Öğrenciler için beslenme hakkı
- GİRİŞ23.11.2025 09:01
- GÜNCELLEME23.11.2025 09:01
1980’li, 90’lı yılların en çok para getiren sektörlerinden biri okul kitabı ve ünite dergisi işi idi. Vatandaş mecbur, okula giden çocuğuna kitap alacak, dergi alacak. Milyonlarca öğrenci, milyarlarca liralık pazarı kendiliğinden oluşturdu.
Okulların ve öğretmenlerin farklı tercihleri, bu alanda muazzam bir sektöre dönüşmüştü. Sadece kitapların basılması ve satılması değil, bunların ikinci el ticaretinin yapılması bile ayrı bir sektör haline gelmişti.
Ailede birden çok çocuk varsa büyüğün kitabı küçüğe devredilirdi. Artık kullanacak çocuk kalmayınca da ikinci el piyasasında yani sahaflarda üç beş kuruş harçlık getirsin diye elden çıkarılırdı. Çocuğu için yeni kitap almaya gücü yetmeyecek insanlar, sahaflarda dolaşıp uygun kitapları bulmaya çalışırlardı.
Kitap ve dergi masrafının aile bütçesine getirdiği yük gerçekten ciddiye alınacak kadar büyüktü. Bazı kitapçıların velilere senetle taksit yaptığı bile olurdu. Çocuk okutmak, salt kitaplar yüzünden bile büyük bir maddi mücadele alanı haline gelmişti.
2000’li yıllarda bu iş çözüldü. Devlet “okula giden çocukların kitabını ücretsiz olarak ben vereceğim” dedi. Böylece hem “eğitimde birlik” yasasına daha uygun bir sistem geliştirilmiş oldu hem de vatandaş her eylül ayında kara kara düşünmek zorunda kalmadık.
Bir ülkenin gelişmişliğini gösteren en önemli göstergelerden biri insanların eğitim hakkına kolayca ulaşabilmesidir. Türkiye’de parasız devlet eğitimi var ama, maalesef paralı eğitim kurumları da hala önemli bir yekun tutuyor.
Tıpkı kitaplar gibi okullardaki beslenme de bir sorun.
Evde pişirilen yemek ile dışarıda yenilenin fiyatı aynı değil. İlla lokanta olması gerekmiyor, okul kantin de olsa dışarıda yenilen yemeğin aile için kayda değer bir maliyeti var.
Çocuk okula gidiyorsa eğer, mecburen en az bir öğünü dışarıda yemek zorunda. Çünkü tıpkı çalışan insanlar gibi en az 5 - 6 saatini evin dışında geçiyor.
İş yerlerinde öğle yemeği var, kimilerinde kahvaltı var. Pek çok emekçi için bu bir öğün yemek veya yemek yerine verilen yemek fişleri (tikıtlar) altın değerinde. Ev dışında geçirdikleri zaman itibarı ile çocuklarımızın durumu da pek farklı değil.
Ancak Türkiye’de ilk ve orta öğrenim kurumlarında maalesef ücretsiz yemek verilmiyor. Yanlış anlaşılmasın, özel okullardan söz etmiyorum, onlar zaten veliyi “silkelemek” için türlü çeşitli bahanelerin peşinde koşuyor, yemek de bunlardan biri. Sorun şu ki halkın ezici çoğunluğunun çocuklarını gönderdiği devlet okullarında da ücretsiz yemek yok. Çocuklar yemekhaneden yemek almak ya da daha kötüsü, kantinde karınlarını doyurmak zorunda kalıyor.
Fiyatlar ayrı bir dert, gıda güvenliği, beslenme kalitesi başka bir dert…!
Askeri lisede okuduğum yıllarda her öğünün kalori kalori hesap edilip yemekhane tahtasına yazıldığını hatırlıyorum. Bir keresinde de karavananın kenarına postalı ile basan bir çavuşun çok sert biçime cezalandırıldığına tanık olmuştum. Devlet bize yemek vermekle kalmıyor bir de onun kalitesini denetliyordu.
Dünyanın pek çok ülkesinde öğrenciler için ücretsiz yemek programları var. Kimi ülkelerde yoksullar için bir destek programı gibi, kimilerinde ise sosyal eşitliği sağlayan bir mekanizma olarak uygulanıyor. En basitinden, ücretsiz okul yemeği neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde bir standart haline gelmiş durumda.
Türkiye için de artık kantin sistemini kırmanın vakti gelmedi mi?
Çözümü zor değil… Bu konu, sosyal bir maliyet olarak ele alınıp okul yemekleri için özel bir fon kurulabilir. Okullara yemek konusunda destek verecek bir devlet kurumu oluşturulabilir…
Sorunun adı belidir: Öğrencilerimiz için kabaca 15 milyon öğün yemek tedarik edebilmek.
Çocuklarımızın sağlığı ve beslenmesi kantin ihalelerinden daha önemsiz olamaz.
Yorumlar5