Eğitimdeki kavram kargaşaları
- GİRİŞ06.11.2025 09:18
- GÜNCELLEME06.11.2025 09:18
Değerli bilim insanı Prof.Dr.Sedat Sever Hocam altını çizerek “İnsan kavramlaştırarak düşünür” diyor ve ekliyor. “Kavramlama becerisi de sadece kitap okumakla gelişir.”
Günümüz Türkiyesi’nin eğitim dünyasında belki de en çok sorun yaşanılan kavramı da “kavram kargaşası”. Yani içi dolu kavramlarla içi boş kavramların aynı cümlelerde kullanılması.
Ya da başlık olarak içi dolu ama altı boş cümlelerle başlık olarak içi boş ama altı dolu cümlelerin birbiri ardına kurulması sorunsalını yaşıyoruz maalesef.
***
Hadi gelin okul ya da kurs kayıt döneminde ülkemizde sıradan bir kayıt görüşmesi nasıl geçiyor hep birlikte bakalım:
Eğitim kurumlarının (özel okul ya da kurs/dershane) kayıt görüşmelerinde velilere kullandıkları sihirli! bir cümle olan: “Eğitim bir sac ayağıdır: Öğrenci, öğretmen ve veli!”
Öğretmenlerin kullandıkları yine sihirli! bir cümle: “Çocuğunuz zeki ama çalışmıyor!”
Öğrencilerin kullandıkları başka sihirli! bir cümle: “Anlıyorum ama sınavda yapamıyorum!”
Velilerin kullandıkları bambaşka sihirli! bir cümle: “Çocuğumda dikkat sorunu var!”
Neye göre kime göre!
İyi ama yukarıdaki birbirinden sihirli cümleleri kuranlar bu cümleleri neye göre kime göre kuruyor?
Bu cümleleri kuran dört farklı özne olan; kurum sahipleri (ve onlar adına görüşme yapan temsilcileri, kayıt kabul personeli, halkla ilişkiler personeli), öğretmenler, öğrenciler ve veliler (anneler ve babalar) bu cümleleri kim için kuruyor kime karşı kuruyor?
İşte sorun tam da burada başlıyor aslında.
Aile evden çıkıyor okul ya da kurs araştırmaya, giriyor kurumdan içeri, kurum sahibi/temsilcisi karşılıyor… Hemen ardından başlıyor görüşme.
Aile diyor ki biz size geldik çünkü ….. sebepten dolayı. Komşudan duyduk, sosyal medyadan duyduk, yıllar önce şu kişi sizden mezun oldu, burs imkanınızı duyduk, şu öğretmen sizde imiş, imiş imiş imiş…
Kurum da diyor ki hoş geldiniz! ….. sebepten dolayı biz mükemmel bir kurumuz. Türkiye birincisi çıkardık şu sınavda, mezunlarımızın %90 ve üzeri üniversiteli oldu, fen lisesi kazandı, eğitim kadromuz şu, burs oranımız bu. Buydu da bu…
Ve muhakkak masanın kurum tarafı lafı bir şekilde sac ayağına getiriyor… Ama efennim tabi ki biz mükemmeliz ama başarı sadece bizim çabamızla gelmez. Bu iş bir sac ayağıdır biz, siz ve öğretmenlerimiz!
Aile diyor ki tabi ki efennim bizler mükemmel velileriz zaten o yüzden sizin gibi seçkin bir kuruma geldik, zaten bizim çocuğumuz da mükemmel istedik ki mükemmel bir eğitim kurumu tercih edelim dedik ve o yüzden size geldik.
Yukarıdaki görüşmeler her yıl onbinlerce defa kurum sahipleri ve öğrenci velileri arasında yapılıyor, yüzbinlerce defa da bu cümleler kuruluyor. Hal böyle olunca da başlangıç olarak inanılmaz pozitif bir başlangıç yapılıyor.
Sonra mı?
Sonrasında tabi ki bu süreç tökezlemeye başlıyor.
Öğrenci sınavlarda tökezlemeye ya da sınavlardaki netleri istenilen seviyeye ulaşmadıkça ilk müdahaleyi kurum yapıyor kendi içinde.
Hemen ölçme değerlendirme birimi suni teneffüsü yapıyor, ardından rehberlik birimi öğrenciyi sedyeye yerleştiriyor, ambulans şoförü olarak da aile kurumun önüne ve içine son sürat dalıyor.
Başlıyor yeni bir görüşme furyası!
Ama siz kayıt aşamasında bize şunu şunu söylemediniz diyor veli. Hani sınırsız etüt verecektiniz çocuğuma?
Eğitim kurumu diyor ki; iyi ama çocuğunuz sorumluluk sahibi değil, ödevlerini yapmıyor, okula geç kalıyor!
Öğrenci diyor ki anlıyorum ama sınavda yapamıyorum!
Öğretmen diyor ki veliye çocuğunuz zeki ama çalışmıyor!
Haydaaa döndük başa.
Doğru kavram kullanmak önce bireyi sonra ülkeyi kurtarır!
Çözüm şu kavramları doğru şekilde kullanmak.
Yani eğitim kavramı, eğitim kurumu kavramı, öğrenci kavramı, öğretmen kavramı, veli kavramı ülkemizde yeniden kurgulanmalı.
Ne aileler çocuklarını ülkenin en zeki çocuğu ilan etmeli ne de eğitim kurumları kendilerini Türkiye’nin en iyi eğitim kurumu ilan etmeli!
Ne öğrenciler kendilerini sınıfta yapan ama sınavda yapamayan aptal bir öğrenci zannetmeli ne de öğretmenler öğrencilerin zeki olduğunu ama tembel olduğunu iddia etmemeli.
Peki çözüm ne?
Tartışmasız çözüm yukarıda saydığımız dört öznenin kuracağı cümleler ve o cümlelerin sonundaki yüklemlerin doğru kurgulanması.
Eğitim kurumları sac ayağı sarmalından kurtulup kazın ayağının öyle olmadığını görmeli!
Aileler çocuklarının sınıfta yapıp sınavda yapamadıklarını bir talihsizlik olarak görmekten kurtulup sınavlar ülkesi Türkiye’deki asıl başarının sınav baskısı ve atmosferinde soruları yapabilmenin daha önemli olduğunu görmeli!
Öğretmenler öğrencilerinin zeki ama çalışmıyor olsa bile çalışkanlığın zekadan daha büyük başarı getirdiğini görmeli!
Öğrenciler ise sınıfta yapıp sınavda yapamıyorum döngüsünden kurtulup sınıfta anlasa bile evde, odasında daha da pekiştirip sınavlarda yapabileceklerini görmeli!
***
Unutmayınız ki sınavlarda öğrencilerin dört yanlışı bir doğruyu götürürken eğitim aktörlerinin kurduğu bir yanlış cümle bazen bir öğrencinin geleceğini götürür!
Sevgili anne ve babalara ve tabi ki kıymetli öğretmenlerimiz ve eğitim kurumu sahiplerine son olarak şu cümleleri kurmak isterim:
Eğitimdeki başarı ne tek başına öğrenci ve ailenin ne de öğretmen ya da öğretmen ve eğitim kurumlarınındır.
İşte yukarıdaki dört farklı özne ne zamanki sırt sırta verir, yan yana gelirse işte asıl başarı öncelikle budur.
Sakın unutulmasın ki eğitimde ve nihayetinde sınavlarda başarı geldiğinde nasıl ki Türkiye birincisi öğrencilerin isimleri ve fotoğrafları boy boy paylaşılıyorsa sosyal medyada, eğitim kurumlarının duvarlarında ve internet sayfalarında; on binlerce yüzbinlerce başarısız olan öğrencinin ismi de vebali olanların boynuna asılıyor.
Günün Sözü:
“Unutmayınız ki sınavlarda öğrencilerin dört yanlışı bir doğruyu götürürken eğitim aktörlerinin kurduğu bir yanlış cümle bazen bir öğrencinin geleceğini götürür!" (İsmail Yolcu)
İsmail Yolcu
Eğitimci-Yazar
Haber7.com yazarı
Yorumlar3