Amerika’nın Kölelik Mirası ve “Göçmen Avı”

  • GİRİŞ02.12.2025 08:50
  • GÜNCELLEME02.12.2025 08:50

Bugün 2 Aralık, Birleşmiş Milletler tarafından “Köleliğin Kaldırılması Günü” olarak kutlanıyor. Ama gerçekte kölelik bitmedi, biçim değiştirdi. Zincirler görünmez oldu.

ABD’nin doğduğu topraklar; demokrasi masallarıyla değil, Afrikalı bedenlerle, yanmış tenlerle, ağır zincirlerle, hastalık ve açlıktan üst üste yığılan cesetlerle yoğruldu.

Bugün finansın, kültürün ve modernliğin kalbi olarak sunulan Manhattan, bir zamanlar kölelerin Amerika’ya ilk adım attığı giriş kapısıydı.

New York’un güney ucunda kurulan Wall Street, adını Hollandalıların inşa ettiği savunma duvarından alır. Ama o duvarın gölgesinde köle pazarları vardı. Afrikalı erkekler, kadınlar, çocuklar burada sergileniyor; dişlerine bakılıp fiyat biçiliyordu.

1600’lerin sonlarından 1700’lerin ortalarına kadar tarlaya, eve, gemiye veya inşaata uygun köleler burada sınıflandırıldı. Çoğu çocuk yaşta köleleştirilen insanlar, beden gücüne göre açık artırmayla satıldı.

Şimdi gökdelenlerin yükseldiği bu adanın temelinde Afrikalıların kemiklerinin, alın terlerinin ve gözyaşlarının harcı vardır. Milyar dolarların döndüğü Wall Street, hisselerden önce insan bedenlerinin alınıp satıldığı kirli bir pazardı.

Bu karanlık gerçek, tarihin üzeri boyansa da silinmedi.

Özgürlüğün sembolü gibi sunulan Amerika, aslında köle emeğiyle inşa edilmiş bir kıta devletidir. Bugün “medeniyetin vitrini” gibi sunulan teknoloji devleri ise dijital çağın kölelerini gizleyen sistemler kurdu.

Köleliğin ve Sömürünün Kurumsallaştığı 250 yıl

ABD’de köleleştirilmiş Afrikalılar sadece çalıştırılmadı; planlı, sistematik ve yasal koruma altında işkenceye, katliamlara ve insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldı. Birçoğu günde 200–300 kırbaç darbesiyle “disipline edilir”, bazıları sırtı tamamen açılana dek dövülürdü.

Köleler; kulak ve dil kesme, kızgın metal dağlamaları, zincire bağlayıp güneş altında saatlerce “ceza kazıklarında” bekletme gibi ağır işkencelere maruz kalırdı.

Birçok eyalette köle çocukları 5–6 yaşında ailelerinden koparılıp satılırken kaçan köleler yakalanıp canlı canlı ağaçlarda asılabiliyordu.

Kölelik sadece ekonomik bir mekanizma değildi; resmî belgelerle kutsanmış bir ölüm ve sömürü makinesiydi.

Bu karanlık makine için 250 yıl boyunca 12,5 milyon Afrikalı Atlantik üzerinden zincirlere vurularak taşındı. En az 2 milyon insan, gemilerde havasızlıktan, dizanteriden ve işkenceden öldü.

Plantasyon tarlaları, pamuk üretimi, şeker kamışı bahçeleri ve tütün çiftlikleri Amerika’nın “zenginliğini” oluşturan sektörler gibi anlatılır.

Oysa gerçekte bu çiftlikler, insan kanıyla sulanmış işkence mekanlarıydı. Buralarda ortalama yaşam süresi 23 yılı geçmedi. “Sahibine karşı gelmek” suçunun cezası çoğu yerde kırbaçlanmak, sakat bırakılmak veya infaz edilmekti.

Asırlar boyunca Afrikalı kölelere birbirinden ağır cezalar uygulandı. Bu sadece sömürü değil; planlı ve kurumsal bir cehennemdi.

Amerikan İç Savaşı’nın arkasındaki en temel kırılma nedeni de kölelik oldu. Kuzey ile Güney arasındaki çatışmanın özünde insan ticaretini bitirmek istemeyen bir ekonomik düzen yatıyordu.

1865 yılında zincirler kalktı ama sistem kalmaya devam etti. Güney eyaletleri hemen yeni bir düzen kurdu: “Suçlu Çalıştırma Sistemi.”

Siyahlar “işsiz olmak”, “serserilik”, “yüksek sesle konuşmak”, “başıboş dolaşmak” gibi bahanelerle kitlesel olarak tutuklandı. Sonra da özel şirketlere kiralandı. Yani kölelik sadece daha resmî bir forma büründü.

Bugün de köleliğin mirası bazı gerçeklerde değişmedi. ABD, cezaevlerindeki 1,8 milyon kişiyle dünyanın en fazla mahkûm bulunduran ülkesi. Siyahların nüfusu %13 olmasına rağmen mahkûmların %38’ini onlar oluşturuyor. Ve bazı eyaletlerde mahkûmlar saatliği 0,23 dolara çalıştırılabiliyor.

Köleliğin kalıntısı Amerika’da bugün hala sistematik ırkçılıkla, polis şiddetiyle, servet uçurumuyla ve eğitim–sağlık eşitsizliğiyle devam ediyor. Siyahlar hâlâ beyazlara göre 4 kat daha fazla tutuklanarak bedel ödemeyi sürdürüyor.

Kölelik Bitmedi Form Değiştirdi

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre bugün dünyada 50 milyon insan modern köle durumunda. Bunun 28 milyonu zorla çalıştırılıyor. Bu rakamların en ağırı ise 12 milyon çocuğun tarım, maden, balıkçılık, tekstil ve teknoloji gibi sektörlerde çalıştırılması.

Çin’de sağlığı tehdit eden e-atıklar bu insanlar tarafından ilkel koşullarda dönüştürülürken Kongo’da çocuklar, telefon bataryalarında kullanılan kobaltı çıplak ellerle kazıyor.

Güney Asya’da aileler “borç köleliği” adı altında nesiller boyu aynı patrona bağlı kalıyor. Aslında “ucuz” görünen ürünlerin ucuzluğu, başka birinin görünmez acısının bedeli.

ABD’nin “özgürlükler ülkesi” olarak görülmesi belki de tarihin en büyük ironisidir. Çünkü bugünkü ekonomik büyüklüğünün arkasında, kölelerin çalınmış emeği ve yok edilmiş hayatları vardır.

Bu karanlık düzen yalnızca köle sahiplerini değil; Amerika’nın bankalarını, sigorta şirketlerini, limanlarını ve ekonomisinin tüm damarlarını besledi.

Dijital Çağın Köleleri: Teknoloji Devlerinin Görünmeyen Yüzü

Kölelik yalnızca tarihin derinliklerinde değil; bugün tedarik zincirlerinde, yasadışı göçmen pazarlarında, savaş bölgelerinde ve teknoloji devlerinin “ucuz iş gücü” politikalarında sürüyor.

Bugün ceplerimizde taşıdığımız telefondan tablete ve bilgisayara kadar birçok cihazın arka planında hâlâ kan, gözyaşı ve sömürü devam ediyor.

Akıllı telefon üretim zincirlerinin alt katmanlarında göçmen işçilerin pasaportları alınıyor ve insanlar borçlandırılıp çalışmaya mecbur bırakılıyor.

İtiraz edenler “sözleşme iptali ve ülkeden sınır dışı edilme” tehdidiyle susturuluyor.

Günde 16–18 saat ayakta çalışan işçilerin molası bile yok. “Etik rapor” hazırlayan dev şirketler, alt fabrikalarındaki modern köleliği özellikle gizliyor.

KnowTheChain ICT Benchmark 2025 raporuna göre dünyadaki en büyük 45 teknoloji, elektronik ve donanım firmasının zorla çalıştırmayı önlemedeki performansı 100 üzerinden sadece 20.

Yani bu şirketlerin ürünleri pahalı, iş gücü ucuz; reklamlar parlak, tedarik zincirleri karanlık. CEO’lar özgürlükten konuşuyor ama işçiler sömürülüyor.

Bugünün köleleri artık zincir taşımıyor. Kölelik, kamçılarla değil; borçla, yoksullukla, pasaport gaspıyla ve işten atılma tehdidiyle sürüyor.Aslında tarihin karanlık dönemlerinden miras kalan paslı zincirler kırılmadı; sadece daha ince ve görünmez hâle geldi.

Ve biz o zincirleri görmezden geldikçe kölelik, sömürü biçim değiştirerek devam ediyor.

Onları kırmak için yalnızca yasalar yetmiyor; toplumsal vicdan, politik irade ve bireysel farkındalık gerekiyor.

Çünkü kölelik sadece bir sistem değil; insanlığın karanlık tutkularının bıraktığı bir izdir.

O iz hâlâ taze, derin ve kanıyor.

Kölelerin Omzunda Yükselen Amerika Göçmenlere Kapılarını Kapatıyor

Bir zamanlar zenginliğini Afrikalı kölelerin kanı, teri ve kırılmış bedenleri üzerine kuran Amerika, son yıllarda göçmenlere karşı en sert ve en dışlayıcı politikalara yöneliyor.

Sınırda ve şehirlerde “göçmen avı” başlatan ABD Başkanı Donald Trump, duvarları yükselterek ve iltica yollarını daraltarak yabancıları “tehlike” olarak gören radikal bir dönemin işaretlerini veriyor.

Köle emeğiyle yükselmiş, farklılıkları zenginlik olarak dönüştürmüş bir ülke; şimdi ekonomisini taşıyan göçmenleri hedef alıyor.

Son olarak “ulusal güvenlik” gerekçesiyle başta Afganistan olmak üzere onlarca ülkeye yönelik vize yasakları ve yeşil kart incelemeleri gündeme geldi. Toplu soruşturmalar yeni bir ayrımcılık dalgasının işareti oldu.

Tarladan teknoloji sektörüne, bakım emeğinden inşaata kadar Amerika’nın görünmez yükünü omuzlayan insanlar bugün kapılarda sorgulanıyor.

Bu tarihsel çelişkinin gölgesinde Amerika, geçmişin karanlığından ders almadıkça yeni zincirler farklı adlarla var olmaya devam edecek.

Bugün 2 Aralık’ta insanlığın sadece geçmişle değil, bugünün karanlık yüzüyle de yüzleşmesi gerekiyor.

Ertuğrul Cingil

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat