Nefret suçu ifade özgürlüğü ile maskelenemez
- GİRİŞ09.05.2025 08:25
- GÜNCELLEME09.05.2025 08:25
İslamofobi ya da İslâm karşıtlığı, Batı ve Batı dışı toplumlardan çok Müslüman toplumların sorunu haline geldi. Türkiye'de ise narsizm ve histeri ile içi çe geçmiş durumda.
- Sıkı ayakkabı gibi toplumu arkadan vuran gazetecilerden,
- +18 yazarlarından,
- Çağdaş kadın sömürüsü derneklerinden,
- Şehvet topluluklarından,
- Ateistliği yalnızca İslâm düşmanlığından ibaret olanlardan,
- Tek tanrıyı öldürüp kırk tanrı ikame edenlerden,
- Klozet için iktidar devirmeye kalkan gazetecilik geleneğinden gelenlerden,
- Bilimi ve gazeteciliği gittiği yolun veya ideolojisinin kölesi haline getirmiş özgürlük tüccarlarından,
- Gazeteciliği, (kolay yoldan zenginleşmek isteyen iş insanlarının) medya patronu olma uyanıklığına yem eden profesyonel-kiralık medya elitlerinden,
- Simit satarak, önünde tezgâh açtığı plazayı satın alacak duruma gelen ticaret dehalarından söz ediyoruz.
Kendilerini neden Cuma Hutbesinin muhatabı görüyorlar anlamak mümkün değil. Hutbenin nerede okunduğu, neden okunduğu, kime okunduğu belli.
Öncelikle İslam, hutbeyi yazanların, okuyanların, dinleyenlerin değil, Allah'ın dinidir. Peygamber de aynı şekilde Allah'ın Peygamberidir. Peygamber'in Allah'ın kelamı ve kendi sünneti dışında da hiçbir mirası bulunmamaktadır. Ölçü de yalnızca bunlardır. Bunların dışında ölçü aramak ya cehaletin ya da (şarlatanları, cambazları, soytarıları ve karanlık din tüccarlarını da içerecek şekilde) insana özgü hataları İslam'a özgü hatalar gibi sunma kurnazlığının göstergesidir. Söz konusu hutbe Diyanet'in görüşünü değil, Allah'ın emirlerini iletmektedir. Kaçak güreşmenin bir faydası bulunmamaktadır.
Örneğin aşağıdakiler Allah'ın sözüdür, Diyanet'in veya bir başkasının değildir:
- "Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkin, yolca da pek fena bulunuyor",
- "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.",
- "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz."
Aşağıdaki de Allah'ın sözüdür:
"Hayır! Şüphesiz bunlar (ayetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır."
Diyanet'in görevi bu sözleri nakletmek, hatırlatmaktır. Görüldüğü üzere kimse bu ayetlerin muhatabı olmak zorunda değildir. Asıl dayatma, görünümlerinden veya tercihlerinden dolayı (imkân bulunduğunda kamu gücünü ilkel zorbalığa aracı kılıp) insanlara saldırmaktır. Yakın tarihimiz maalesef bunun sayısız örneği ile doludur.
Ayrıca Diyanet'in bu hutbeyi güncellemesi gerekir. Zira sorun dört duvar arasındaki "Başbaşalıktan" daha ilerde görünmektedir. Sokakta, parkta, toplu taşımada, halka açık diğer mekânlarda, internet ortamlarında / sosyal medyada ilişkisel canlı yayınlar yoluyla, kartopu büyümeye devam etmektedir. Özgürlük namına, başka herkesin özgürlüğünü yok sayarak, hakkını çiğneyerek, hürriyet namına yaşam tarzı despotluğu yaparak.
Bir de vergi meselesi var. Bizim vergilerimizle diye başlayan cümleler. Vergiyi kim veriyor, kimin vergisi kime gidiyor? Kim kimin vergisiyle kime saldırıyor? Kim kimin vergisini hortumluyor? Bunlar bu yazının kapsamı dışında. Yalnızca şunu ifade edelim: Bu ülke insanının, yıllarca hazinenin yağmalanmasında en ön safta yer alanlardan veya buna zemin hazırlayanlardan alacağı bir vergi nasihati bulunmamaktadır. Kendilerine 100 yıl öncesinden bir sufle de biz verelim: "Biz laik bir ülke değil miyiz, neden din hizmetleri, Cami ve Mescitler için bütçeden para ayırıyoruz? "
Kadın ve eşitlik karşıtlığı eleştirisi ise tam olarak "cambaza bak" deyimini hatırlatmakta. "İslâm'ın kadın karşıtlığı" illüzyonunu yaratmak için çakma ateist hesapların da yardımıyla adeta bir endüstri gibi çalışılıyor. Fakat bu arada porno, reklam ve halkla ilişkiler, medya, kozmetik, estetik, istismar/taciz, fiziksel ve dijital pazarlama/cinsel sömürü, sevgili terörü ve sokak köpekleri endüstrilerinin - eylemlerinin pençesindeki kadınlık (ve de çocukluk) gözden kaçırılıyor.
İletişim, halkla ilişkiler ve imaj yoluyla gelen sahtekârlığın ve yalanın egemenlik kurduğu en yüksek alçalmışlık çağında yaşıyoruz.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar25