Ceza sisteminde parayı konuşturmak
- GİRİŞ02.05.2025 10:53
- GÜNCELLEME02.05.2025 11:04
Ceza sisteminde parayı konuşturmak
İki şey kısır döngü içine hapsolmuş durumda. İlki toplumda infial uyandıran suçlar söz konusu olduğunda cezalar ağırlaştırılmalı feryadı. İkincisi ceza politikalarının suçun önlenmesi, adaletin sağlanması ve toplumsal rehabilitasyon dengesinin gözetilerek oluşturulması gerekliliğininin hukuki, sosyal ve politik bir fanteziye dönüşmesi.
Daha önce Ceza ve İnfaz Rejimi başlıklı yazıda dikkat çekmeye çalıştığım üzere ceza ve infaz sistemi toplumsal gerçeklikten oldukça uzakta. Mağdurlardan ziyade suçluların insancıllığına odaklanıyor. Bu yüzden her geçen gün daha fazla insan, acımasız dünya sendromuna yakalanıyor (dünyayı tehlikeli, güvensiz ve acımasız bir yer olarak görmeye başlıyor). Ya da güvensizlik, paranoya, korku, kaygı ve içe kapanmanın pençesine düşüyor.
İçimizdeki çürük elmaların bize yaşattığı travmatik deneyimler, bu sendromu uzun süreli ruh sağlığı sorunlarına çevirmeye başladı. Cezalar yetersiz, caydırıcı değil hatta teşvik edici. O nedenle şiddeti tekrar tekrar yaşıyor, aynı hileye tekrar tekrar tanık oluyoruz.
Tarım Bakanlığı hileli gıdalar listesini kıyamete kadar yayınlayacak gibi duruyor. Başıboş sokak köpekleri can almaya veya yaralamaya, başıboş sokak serserileri cinayet işlemeye ya da sokakları güvensiz hale getirmeye, kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar hız kesmemeye, trafik magandaları pişkinliklerine; torbacılar, hırsızlar, zorbalar mesailerine artarak devam edecek gibi görünüyor. En son Denizli örneğinde gördüğümüz üzere, sevgili terörüne maruz kalan ÇOCUK ve kadınlar da (bu konuyu ayrıca ele alacağım). Gündüz kuşağı programlarında izlenen toplum foseptiği de.
Acımasız dünya sendromunun, toplumda yalnızlık ve yabancılaşmayı artırması, komşuluk ilişkilerini zayıflatması, insanların birbirine güvenini sarsması gibi çok üzerinde durulmayan sonuçları da var. Toplumsal travmanın derinleşmesini önlemek adına şiddeti besleyen bu döngü artık ciddi bir müdahaleyi gerektiriyor. Acımasız dünyanın yarattığı korku ve kaygı ortamında yetişen nesillerin geleceğinin risk altında olduğunu söylemek abartı sayılmamalı.
Bir de suçların ekonomik ve sosyal maliyeti var: Sağlık harcamaları, güvenlik önlemleri, psikolojik travmalar... Caydırıcılık, bu maliyetleri uzun vadede azaltmaya yardımcı olabilir. Yalnızca cezaları ağırlaştırmak yeterli değil, bu cezaların hızlı ve adil bir biçimde uygulanması da sağlanmalı. Yargı süreçlerinin etkinliği artırılmalı ve ceza sistemi toplumun adalet duygusunu onaracak biçimde yeniden yapılandırılmalı.
Nefret suçları,
Sözel şiddet (aşağılamak, küçük düşürmek, küfretmek, tehdit etmek, alay, bunları içeren sokak röportajları)
Yalan veya yanlış bilgiyi alenen yayma,
Ayrımcılık,
Kültürel ırkçılık
Kapsamına giren vakaların; yargılama, aynı zamanda olayın türüne göre uzlaşma konusu olmaktan çıkartılıp trafik cezaları gibi fakat ağır idari para cezasına veya hakaret suçunun belirli görünümleri gibi ön ödemeli şekilde, yine ağırlaştırılmış para cezasına (brüt asgari ücretin 3 katı örneğin) dönüştürülmesi denenemez mi?
Aynı şekilde:
Gündüz kuşağı pornografisi,
Siberzorbalık,
Protesto hakkının kullanımından doğan şiddet,
Başıboş sokak köpeklerinin saldırıları gibi durumlarda (bunlara göz yuman belediyelere) ağırlaştırılmış para cezaları uygulanamaz mı?
Ancak bu tür bir yaklaşımla hem tutuklama tedbiriyle ilgili manipülatif tartışmaları büyük oranda önleyebilir, hem caydırıcılıkla ilgili yeni bir sayfa açabilir hem de toplumdaki şiddet ve acımasız dünya sendromunun yarattığı travmaları aşabilir ve daha umut dolu bir gelecek inşa edebiliriz.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar15