Güney Lefkoşa-Erivan hattına dikkat!

  • GİRİŞ12.11.2025 08:55
  • GÜNCELLEME12.11.2025 08:55

Türkiye bir ateş çemberinin tam ortasında…

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” şiirindeki “Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında/ Yekpâre, geniş bir ânın/ Parçalanmaz akışında…” dizeleriyle anlatabiliriz bu durumu. Ne içinde olduğumuz, ne de dışında kalabildiğimiz geniş bir alana yayılmış olan bu ateş çemberinin parçalanmaz akışına kendimizi bırakmış gibi görünsek de hem sürekli harlanan ateşi söndürmek için mücadele ediyoruz hem de içimizden dumanlar yükselmesin diye çaba gösteriyoruz.

İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne Barak MX savunma sistemleri gönderdiği geçtiğimiz ayların en önemli gündem maddelerinden biri idi. Yine İsrail’in başta ABD ve GKRY olmak üzere belli başlı Batılı ülke ile Doğu Akdeniz’de düzenlediği ‘egemenlik bizim (!)’ tatbikatı ile de anladık ki, Dedeağaç’tan Kıbrıs’a, Şam’dan Erivan’a, Kiev’den Adalar Denizi’ne kadar olan dairenin merkezinde olan Türkiye ‘çevrelenmek’/ kuşatılmak isteniyor. Bütün bu ‘harici bedhahlar’ın farkında olarak Türkiye, hem bir tarihî sorumluluk üstlenerek çevresindeki bataklıkları kurutma hem de bu bataklıklardan kendisine doğru havalanacak haşerata karşı uyanık olma refleksiyle hareket ediyor. Bu çok önemli ve doğru bir duruştur. Ekonomik sorunlarımız var, kabul. Sosyal adalet duygusu zedelendi, kabul. Ayağımıza bağlanan taşlar yüzünden küresel sıçramayı -şimdilik- yakalayamadık, kabul. Ancak en önemli kabulümüz, bu pervasız, çok vektörlü çatışma ortamından milleti ve memleketi uzak tutmak, bunun için de caydırıcı savunma sistemlerine ve toplumsal motivasyona yapılan yatırımdır.

***

GKRY Savunma Bakanı Vasilis Palmas’ın kanının, üç-beş İsrail füzesi ile nasıl coştuğunu hatırlayalım: “Gizli ve sessiz yapıyoruz çünkü Ada’da 40 bin Türk askeri var. Biz uluslararası alanda tanınan bağımsız bir devletiz. ‘Türk işgalcilerden’ veya herhangi bir kesimden izin almayacağız.”

Yine aynı günlerde, Türk düşmanlığıyla bilinen Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios da Paskalya mesajında tam da şu cümleleri kurmuştu: “Helenlerin tarihi 3 bin yıllık, akıllı planlar yapmalıyız ve Türkleri (adadan) atmalıyız!”

GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in, İsrail’i eleştiren duvar yazılarına ve Siyonizm aleyhtarı eylemlere yasak getirdiğini hatırlayalım. Hatta önceki gün, adada, Türklere yönelik alçakça politikalar yürüten ve katliamlar yapan EOKA’yı kutsallaştırarak, EOKA'nın mücadelesi, zaman sınırı olmayan ve güncelliğini koruyan Helenizm'in evrensel standartlarını yoğunlaştırır. 1 Nisan ayaklanması, tarihi bir arınma ve ulusal rönesansın popüler bir yenilenme hareketiydi. Ve mücadelenin tarihi izi ve ahlaki işareti, Kıbrıs ve Yunanistan sınırlarını aştı" cümlelerini de kayıtlarda tutalım.

***

Bütün bu gelişmeler açık kaynaklardan takip ediliyor elbette… Devletimizin radarında olduğunu da biliyoruz. Ancak sadece bizim bilmemiz yeterli değil. Fırsatı ganimete çevirerek her tatilde, her bayramda Yunanlılara peşkeş çektiğimiz adalara akın eden vatandaşlarımızın, oralarda harcadıkları her kuruşun Türkiye’ye düşman mermisi olarak dönebileceği ihtimaliyle hareket etmesi gerekiyor.

***

Birkaç gün önce Karabağ Zaferi’nin 5. yılını büyük bir coşku ile kutladık. Bu zafer, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs harekâtından sonra Türklüğün yaşadığı en önemli kazanımlardan biridir. Ama en önemlisi ortak mefkûrede buluşan kardeşlik ve işbirliğinin tacıdır.

Ermenistan lideri Paşinyan, 2018’de iktidara geldiğinde, kendinden önceki Ermeni liderlerin yolundan yürüyordu. Ekonomik ve askerî olarak Rusya’nın mandası idi. Varlık sebebi olarak Türkiye düşmanlığı ve Karabağ romantizminin ötesine geçemiyordu. Uluslararası tecritten kurtulması gerekiyordu. Seçim kampanyası döneminde dile getirdiği bütün iddialardan, tezlerden uzaklaşmak zorundaydı. Dağlık Karabağ Sorunu’nun küresel tanınma politikasından vazgeçti. Rusya ve İran’dan yüzünü çevirdi. Hatta Türkiye-Ermenistan geriliminin Rus kaynaklı olduğunu yüksek sesle dile getirdi. Zengezur Koridoru’nu ABD’ye devretti. Bölgede ‘kriz bitmesin yatırımı’ yapan Fransa ve Belçika başta olmak üzere Batılı ülkelerle arasını açtı. “Sevk ve İskan Kanunu”nun asılsız olarak 1915 olayları ile ilintilenmeye çalışıldığını ve bunun asılsız olduğunu açıkladı. İç muhalefet ve diasporaya kazan kaldırdı…

Bütün bu gelişmeler, Ermenistan’ın kendi meşruiyeti, beklentileri, küresel tecridi kırma hamleleri olarak algılandı. Kabul edildi, takdir gördü… Ancak işin tehlikeli taraflarına da dikkat kesilmemiz gerekiyor. TBMM’de grubu bulunan bir partinin Ermeni milletvekili, geçtiğimiz haftalarda, “Ermenistan, şartlar oluştuğunda Karabağ’ı tekrar topraklarına katacaktır” mealinde açıklamalar yaptı. Arkasından Ermenistan ve Hindistan’ın; Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye’ye karşı bir blok oluşturmak için ‘yakınlaştığı’ haberlerini okuduk.

Hindistan, bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı tanıyan ilk ülke (1991) olmuştu. “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” imzaladılar. Erivan yönetimi Hindistan’dan radar sistemleri, çoklu fırlatma raket sistemleri alıyor. Savunma işbirliğinin ‘stratejik ortaklık’a evrilmesi için hazırlıklar son hızıyla devam ediyor. İki ülkenin ticareti 150 milyon doları aşmış durumda. Hindu öğrenciler Ermenistan’da cirit atıyor. Tıbbî ilaçlar ve cihazlar Hindistan’dan alınıyor. Bölge dengeleri açısından Hindistan, Ermenistan’ı Avrupa’ya açılan kapı olarak görüyor. Güney Kafkasya’da Rusya ve İran’dan boşalan alanlarda nüfuzunu artırıyor. Lojistik ağlarını, savunma sanayini ve ihracatını Ermenistan üzerinden bölgeye yaymaya çalışıyor.

Paşinyan’ın söyledikleri ile yaptıkları arasındaki bu yaman çelişki uçurumu gözlerden kaçmıyor.

Bir zamanlar 300’ün üzerinde cami bulunan Ermenistan’da (Revan Hanlığı) bugün sadece tek bir cami var: Mavi Cami (Blue Mosque) Yerevan. O da İran’dan giden heyetlere hizmet eden bir yapı. Osmanlı döneminde 400’ün üzerinde olan okul sayısı ajan faaliyetleri için Türkçe ders verilen 12 okula düşmüş durumda. (Evliya Çelebi ve bazı seyyahlara göre 1720’li yıllarda sadece Revan (Erivan) şehrinde 8 büyük cami, 20’ye yakın mescit bulunuyordu. Nahçıvan ve Gümrü bölgesinde ise 30 cami ve mescit vardı. 18. yüzyılda ise 4 medrese ve 7 sıbyan mektebinden söz ediliyor.)

Bu konularla ilgili net olarak şunu söyleyebiliriz:

Kıbrıs ve Kafkaslara biraz daha dikkat kesilmemiz gerekiyor!

Yorumlar5

  • ömer 1 saat önce Şikayet Et
    SLM TEBRİK EDERİM GÜZEL ANALİZ EN BÜYÜK SORUN ERMENİLER PUSUDA BEKLİYORLAR HEMEN ÜSTÜMÜZDE DAHA SONRA RUM KESİMİ VE ÖZGÜRLÜK PEŞİNDE KOŞAN KKTC sAFLARI SIKLAŞTIRALIM.
    Cevapla
  • 61KENARABENİ 1 saat önce Şikayet Et
    Bahse konu güney Kıbrıs ve Ermenistan ve buna ege adalarinida eklersek diyebiliriz ki devletler amaçlarına ulaşmak için aparatları olarak bu üçlüyü kullanıyor ve bütün dertleri TÜRKİYE. İşin ilginç olan yanı ise içimizdeki vatan hainleride bir dördüncü aparat olarak hep hazırlar.
    Cevapla
  • Ayşe Sağır 3 saat önce Şikayet Et
    Konu içinde konular anlaşılır bir dille nasıl yazılır derseniz, böyle derim. Gel gör ki okuyan oranının sayısı göz önünde tutulursa, bu beyefendi ekranlarda anlatmalı bunları derim.
    Cevapla
  • Misafir 3 saat önce Şikayet Et
    Fitneliği çıkartan piskoposlar olduğuna göre, savaş durumunda ilk önce onların yolcu edilmesi gerekir.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • MHP siz Ülkücü 4 saat önce Şikayet Et
    Cennet Mekan Cengiz ( Timucin) Han Şöyle demiştir. Sınırlarınızda Bir Sorun mu Var ? Gidin sınırlarınızı büyütün. O Kadar.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat