İsraf Nasıl Önlenir?

  • GİRİŞ23.08.2023 09:34
  • GÜNCELLEME23.08.2023 09:49

Bir süre önce başkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “İsraf ekonomisini bir tarafa bırakalım” diyerek bir bakıma ülke olarak israf konusunda geldiğimiz noktayı işaret etmiş oldu.

İsraf, refah toplumlarının çılgın arzu ve iştihasının tavan yaptığı şımarıklıktan ileri gelen savurgan bir hayat tarzının sonucudur.

Her şeyin israfının haram olduğu gerçeğini unutmadan, gıdanın israfı kantarın topuzunu kaçırdığında bugün olduğu gibi bütün dünyada obezite “hastalığı” ile mücadele için harcanan kaynaklarla dünyadaki yoksul ve aç insan sayısının en az üç misli insanın yoksulluğu sona erecek, açlığı giderilecektir.

Yapılan bir araştırmaya göre aynı gerçeği şöyle de ifade edebiliriz: Eğer dünyadaki israfın önüne geçilse, bunun çeyreği ile dünyadaki aç insanların tümünün karnı doyacaktır.

Türkiye’de bir günde kaç milyon ekmeğin; evlerden, restoran, lokanta, orduevi, hastane ve marketlerden çöpe atıldığını biliyor musunuz?

Ben söyleyeyim: Yaklaşık sekiz milyon.

Çöpe atılan yemek artıklarımızın yarısı kadarı da Türkiye’nin beslediği dokuz milyona yakın evlerdeki kedi, köpek, kuş ve benzeri hayvanın maması, oyuncağı, pedi ve benzeri için harcadığımız dövizin tutarı kadarmış.

Türkiye’nin her alanda, ama özellikle bu alanda Batı ile yarışının çılgınca gidişi mutlaka durdurulmalıdır.

Öte yandan Başkan Erdoğan’ın işaret ettiği israfın en büyüğünü devlet kurumlarının yaptığını unutmamak lazım.

Ayrıca bizim ülkemiz son yirmi yılda refah seviyesi belirgin şekilde artan ülkelerden biridir.

Refahtan vazgeçmek ciddi bir çabayı, hem kişisel ve hem de toplumsal örneklerin olmasını gerektirir.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yayımladığı tasarruf genelgesinin ilgili kurumlarda nasıl sonuçlandığını görmenin henüz erken olduğunu söyleyebiliriz.

Fakat kesin olan bir şey var: Tasarruf yapmak ferdin ve toplumun refaha alışmasından dolayı ağır geleceği için bu konuda örnek şahsiyetlere ihtiyaç vardır.

Hz. Ömer’in mum uygulamasında olduğu gibi örneklerin olması bu işin temel dinamiğini oluşturur.

Aksi takdirde toplum, bu konuda yayımlanan genelgeleri sadece okur ya da haberlerde dinler ve geçer.

2000’li yıllardan önce özel sektörde çalışan üst düzey bir memurun maaşı, aynı düzeydeki devletin bürokratından birkaç misli fazla idi.

Dolayısıyla devletin yetiştirdiği değerli bir bürokrat, birkaç yıllık tecrübesinden sonra özel sektöre gidiyordu, bu sebeple devletin işleri bazan yarım kalıyor, bazen da hiç yapılamıyordu.

AK Parti iktidarları ile birlikte bu durum değişti.

Hatta bazı kurumlarda yukarıda söylediğimiz, devletten özel sektöre olan göç son yıllarda tersine döndü.

Bu duruma itirazım yok.

Fakat benim itirazım Türkiye’de devletin yüksek bürokratlarının emeklilerinin yeniden ele alınmamasınadır.

Diğer birçok Batılı ülke ile mukayese edildiğinde Türkiye tam bir “yüksek bürokrat emekli cennetidir.”
 

Emeklinin sayı olarak yekûn tutan SSK (SGK), BAĞKUR ve memurun alt kademe emeklisi ile Türkiye’nin siyasetçileri 1950’lerden beri çok uğraştıkları ve istismar ettikleri halde, bu emeklinin maaşı artmadı ama çalışma süresi bir ara çok kısaldı. Türkiye’nin, 38 yaşında insanlarını emekli etmiş bir ülke olarak, emeklilik tarihine geçecek kadar emeklisi istismar edilmiştir.

Ayrıca kuruluşundan beri AK Parti'yi destekleyen bir kesim olarak yüksek kesimden olmayan emekliler ciddi manada mağdur bırakılmıştır. Burada esas üzerinde konuşulması gereken şudur: Emekliye yüzde yirmi beş zam yapılırken memura yapılan yüzde ve seyyanen zam miktarını birlikte düşününce neredeyse rakam yüzde doksana dayanmıştır. Sorun, paylaşımın adil olmamasıdır.

Türkiye’de üst düzey emeklilerin durumu gözden geçirilerek daha makul rakamlara çekilmeli ve diğer emeklilerin en düşük olanı da asgari ücrete endekslenmelidir. Bugün en düşük emekli maaşının on katı kadar emekli maaşı alan yüksek bürokratlarımız var.

Hem emekli olup hem de vekil maaşı alanlar ise en düşük emekli maaşının on dokuz katı maaş almaktadırlar.

Üstadımızın dediği gibi: “…Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul, bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; yaşasın kefenimin kefili kara borsa.”
 

Ülkemizde özellikle devlet kurumlarının üst düzeyinden emekli olanlara neredeyse cumhuriyetin ilk yıllarından beri doğru dürüst dokunulmamış, üst düzey emeklilikler diğer birçok ülkenin aksine çok büyük imkanlara sahip olmuşlardır.

Ve bu insanların nerdeyse tamamı emekli olduktan sonra büyük devlet imkanları ile, Ege ve Akdeniz bölgemizin Bodrum ve Datça gibi en pahalı kıyı şehirlerinde yaşamaktadırlar yıllardır.

Bazıları bu söylediklerimden alınganlık gösterebilirler fakat, madem ülkemizin önemli bir meselesinden söz ediyoruz, bu gerçeği görmeden edemeyiz.

Ben burada bugün, rakamları sayıp, dökmeyeceğim ama aşağıda anacağım bazı emekli bürokratların şu andaki maaş ve imkanlarını Batılı ülkelerin aynı düzeydeki üst düzey emeklileri ile karşılaştırın, o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olacağım.

Türkiye’de üst düzey emekli askeri bürokrat sayısının da fazlalığını dikkate alarak tatil yeri, orduevi, emekli pirimi, emekli maaşı ve diğer imkanları çok fazladır, bunların gözden geçirilmesi lazım.

Bizim üst düzey yargı mensuplarının emeklilerinin imkanları ile aynı düzeydeki Avrupa ülkelerinin emekli yargı mensuplarının durumları karşılaştırılmalıdır.

Türkiye’de milletvekili sayısı da fazladır.

Vekillerin de telefon, hastane, emekli maaşı, ilaç parası ve diğer devlet imkanları çok ciddi rakamlara ulaşmaktadır.

Türkiye’de vali, kaymakam ve belediye başkanlarına tanınan imkanlar elden geçirilmelidir, başka ülkelerle mukayese edilerek emekli maaşları ve diğer harcamalara bir sınır getirilmelidir.

Belediyelere ve partilere hazineden yapılan yardımlar gözden geçirilmelidir.

Bakanlıkların ve diğer devlet kurumlarının kullandığı araç sayıları ciddi oranda azaltılmalıdır.

İsraf konusunda küçük bir araştırma gösteriyor ki, bugün israfın en büyüğü, devlet kurumlarının araçları, yakıtları ve yüksek bürokrasinin emekli maaşları ile devletin bu emeklilere verdiği diğer kalemlerden kaynaklanmaktadır.

Bu alanda mutlaka ciddi bir düzenleme yapılmalıdır.

Ayrıca bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatlarında görevli tüm personelin, araç-gerecin ve hizmetlerin yeniden planlanması gerekmektedir.

Bütün bunlardan daha önemlisi, yukarıda söylediğimiz gibi israfın önlenmesi konusunda devletin üst kademelerinin şeffaf bir şekilde topluma örnek olacak uygulamalarına şiddetle ihtiyaç vardır. Aksi takdirde bu konuda yapılan bütün çabalar boşuna olacaktır.

Ferman Karaçam

YouTube     : youtube.com/c/FermanKaracam

Twitter        : twitter.com/fermankaracam  

Instagram   : instagram.com/fermankaracam

Facebook   : facebook.com/karacamferman

E-mail         : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

 

Yorumlar46

  • Ayse Altıntaş 8 ay önce Şikayet Et
    Bu alanda biz de sizden şikayetçi yok olursa öbür tarafta lütfen bu kadar ince düşünceleri araştırdınız sizi Allah hizmet yolunu açsın
    Cevapla
  • Kaya 8 ay önce Şikayet Et
    Dogru benim 5 nufusum var .isci emelisiyim tayip baba bzi dusuñurse memmnun oluruz.beni muhalefet zannetmeyin yillarca tayip babaya oy verdik.
    Cevapla
  • Bozoklu 8 ay önce Şikayet Et
    Keşke tek sorun ekmek israfı olsa, hatta israf olsa hatta konser, havai fişek vsye savrulan para olsa. Türkiye'de başta belediyeler olmak üzere, kamu kurumları çürümüş, yolsuzluk, kayırma, fazla personel herşey var. Özelde sanayicisi, esnafı herkes vergi kaçırıyor. Yani asıl sorun ahlak bitmiş, Allah korkusu kalmamış...
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Ayhan 8 ay önce Şikayet Et
    Yemeği onlar yiyor , hesabı biz ödüyoruz.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • asm.kzl. 8 ay önce Şikayet Et
    Ferman abi,varmı nu işleri becermek için ferman çıkarabilecek Kanuni???Kalemine sağlık abim.İnşaallah fildişi kulelere ulaşmıştır...
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat