İnsan haklarının toplu mezarlığı Gazze

  • GİRİŞ10.12.2025 08:59
  • GÜNCELLEME10.12.2025 08:59

Bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acıların tekrarlanmaması için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1948 yılında BM’de kabul edildiği tarih.

İnsanlık tarihinin karanlık dönemlerinin ardından kabul edilen ve BM’nin temel belgesi haline gelen beyannamaye rağmen bugün İsrail’in Gazze’deki çok boyutlu soykırımı en ağır biçimde devam ediyor.

Yaşam hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı, çocuk hakkı gibi beyannamede yer alan 30 maddenin hepsi Gazze’de ayaklar altına alınmış, ihlal edilmiş ve katledilmiş durumda.

Çocukların hedef hâline getirilmesi, sivillerin topluca öldürülmesi, insani yardımın engellenmesi, şehirlerin yok edilmesi, insanların açlıkla, soğukla ve korkuyla teslim alınmaya çalışılması suçlarının hepsi İsrail tarafından Filistinlilere karşı sistematik şekilde uygulanıyor.

İnsanlığın gelişmede zirveye çıktığı iddiasında bulunulan bu çağda soykırım gibi karanlık bir suç tüm çıplaklığıyla acımasızca sahneleniyor.

Dünya ise çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 70 binin üzerinde masum insanın hayattan koparıldığı 171 binden fazla kişinin yaralandığı bu soykırımı durdurmak için etkili adımlar atamıyor.

İnsan hakları düzeni, geçmişin karanlığını hatırlatmakla övünürken; tüm çıplaklığıyla ortada olan, hatta canlı yayınlanan bugünün karanlığına gözlerini kapatmakta ve harekete geçememektedir.

Soykırımın Yeni Maskesi “Ateşkes”

ABD Başkanı Donald Trump’ın aracılığıyla ilan edilen sözde ateşkese rağmen ne saldırılar ne de ölümler sona ermiş durumda.

Amerika’nın başından beri en son teknolojik silahlar ve diplomatik koruma kalkanıyla en güçlü desteği sağladığı İsrail, soykırımını “ateşkes” maskesi altında sistematik ve acımasız biçimde sürdürüyor.

BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, CNN Türk’e verdiği röportajda “Asıl problem, Trump’ın sözde barış planının artık bir BM Güvenlik Konseyi kararına dönüşmüş olmasıdır. Bu durum, Birleşmiş Milletler’in Filistinliler için yaptığı her şeyin ihanete uğraması anlamına geliyor. İki devletli çözüm, Filistin’i bugünkü hâline getiren mantra hâline geldi. Bugün Filistin bir mezarlığa dönmüş durumda. Sadece insanlar değil, uluslararası hukukun temel ilkeleri de gömülmüş durumda” diyerek durumu net bir şekilde ortaya koydu.

Sözde ateşkes ve barış planına rağmen bombalamalar sona ermedi, çocukların çığlığı dinmedi, evsiz, yoksul, ilaçsız, aç ve çaresiz bırakılmış milyonlar hâlâ karanlıkta.

Büyük diplomatik şovla sahnelenen ateşkese rağmen İsrail çeşitli bahanelerle 500’e yakın ihlal gerçekleştirirken drone saldırıları, hava bombardımanları ve sivil hedeflere yönelik müdahaleler tüm pervasızlığıyla devam ediyor.

Bu son saldırılarda 67 çocuk hayatını kaybederken toplam kayıp sayısı 400’e, yaralı sayısı 1000’e yaklaşıyor.

Sistemli imha planlarını sürdüren İsrail, sözde barış planında yer alan “sarı hattı” yeni sınır ilan ederek Gazze’nin yüzde 58’lik bölümünü adım adım işgal bölgesine dönüştürüyor.

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, kendi ülkesinin altına imza attığı plana rağmen ordusunun geri çekilmesi gereken sınırlara dönmeyeceğini açıkça belirtiyor.

Açlık Silahı ve Sağlık Sisteminin Yok Edilişi 

Ateşkes planına rağmen bölgeye insani yardımın girişi istenen seviyelerde değil. Acil tıbbi malzeme akışı neredeyse kesilmiş, sağlık sistemi çökmüş durumda; bu da yaralı, hasta, yaşlı ve çocukların ölümünü hızlandırıyor.

Human Rights Watch (HRW) raporuna göre, en temel insani ihtiyaçları karşılaması gereken hastaneler soykırımın en acımasız cephelerine dönüştürülüyor. Ambulanslar vuruluyor, hastaneler hedef tahtasına dönüştürülüyor.

Sağlık çalışanları görev başındayken tutuklanıyor, bazıları işkence ve kötü muamele nedeniyle hayatını kaybediyor. Filistinlilerin yaralarını sarmaya çalışan 362 sağlık çalışanı İsrail güçlerince alıkonuluyor.

Böylece tedaviye erişim hakları ortadan kaldırılan hastalar ilaçsız bırakılarak insanların sağlık hakkı sistematik biçimde çiğneniyor.

Açlığın bir silah olarak kullanıldığı Gazze’de 40 bin bebek ve 250 bin çocuk açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle ölüm riski altında.

Bu yıl kitlesel ölümlere dönüşen açlık krizi nedeniyle 157’si çocuk 461 kişi hayatını kaybetti.

Gazze’de ağır koşullar altında yaklaşık 5 bin uzuv amputasyonu yapılabilirken bunun yüzde 18’ini çocuklar oluşturuyor.

Gazze Şeridi’nde yağışlar nedeniyle on binlerce çadırın sular altında kalması yüzünden binlerce aile felaket şartları altında yaşıyor. Savaşta hayatta kalmayı başarabilen masum çocukların çoğu, şimdi açlığa, soğuğa ve zor şartlara karşı mücadele ediyor.

Gıda geçişlerini sınırlı tutan İsrail, ateşkese rağmen barınma, ısınma, alternatif enerji ve aydınlatma için gerekli malzemelerin Gazze’ye girişini engellemeyi sürdürüyor.

ABD güdümlü Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın dağıtım merkezi önünde yardım bekleyenleri bile hedef almaktan çekinmeyen İsrail, bu saldırılarda 2 bin 300’ün üzerinde Filistinliyi öldürürken 17 bin kişi yaralandı.

Acımasız İsrail soykırımı yüzünden yaklaşık 40 bin çocuk ebeveynlerinden en az birini kaybetti. 17 bin çocuk ise hem annesiz hem babasız kaldı. Yani yetim kalmak Gazze’nin masum çocukların kaderi haline geldi.

Yardım bekleyen sivillere yönelik doğrudan ve kasıtlı saldırılarla uluslararası hukukun en ağır suçlarından birini açıkça işleyen İsrail, sadece bombalamalarla değil, açlık yoluyla da toplu imha politikasına devam ediyor.

Yağlı Urgan Rozetli Sapkın İşkence Mimarları

Gazze’nin içi ölümün, dışı ise zulmün devam ettiği dev bir hapishaneye dönüşmüş durumda.

Cezaevlerinde tutulan binlerce Filistinli; uykusuz ve aç bırakılma, çocuk bezi bağlanarak zorla çıplak bırakılma, tırnak çekme, elektrik verme, cinsel taciz ve tecavüz tehdidi gibi her türlü işkenceye sistematik biçimde maruz bırakılıyor.

İsrail hapishanelerinde 400’ü çocuk, 350’si kadın olmak üzere 11 binin üzerinde Filistinli tutuklu bulunuyor. Bunların yüzlercesi de herhangi bir suçlama olmaksızın “idari tutuklama” statüsünde, yani yargısız biçimde hapsedilmiş durumda. İsrail “gizli delil” bahanesiyle savunma hakkını ortadan kaldırıyor; avukatlara bile dosyalara erişim izni verilmiyor.

İsrail’in elinde 98 tutuklu işkence, dayak, bakımsızlık ve insanlık dışı koşullar nedeniyle hayatını kaybetti.

Ateşkes kapsamında ekim ayında serbest bırakılan yaklaşık 2000 tutuklu, yıllarca işkence gördükleri için sağlıklarını kaybetmiş hâlde dışarı çıkabildi.

Tüm bu vahşet tablosunun mimarlarından, İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve partisinin milletvekillerinin Filistinli tutuklulara idam cezası getirecek yasa tasarısının görüşmelerine “yağlı urgan” rozetiyle girmesi, hukuk tanımazlığın ve gözü dönmüşlüğün göstergesidir.

Bir devlet düşünün ki meclisine bile ölüm sembolleriyle giren vekiller, Filistinlilerin idamı için gösteri düzenleyerek soykırımcılığı normalleştiriyor.

İsrail artık sadece katliamcı bir devlet değil; kendi toplumuna etnik nefret yasası dayatan, ölüm ve kandan beslenen, sapkın bir ideolojiyle işleyen bir soykırım makinesidir.

İsrail’in Etnik Temizlik İçin Kurduğu Kirli Sürgün Tuzağı

İsrail’in mülksüzleştirme politikası ve hukuksuz işgallerinin sürdüğü Batı Şeria’da da durum farklı değil. İsrail ordusu bu yıl yaklaşık 4 bin Filistinliyi idari tutuklulukla alıkoydu.

Binlerce çocuk ve kadın yerinden edilirken sadece Yahudi yerleşimcilerin saldırıları sonucu 1326’sı çocuk olmak üzere yaklaşık 3 bin Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Enkaza dönen ve on binlerce cenazenin çıkarılma çalışmalarının sürdüğü Gazze’de altyapının yok edilmesiyle birlikte açlık, susuzluk ve hastalık koca bir toplumu kuşatmış durumda.

Milyonlarca insan yerinden edilmiş, yaşam alanları imha edilmiş, sığınacak güvenli barınaklar yok. BM verileri, ateşkesin çöküşünden sonra 400 bin civarında kişinin yeniden yerinden edildiğini ortaya koyuyor.

Gazze’nin yüzde 80’i yıkılırken 2,2 milyon insan açık havada hayatta kalmaya çalışıyor.

Birleşmiş Milletler’in tüm kurumları, personeli ve “güvenli bölgeleri” defalarca bombalandı.

Gazze’de yaşamı çökerterek etnik temizlik için her yöntemi acımasızca uygulayan İsrail, Refah Kapısı’nı tek taraflı açma vaadiyle de kirli tuzaklar kurmaya devam ediyor.

İsrail’in Güney Afrika’ya sığınan ancak pasaportlarında İsrail çıkış damgası bulunmadığı için bir süre bekletildikten sonra ülkeye giriş izni verilen 150’nin üzerindeki Filistinlinin durumu bu tuzağın son göstergesi.

Karanlık sürgün politikası, sergilenen korkunç yıkım sadece binaları değil, onuru, insanlığı ve yaşam hakkını hedef alıyor.

Bu yılın son raporlarına göre işgal altındaki Filistin’de, özellikle Gazze Şeridi’nde sayılar 1967’den bu yana görülmemiş ölçüde artmış ve 2025 “en ölümcül yıl” ilan edilmiştir.

Uluslararası hukukçular ve insan hakları örgütleri, sivil nüfusun kasten hedef alındığını; sivillerin ölüm, açlık, yerinden edilme ve altyapı yıkımı gibi yollarla sistemli bir baskı ve yok etme sürecine tabi tutulduğunu tüm belgeleriyle ortaya koyuyor.

İnsan Haklarının ve Vicdanın İflası

Artık Gazze, sadece çocukların değil insan haklarının ve adaletin de toplu mezarına dönmüş durumdadır.

Enkaz hâline gelen bu topraklar, insanlık vicdanının gömüldüğü yerdir. İnsan hakları tarihinin en büyük utancına dönüşen Gazze’de yaşananlar sadece bir katliam değil; 21. yüzyılın göz göre göre işlenen en büyük devlet terörü, en sistematik toplu imha operasyonu ve en açık soykırımıdır.

Ve bu soykırım sadece Gazze’nin değil, uluslararası düzenin, insan haklarının ve evrensel değerlerin de çöküş belgesidir.

Dünya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne sebep olan karanlık yılları bir daha yaşanmaması gereken trajediler olarak anarken canlı yayında gerçekleşen soykırımı izliyor.

Küresel dengelere hapsolmuş uluslararası hukuk mekanizmaları söz konusu İsrail olduğunda hızlı ve etkili sonuçlar üretemiyor.

Bu soykırımın tarihsel sorumluluğu boynunda asılı duran Avrupa’dan da, tetikçinin parmağı gibi her daim İsrail’in yanında duran Amerika’dan da Gazze’deki insanlık dramına çözüm beklemek hayaldir.

İsrail’e verdiği sınırsız destekle soykırımın en büyük suç ortağı olan Amerika’nın belirsizlik ve tuzaklarla dolu sözde barış planlarının nasıl bir illüzyon oluşturduğu ortadadır.

Gazze’deki soykırım devam ederken İsrail’in sponsoru ABD Başkanı Trump bu ay soykırımcı Netanyahu’yu Mar-a-Lago’da ağırlamaya hazırlanıyor.

Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken bu katliamın iki mimarı Florida sahillerinde “ateşkesin ikinci aşamasını” görüşecek.

Soykırım ortaklarından “barış” bekleme ironisiyle karşı karşıya olan insanlıkla acziyet  girdabında savrulan BM başta olmak üzere insan hakları gününü kutlamaya hazırlanan her uluslararası kurum ve devlet önce aynaya bakmalıdır.

O aynada görecekleri tek şey, Gazze’nin üzerine çöken küresel utanç ve oynanan kirli tiyatrodur.

Gerçekler ise açıkça ortadadır: İnsan haklarının “evrenselliği” Gazze’nin külüne gömülmüştür.

Dünya İnsan Hakları Günü artık bir kutlama değildir; tarihin en büyük insanlık suçunun işlendiği, küresel vicdanın gömüldüğü kara bir gündür.

Acı tecrübeler yaşamış insanlığın “güçlünün haklı olduğu değil, hukukun üstün olduğu adil bir dünya için” sözden çok cesaret ve kararlılıkla İsrail’e karşı eylem ortaya koyma zamanı çoktan gelmiştir.

Hiçbir sınır tanımayan İsrail’den kanlı soykırımının hesabı sorulmadan, başta Netanyahu olmak üzere sorumlular cezalandırılmadan uluslararası adaletten de insan haklarından da bahsedilemez.

Bugün insan haklarını savunmanın tek yolu; Gazze’deki soykırımın, işgalin ve sistematik sivil katliamının koşulsuz şekilde sona erdirilmesini sağlamaktır.

Aksi halde insan hakları değerlerinden geriye hiçbir şey kalmayacaktır.

Yorumlar2

  • Abdulbaki Yesil 9 saat önce Şikayet Et
    Alllah CC belalarını versin demekki tarihte bunlara yapılanlar eğer doğruysa az bile, keşke köklerini kazısalardı. 2. Beyazıt sen Allah dan dahamı merhametliydin bu lanetli toplulluğu alıp getirip Selanik İstanbul İzmir e ülkenin en gzel yerlerine yerleştirdin sonuç ihanet hainlik
    Cevapla
  • Mdelici 12 saat önce Şikayet Et
    Terörist İsrail Amerika
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat