Türkiye yüzyılına cumhurla barışık Cumhuriyet anlayışıyla girmek
- GİRİŞ30.10.2023 09:20
- GÜNCELLEME01.11.2023 08:10
Dün, Cumhuriyetin ilanının 100’üncü yıldönümünde harika görüntüler yansıdı kameralara.
Türkiye’nin yerli otomobili TOGG araçlarının oluşturduğu uzun konvoyun, Boğaz’dan geçişi omuzları kabarttı.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Boğaz’dan geçiş yapan donanmayı selamlaması, vatansever herkesin özgüven duygusunu perçinledi.
Cumhurla barışık, güçlenen Türkiye vurgusu ve duygusu, günün hakim vurgusu ve duygusunu yansıtıyordu.
100’üncü yıl kutlamalarına yansıyan coşku ve heyecanın kıymetini bilmek adına, şimdi gelin azıcık geriye, geriye dedimse, henüz 30 yaşına gelmiş olanların bile rahatlıkla hatırlayabilecekleri tarihe gidelim.
2 binli yılların başlarında Başkent Ankara’da bir dönem cumhuriyet bayramı resepsiyonlarının nasıl yapıldığını, nasıl bir davetiye yönteminin izlendiğini anlatayım sizlere.
Daha doğrusu hatırlatayım.
BAŞÖRTÜSÜ KRİZİNE SEZER’İN BULDUĞU ÇARE: EŞLİ/EŞSİZ DAVETİYELER
Ankara’ya görevli olarak geldiğim 2005 yılının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda, durum tam olarak şöyleydi:
Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, resepsiyona katılacak olan milletvekilleri, bakanlar ve diğer davetliler için bir bölümüne eşli, eşi başörtülü olanlara ise tek kişilik davetiyeler göndermişti.
Bunun nedeni, Çankaya Köşkü’nde yapılan resepsiyonlarda başörtülü şahısların bulunmaması adına gösterilen titizlik idi.
Çünkü bu durum, devletin laiklik ilkesine aykırı bulunuyordu.
Kimin eşinin örtülü, kimin açık tespiti için de ayrı bir çalışma gerekiyordu tabi.
O dönem, davet edileceklerin durumuyla ilgili soruların apartman kapıcılarına sorulduğuna dair haberler çıktı gazetelerde.
Bu sorun, 2007 yılında AK Parti adayı olarak cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla bitmedi.
Eşli/eşsiz davetiye usulü yerine, iki ayrı saatte yapılan iki ayrı resepsiyon modeli ile, başörtülü kadınlarla aynı ortamda bulunmak istemeyenlerin (dönemin askeri erkanı dahil) ürettiği soruna geçici bir çare bulunmuş oldu.
Gündüz saatlerinde devlet erkanının katıldığı törenler için ‘tek kişilik’, akşamki törenler için ‘eşli’ davetiyeler gönderildi.
Birkaç sene daha bu şekilde devam eden bu acayiplikler daha sonra, Türkiye’nin bütün renklerinin herhangi bir ayrım yapılmaksızın davet edildiği törenlere dönüştü.
CUMHURİYET’İN CUMHURLA BARIŞMASINA ERDOĞAN KATKISI
Şurası bir gerçek ki, Türkiye’de Cumhuriyeti, Cumhurla barıştıran lider Tayyip Erdoğan olmuştur.
Bugün Cumhuriyet fikri ile barışık olanların sayısı ciddi anlamda artmışsa, bunda AK Parti’nin Erdoğan’ın liderliğinde, halkın değerleriyle Cumhuriyetin değerlerini pozitif bir yaklaşımla orta yolda buluşturan yaklaşımının büyük katkısı vardır.
Yukarıda aktardığım, eşli/eşsiz davetiyeler örneğinde olduğu gibi, daha şunun şurasında 12,13 sene öncesine kadar cumhuriyeti belli bir zümreye ait gibi gören anlayış, trajikomik uygulamalar pahasına kendi yaklaşımını dayatmaya devam ediyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok eskilerden beri, Cumhuriyete Atatürk’ün sözüne de atıfla, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefi üzerinde yaklaştı.
Konuşmalarında bu ifade sık sık yer buldu.
Dünkü 100’üncü yıl mesajında da, “Cumhuriyetimizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracak adımları attık. Demokrasiden ekonomiye, güvenlikten adalete, eğitimden sağlığa, tarımdan dış politikaya varıncaya kadar her alanda tarihi reformları hayata geçirdik” sözlerine yer verdi.
HALK İRADESİNE DAYALI CUMHURİYET ANLAYIŞI
Bir de cumhuriyetin demokratik niteliğinin önemi konusu var tabi.
Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimine kadar uzun on yıllar vesayet rejiminin baskısı altında kaldı.
Milli iradenin tercihi ile işbaşına gelenler, darbelerle, muhtıralarla durduruldu.
Cumhuriyetin ruhuna tersi bir durumdu bu tabi ki.
Erdoğan’ın Kasımpaşa’dan çıkıp Cumhurbaşkanı olması, Süleyman Demirel’in (Çoban Sülü) Isparta’nın bir beldesinden çıkıp 40 yıla yakın siyaset sahnesinde boy gösterip, en yüksek mevkilere gelmesi, Cumhuriyetin ve demokrasinin sunduğu imkanlarla mümkün oldu.
Bu doğru, ancak Demirel’in darbeler ve muhtıralarla kaç kere gidip geldiğini, Erdoğan’ın hangi mücadeleler sonunda milli iradenin önündeki ayrık otlarını temizlediğini düşündüğünüzde, cumhuriyetin demokratik niteliğinin ne kadar önemli olduğu gerçeği de karşınıza çıkar.
Öbür türlü bakarsanız Kuzey Kore’nin resmi adı da Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti olarak geçiyor.
Yorumlar24