bir jeopolitik denge oyunu oynandığını ve Amerika’nın bir noktada “eve dönme” stratejisini konu Uzak Doğu olduğunda en azından bir süreliğine kenara bırakmayı seçebileceğini gösteriyor. Trump Çin ile bir başlatıp bir durdurduğu ticaret savaşının yanında bölgede yarattığı hareketlenme ile de aniden ABD’nin bölgede yeni bir Asya Pivot politikası başlatmasına sebep olabiir. ​

Yorumlar3

  • Derin Siyon 39 dakika önce Şikayet Et
    Amerikalı politikacılardan Ron Paul "Neoconlar hortladı" diyor. Barış vaatleri ile iktidara gelen Trump'ın da dönüş yapmaya başladığını söylüyor.
    Cevapla
  • PİVOT 4 saat önce Şikayet Et
    Ya çin de, abd den daha fazlasini vadederek Guney kore ce japonyaya pivot ilan ederse ne olacak? Abd nin Hep bana mantiginin tersene, İstir siz çine bilisim ,savunma sistemleri kurun, ister çin size kursun, karsilikli saldirmazlik ve guvenlik anlasmasi yapalim derse ne olacak
    Cevapla
  • a. terim 2 saat önce Şikayet Et
    çin amerika karşısında re yapar ,ama japonya gibi tarihi düşmanı karşısında asla geri adım atmaz ,çinin varlık sebebi bu kapışma . bizdeki yunan kıbrıs çekişmesi gibi
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat