Dünya savaşının koşulları üzerine
- GİRİŞ10.12.2025 09:21
- GÜNCELLEME11.12.2025 09:14
Rusya Ukrayna Savaşı çıktığından beri en çok sorulan sorular “yeni bir Dünya Savaşı’nın eşiğinde miyiz? büyük bir savaş ne zaman çıkar?”
Doğrusu böylesi ciddi bir sorunun yanıtını basit çatışmalar üzerinden aramak; yerel savaşlara bakarak, bölgesel gerilimlere odaklanarak bir dünya savaşının çıkıp çıkmayacağını kestirmeye çalışmak pek de iyi bir yöntem değil.
Çünkü ‘yerel çatışma’, ‘bölgesel savaş’ ve ‘küresel ölçekli büyük savaş’, birbirinden hayli farklı kavramlar.
Evet, temelde hepsi savaştır ve genellikle ilk başladığı andan itibaren “acaba bu çatışma daha geniş bir bölgeye yayılacak mı” veya “bu savaş küresel ölçekte bir çarpışmaya dönüşecek mi” soruları sorulmaya başlanır. Oysa yerel çatışmalar ve bölgesel savaşları oluşturan dinamikler ile küresel düzeyde genel bir savaşı, yani Dünya Savaşı’nı doğuran dinamikler birbirinden çok farklıdır.
Açalım…
Yerel çatışmalar, genellikle iki ülke arasındaki uzun süreli bir anlaşmazlığın silahlı çatışmaya dönüşmesinden ibarettir. Yani aslında Dünya geneli ile kıyaslandığında son derece küçük ölçekte bir çıkar çatışması söz konusudur. Örneğin bir sınır anlaşmazlığı, bir akarsu veya bir tarım havzasının paylaşım sorunu gibi konular… Bu tip savaşlar ya yıllar boyunca sürüp giden, her iki tarafın da galip gelemediği bir kısır döngüye dönüşürler veya daha büyük bazı güçlerin araya girmesiyle dondurulurlar.
Bölgesel savaşlar ise aynı anda birden çok ülkenin bölgesel bir sorun üzerinden çatışması olarak tanımlanabilir. Burada genellikle taraflardan biri ‘paylaşılan’ veya ‘yağmalanan’ konumundadır. Daha güçlü bir ittifak, artık zayıflamış olan ülkeyi hırpalar hatta tamamen tarihten silebilir.
Böylesi olaylarda da dünyanın geri kalanı, kendi payına düşecek parçalara bakar. Hiçbir büyük güç, silah satabilecek veya kendisi adına savaşabilecek birileri varken doğrudan savaşa girmeyi tercih etmez. Büyükler, bölgesel aktörlerden birinin arkasında durup savaştan pay kapmaya bakar. Dolayısı ile bölgesel savaşların da küresel ölçeğe yayılması pek yüksek bir ihtimal değildir.
Peki öyleyse küresel ölçekteki savaşlar, yani ‘Dünya Savaşları’ hangi saikler ile, nasıl çıkar?
Öncelikle, yerel veya bölgesel düzeydeki anlaşmazlıklar küresel düzeydeki bir çatışma için yeterli değildir. Küresel savaşın çıkabilmesi için “küresel bir anlaşmazlık” gerekir.
Ancak her küresel anlaşmazlık da bir sıcak çatışmaya dönüşmez. Anlaşmazlığın başka herhangi bir siyasi metotla çözülemeyecek denli derin ve büyük olması gerekir.
Demek ki ilk koşul, “tek çözüm yolu savaş olan küresel ve derin bir anlaşmazlığın varlığıdır.”
Küresel anlaşmazlık dediğimiz şey ise ancak küresel bir sorunla ilgili olabilir. Yani bir sınır sorunu, küçük bir bölgedeki hakimiyet sorunu veya iki ülke arasındaki ticaret kapışması küresel savaş için yeterli bir gerekçe olamaz.
Küresel düzeyde sonuçları olacak bir sorun ne tür bir sorun olabilir? Bu, kesinlikle ekonomik ve hatta savaşı çıkaran ülke açısından bakılınca ölüm kalım meselesi olan bir sorun olmalıdır. Çünkü ancak böylesi meseleler bildik siyaset ve diplomasi metotlarıyla çözülemezler. Ve savaşı zorunlu kılarlar.
İkincisi, savaşın dünya ölçeğinde olabilmesi için anlaşmazlığın tarafı olan ülkelerin ittifak kurabilecek fırsatlarının olması gerekir. Çünkü esasen hiçbir ülke tek başına bir küresel savaş çıkaramaz, bir ittifak olmadan küresel çatışma gerçekleşmez.
“İttifak fırsatı” dediğimiz, aynı sorundan muzdarip başka ülkelerin varlığından başka bir şey değil. Aynı derin küresel sorundan etkilenen birkaç ülkenin varlığı doğal bir ittifakı kendiliğinden getirir.
Üçüncü olarak ülkelerin savaş kapasitelerini zikretmek gerekir. Küresel savaşa cesaret eden ülkelerin böylesi bir savaşı sürdürecek kapasitelerinin olması gerekir. Yani bu, bölgesel düzeyde, şiddeti zaman zaman artıp azalacak, bazen dondurulacak bazen çözülecek sıradan bir çatışma değildir. Yıllar sürse de ancak bir tarafın kesin mağlubiyeti ile sonlanır.
İzah ettiğimiz bu çerçeveye göre….
Ukrayna - Rusya savaşından bir dünya savaşı çıkmaz. Zaten çıkmadı da…
Suriye iç savaşından bir dünya savaşı çıkmaz. Zaten çıkmadı da….
Pakistan Hindistan çatışmasından bir dünya savaşı çıkmaz. Zaten çıkmadı da…
Azerbaycan Ermenistan, Kamboçya Tayland savaşlarından bir dünya savaş çıkmaz. Çıkmadı da…
Hatta şimdi en çok konuşulan Çin’in Tayvan’a müdahalesi senaryosu bile dünya savaşına dönüşmez.
Öyle ise şimdi gelin dünya savaşı tezimizi tarih ile test edelim…
Elimizde modern zamanlara ait iki küresel savaş var. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları.
Bunlara literatürde aynı zamanda Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşı denilmesi boşuna değil. Birinci Savaş, dünyadaki çok bol bir kaynaktan yeterli payı alamayan Almanya tarafından başlatıldı.
O bol ve bedava kaynak, sömürgelerdi. Önce İspanya ve ardından İngiltere, Fransa, Belçika ve Hollanda sömürgelerdeki yağma ekonomisi sayesinde muazzam bir zenginliğe kavuştular. Almanya ise ulusal birliğini geç sağladığı için yağma kervanına katılmakta geç kalmıştı. Gelişen Alman sermaye sınıfı, bu bedava kaynakla baş edemeyeceğini görüyordu. Sömürgelerden pay almanın tek yolu sömürge zengini ülkeler ile savaşmaktan geçiyordu.
Osmanlı İmparatorluğunun Almanya’nın yanında savaşa girmesinin asıl sebebi ise sömürge genişlemesinin hedefindeki devlet olmasıydı. Osmanlı Devleti, hiç değilse kendi topraklarını korumak için savaş katılmak zorundaydı.
İkinci savaş ise birincinin devamıydı ve yine küresel bir kaynağa dair paylaşım sorunu sebebi ile çıktı. Bu sefer sadece sömürge toprakları değil petrol de işin içindeydi. Birinci savaştan sonra ezici, onursuz bir anlaşmaya mahkum edilen Almanya, yaşadığı ağır krizden çıkış yolunu Nazilerde gördü. Alman savaş makinesinin Doğuda ve Batıda işgal ettiği topraklar hem yeni kaynak hem de yeni pazar anlamına gelecek, Alman şirketleri Londra bağlantılı bankerler ve kaynak zengini komünist Moskova karşısında bu sayede rahat bir nefes alabilecekti.
İkinci savaşın ittifak fırsatları da hazırda bekliyordu. Hem İtalya hem Japonya, küresel sömürge pastasında yeterince pay alamamış, ellerindekini de kaybetme tehlikesi altındaki devletlerdi. Almanya’nın yeni tür yayılmacı ideolojisi ile kolayca ittifak kurdular.
Hülasa, her iki savaşa giden yol da başta çizdiğimiz genel plana uyuyordu…
Peki bugüne bakarsak? Bugün böylesi bir tablo nerede karşımıza çıkıyor dersiniz?
Bugünün büyük küresel sorunu veya paylaşılamayan çok kıymetli kaynağı nedir? Hangi ülkeler bundan pay alamıyor?
Bu ülkelerin herhangi birinin savaş çıkartacak bir kapasitesi var mı?
Savaşı başlatacak ülke için ittifak fırsatları mevcut mu?
Şayet bu soruların yanıtını verebilirsek yakındaki bir dünya savaşı ihtimalini de tespit edebiliriz.
Bir sonraki yazımızda bu soruları tartışalım
Yorumlar5