Beyaz Perde’yi sonunda yırttık!

  • GİRİŞ31.10.2022 09:33
  • GÜNCELLEME17.11.2022 12:00

Politikanın ve ideolojik dayatmanın en kolay yapıldığı alanlardan biri sinemadır.

Bu yüzden sinema Osmanlı’ya çok erken geldi.

Osmanlı’ya karşı gizli emelleri olan dış güçler, 1896’da Romanya doğumlu bir Polonya Yahudisi olan Sigmund Weinberg’i bu amaçla görevlendirdi.

Weinberg de 16 Ocak 1897’de Galatasaray’daki Sponeck Birahanesi’nde halka açık ilk gösterisini yaptı.

1908’de ise mütedeyyin insanların “ecdat mezarlığında sinema açılmaz” tepkisine rağmen,

Tepebaşı’ndaki eski mezarlık yerinde ilk yerleşik sineması olan Pathe Sineması’nı açtı.

Cumhuriyet sonrası “Tek Parti” diktasında ise, 1923’ten 1932’ye kadar aynı zamanda CHP il başkanı olan valilere verilen film sansür yetkisi…

1932’de, “Sinema Filmlerinin Kontrolüne Dair Talimatname..”

1939’daki “Film ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname” ile getirilen yasaklar sayesinde, sinema siyasetten arındırılarak eğlence haline getirildi.

CHP yönetimi, film senaryolarını da ezanın çıkarılması, namaz sahnesinin sansürlenmesi, çarşafın elenmesi, mevlid merasiminin atılması, abdestin alınmaması ve “selamunaleyküm” lafzına bile müdahale edilmesiyle dini değerlerden arındırmış oldu.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ise tüm dünyada yükselen devrimci dalganın etkisi ve cuntacıların hazırladığı Anayasa’nın getirdiği bazı imkânlarla, sinema sol zihniyete teslim edildi.

Lenin’in ifadesiyle, “Sinema salonları komünizmin okulları” haline geldi.

İnsanların akın akın gittiği bu ucuz eğlence, halkın milli ve manevi değerlerini dejenere eden, kitleleri yozlaştıran ve kadını meta haline getiren bir törpüye dönüştü.

Önce CHP tek parti diktası, sonra darbeler yüzünden eğitimden, kamudan ve siyasetten soyutlanan muhafazakâr kesim bu süreçte sinemaya da sirayet edemedi.

Dini hassasiyetleri gözeten yönetmenler ancak 1970’li yıllardan itibaren sinemaya adım atabildi.

Onlar da parasızlık ve kadrosuzluk nedeniyle istedikleri sonucu elde edemedi.

Örneğin, İslami camianın önde gelen yönetmenlerinden Mesut Uçakan, 1977’de seyirciyle buluşan “Lanet” filminde, sinemaya adım atar atmaz “Türkan Şoray kuralları” olarak da bilinen “öpüşmeme kuralını” yıkan, kamera karşısında her türlü rezilliği sergileyen, deyim yerindeyse “Beyaz Perde”yi kirleten Müjde Ar’ı oynatmak zorunda kaldı. Filmi izlemeye gelen dindar insanların, Müjde Ar sahneye çıktığında “Mücahide Müjde” diye tempo tutması ise sinemadan uzak tutulmanın oluşturduğu travmayı gözler önüne serdi.

*

Özetle…

“Milli sinema” adına yola çıkanlar gereken desteği alamadıkları için, beyaz perde hep solculara kaldı.

Bu yüzden “İyi sinemacı inançsız olmalıdır”  fikri, geniş kitlelerce kanıksandı.

Onlar da “sanat” adı altında yıllarca din ve din adamlarını adeta bir öcü gibi göstermeye çalıştılar.

Dinin, gelişmeye ve ilerlemeye mani olduğu algısını oluşturdular.

28 Şubat sürecinde, darbecilerin yanında yer alarak “postalcılığa” soyundular

Örneğin, henüz 16 yaşında iken 39 yaşındaki evli, seks filmi yönetmeni Memduh Ün ile “aşk yaşamaya” başlayan Fatma Girik, 28 Şubat post modern darbe sürecinde sanat yerine siyaset yaparak RP’li belediye başkanlarını kendine hedef seçti.

Taksim Camii’nin yapılmasına şiddetle karşı çıktı.

Merhum Necmettin Erbakan’ın Kanal7’ye destek olunması için söylediği, “TV olmadan cihad olamaz” şeklindeki sözlerin yer aldığı video kasedini, Refah Partisi’ne kapatma davası açan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’a sözde sinema oyuncusu Fatma Girik verdi.

*

AK Parti iktidarında ise, politik dilin dozajını düşürseler de fitne kazanlarını kaldığı yerden kaynatmaya devam ettiler.

Zevkperest solcu takımı, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere devletin verdiği teşvikleri alıp hem semirdiler hem de “Devletin kucağına oturup, adeta devletin sakalını çekiştirdiler.”

Bu süreçte, bir mektubuyla Fransa’da 200 yıl boyunca dansın yasaklanmasına neden olan cihan padişahı Kanuni’yi bile, ömrü savaşlarda geçtiği halde yeni neslin hafızasına, ‘haremden çıkarmayan bir uçkur düşkünü’ olarak kazıdılar.

“Vezir Parmağı” adında film yapıp Müslüman erkek ve kadınları ‘cinsi sapık’ gibi gösterdiler.

*

Derken, Türkiye’nin ilk sivil darbe girişimi olan Gezi olaylarının getirmiş olduğu özgürlük illüzyonuyla bir kez daha harekete geçtiler.

Kâh, Cumhurbaşkanına hakaret edilmesinin önünü açmak için bildiri yayımladılar.

Kâh, referandumlarda iktidar aleyhine oy kullanacaklarını deklare ettiler.

Bazen terör örgütlerine güzelleme çektiler, bazen de LGBTİ propagandası yaptılar.

Kaz Dağları’nı parselledikleri halde, madenleri bahane ederek pişkince Kaz Dağları için yürüdüler.

Bu arada, kurdukları tekel ile milli ve manevi değerlerin yanında saf tutan ve kendileri gibi düşünmeyen vatansever sanatçıları da sistematik lince tabi tuttular.

“Peygamberime aşığım” diyen Mazhar Alanson,

“Yüzde 52’yi yok mu sayacaksınız?” diyen Bülent Ortaçgil,

Her fırsatta milli iradeden yana olduğunu beyan eden isimlerin başında gelen Necati Şaşmaz gibi isimler, sol faşist zihniyetin hedefi oldu.

*

Özetle, bazen geri çekilseler de seküler yobazlar, sözde “sanatçı” kimliklerinin arkasına sığınarak bir asır boyunca hem milletin parasını aldılar hem de Türk milletine ve değerlerine hakaret ettiler.

Bugüne kadar onlara yüksek perdeden tepki gösteren bir Allah’ın kulu çıkmadı.

Derken…

Önceki gün, Boğaziçi Kültür Sanat Vakfınca bu yıl 10.’su gerçekleştirilen Boğaziçi Film Festivali'nde, bir asırlık kirli perde yırtıldı.

Oyuncu Burak Haktanır, aldığı ödülü TSK’ya ‘kimyasal silah kullandı’ iftirası atan TTB’nin terör sevici tutuklu Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf eden yönetmen bozuntusuna tek başına meydan okuyarak bu karanlık oyunu bozdu.

Bu saatten sonra, hiçbir şey sol seküler yobazların istediği gibi olmayacaktır!

Benden söylemesi…

Yorumlar55

  • Fatih 1 yıl önce Şikayet Et
    Zekeriya beye bu güzel yazıdan dolayı teşekkürler.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Gerçek 1 yıl önce Şikayet Et
    Kim din işlerini devlet işleriyle karıştırırsa millet ondan vazgeçer tarihin tozlu sayfalarına karışır bizim millet muhafazakar olabilir vatan millet sevgisi dinden gelmez bilin.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Fatma Çetin 1 yıl önce Şikayet Et
    Vatan millet sevgisi dinden gelmeseydi eğer asimile olan milletler olmazdı. tarihten görüyoruz ki dinini değiştiren türk milletlerinin devletleri yıkılmış ve asimile olmuştur.
  • kerem 1 yıl önce Şikayet Et
    çok güzel düşündürücü bir yazı ama kendi hatalarımızı kabullenip bizde fedakarlık yapmazsak değişim zor ve yavaş olur bizde halk olarak artık güzel yapıyolar diye susup takip etmesek :(
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • HÖD HÖD 1 yıl önce Şikayet Et
    Siyasi partilere yapılan devlet yardımı kesilmelidir.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • türk kahvesi 1 yıl önce Şikayet Et
    içimizdeki gayrimüslimlerden seçildi hepsi en baştan . sinema dizi reklam şarkıcı vs.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat