Terörsüz ve oyun kurucu Türkiye’ye doğru!..
- GİRİŞ15.05.2025 08:58
- GÜNCELLEME15.05.2025 08:58
Hafta başında, bana göre “yüz yılın hadisesi” gerçekleşti.
Yaklaşık yarım asırdır bu milletin Türküyle Kürdiyle, aynı kaderi paylaşan tüm unsurlarıyla adeta kanını emen bir örgüt, resmen ve alenen varlığını sonlandırarak silah bıraktığını tüm dünyaya ilan etti.
İşte bu hakikat elbette ki, Türkiye açısından “yüz yılın” hadisesidir.
Bu örgüt, geçen 47 yıl süresinde toplam 62 bin 500 insanımızın kara toprağa düşmesine sebep oldu.
Geride yetim çocuklar bırakan civanmertlerden tutun da, meseleyle uzaktan yakından ilgisi olmayan masum sivillere varıncaya kadar hepsi bu memleketin evladı olan insanlar yitip gitti.
Devletin bu süre içerisinde terörle mücadeleye harcadığı rakam ise akıllara ziyan bir meblağı baliğ…
Farklı rakamlar telaffuz ediliyor ama kabataslak 4 trilyon doların buharlaştığını söyleyebiliriz, bu, kardeşin kardeşi yok ettiği hengâmede…
Rakamlara tekrar döneceğim ama gerçekleşen hadisenin ne denli önemli ve kıymetli olduğunu izah sadedinde bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Dünyanın her yerinde bu ve benzeri örgütler, özellikle de çok bilinen istihbarat teşkilatlarının bir şekilde kontrolüne girer…
Çok ciddi miktarda para harcar emperyalist güçler, bu örgütleri sevk ve idare edebilmek için…
PKK da onlar için gözde örgütlerden biriydi ve Türkiye’nin asla başını kaldırmaması ve tam bağımsızlığa ulaşmaması için kullanılan bir aparattı.
Yani anlayacağınız PKK hiçbir zaman “kendisi” olmayı başaramadı ve mütemadiyen bu menhus yapıların kullandığı bir tetikçi olarak var oldu.
Yıl 1993 idi…
O zamanın cumhurbaşkanı Özal, bu meselenin çözümüne dair ciddi bir risk ve inisiyatif aldı.
Sen misin beynelmilel güçlerin tekerine çomak sokma planı yapan?!.
Ardı ardına dehşetengiz hadiseler zinciri yaşanmaya başlandı…
İlk işaret fişeği, PKK’nın “derin güçlerin aparatı” olduğunu iddia eden ve bu hususta ciddi bir dosya hazırladığı bilinen gazeteci Uğur Mumcu’nun suikasta kurban gidişi oldu.
Emperyalist güçler, bu suikastta MOSSAD’ı kullanmışlardı fakat içerideki işbirlikçi hainlerin ve ahlaksızların da köpürtmesiyle suçlu olarak Müslümanları göstermeyi başardılar.
Öyle ki, Mumcu’nun cenazesinde o güne kadar hiç dile getirilmemiş bir şekilde (haşa ve kella) “Kahrolsun şeriat!” sövgüleri yükseldi…
Bundan tam 13 gün sonra, yine Kürt meselesiyle ilgili ciddi çalışmaları olan ve Özal’ın tabir caiz ise beyin takımından addedilen Adnan Kahveci bir trafik kazasında öldü.
Filmlerde bile olmayacak bir saçmalıkla sözde kaza geçirmişti merhum Kahveci…
Bundan 4 gün sonra ise, PKK’yı Amerika’nın kullandığını, o sıralar Irak’taki gelişmeler nedeniyle Türkiye’de konuşlanan ‘Çekiç Gücün’ örgüte lojistik destek sağladığını ve bunu da İncirlik Üssünden yönettiğini iddia eden ve yine o günün şartlarında askerler içerisindeki en sağduyulu komutan olarak bilinen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, düşen uçağı nedeniyle hayatını kaybediyordu.
Aslında hiç kimse bunun gerçek olduğuna inanmamıştı ama resmi söylem böyleydi ve Bitlis Paşa da kurbanlar kervanına katılmıştı.
Bu hadiseden 2 ay sonra Apo, süresiz ve tek taraflı “ateşkes” ilan etti.
Ne mi oldu?
Sıkı durun!
Hemen ertesi gün, cumhurbaşkanı Özal, kalp krizi geçirerek öldü.
Yine kör parmağım gözüne bir olay yaşanmıştı ve o günün şartlarında bunu sorgulamaya hiç kimse cesaret edemiyordu.
Sonrasında ülke tam bir kaos içerisine sürüklenmişti.
PKK içerisindeki Amerikan/İsrail ajanları 25 Nisan’da Bingöl-Elazığ yolunda tezkeresinin alıp memleketine gitmekte olan 33 askeri, otobüslerini durdurarak şehit etti.
Yine hiç kimse, “yahu devlet kendi askerini nasıl koruyamadı” diye sormaya cesaret edememişti ne yazık ki…
Çünkü hainler ve işbirlikçiler asla çözüm istemiyorlardı ve bunu dile getiren kim olursa olsun yok etmeye kararlıydılar.
Dediğimiz gibi Türkiye’yi bir daha böyle bir karar noktasında görmek istemeyen güçler, kana ve teröre doymuyorlardı.
2 Temmuz’da Sivas’taki Madımak oteli yakıldı ve dumandan boğularak 33 kişi öldü.
Dikkat buyurun rakam yine 33
Bundan 3 gün sonra PKK Erzincan’ın mütedeyyin insanlarıyla bilinen Başbağlar köyünü bastı ve toplamda 33 kişiyi katletti.
Evet, yine 33
Bunların hepsi, simgesel mesajlardı kuşkusuz.
1993’te başka birçok hadise daha yaşandı ve birçok masum daha toprağa düştü.
Tüm bunların nedeni, Türkiye’nin terör belasından kurtulma yönünde ortaya koyduğu irade idi.
Bunlar, gençlerin hatırlayamayacağı hadiselerdi ama sanırım 2012’nin son günlerinde başlayan ve 2015’e kadar devam eden “çözüm sürecini” herkes hatırlıyordur.
Erdoğan, Özal’dan da büyük bir risk ve inisiyatif alarak bu sorunu kökünden halletmeyi denedi.
Üstelik bu kez bölücü örgüt lideri bütünüyle bu işin içerisindeydi.
Ne oldu peki?
Ne olacak, Erdoğan’ın ve Türkiye’nin başına kıyameti kopardılar!
Gezi ile başlayan ve 17/25 Aralık yargı destekli darbe girişimi ile devam eden, ardından 6-8 Ekim kalkışması ile zıvanadan çıkan ve en nihayet 15 Temmuz’la doruk noktasına varan, Türkiye’yi yerle bir etme operasyonuna maruz kaldık hep birlikte…
Şimdi bu olayı neden “yüz yılın hadisesi” olarak nitelendirdiğim, sanırım daha iyi anlaşılıyor.
Dikkat buyurun, önceki teşebbüslerde Türkiye çok büyük bedeller ödemişti fakat bu hadisede
Devlet, herhangi bir “taviz” deklare etmeden terör örgütünün bizzat liderine kayıtsız şartsız fesih çağrısı yaptırdı.
Bu yönüyle inanılmaz derece önemli, büyük ve kıymetli bir hadisedir son yaşanan silah bıraktırma meselesi…
Bakmayın siz, gâvur aparatı ahmaklar topluluğuna…
Kıskançlıktan ve kinlerinden geberdikleri için pislik atıp duruyorlar…
Onlara dair müstakil bir yazı yazarız inşallah ama yazının başında dikkatinizi çektiğim rakamlara dair bir değerlendirme yapmadan da yazıyı bitirmek istemiyorum doğrusu…
Başta dedik, telaffuz edilen rakam 4 trilyon dolar diye…
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Örnekleyerek açıklamaya çalışalım dilerseniz…
Bugün, Türkiye’de deprem riskine muhatap yapı stoku, toplam binaların yüzde 40’ına baliğ…
Bunların tamamını yeniden yapmanın bedeli ise yaklaşık 600 milyar dolar.
Türkiye’nin 2024 sonu itibariyle net dış borcu, 261 milyar dolar…
Şimdi, toplayın bu hayati derecedeki önemli iki rakamı…
Henüz terör nedeniyle buharlaşan rakamın 4’te biri bile değil…
Gerisini siz hesaplayan…
Kalan rakamla, Türkiye doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm ülke sathında hızlı tren ağlarıyla sarılacak, hepimizin gözbebeği ‘savunma sanayi” şimdikinden en az 20 kat daha büyük bir noktaya ulaşmış olacaktı…
Tüm bunlara, haylinizde canlandırabileceğiniz diğer süper güç olma unsurlarını da siz ekleyin lütfen…
Bütün dünyanın kabul etmek zorunda kaldığı bugünkü ‘oyun kurucu’ Türkiye profili, öyle bir durumda nasıl bir portre çizerdi, düşünebiliyor musunuz?..
Bugün bile dünya liderlerini bir araya toplama ve uluslararası sorunları çözme yeteneği olan bu Türkiye, işte hayalini bile kuramayacağımız bir Türkiye’ye doğru ilerlerken ayağına bent edilmiş bir belayı, Allah’ın izniyle kazasız belasız bertaraf ediyor.
Bu hadise çok önemli bir eşikti.
1 hafta öncesine göre çok daha cılız sayılabilecek riskler hâlâ var ama inanılmaz ölçekteki bir badire atlatılmıştır.
Bu nedenle, gerçekleşen şeyin ne denli büyük bir hadise olduğunu tarih kitapları tüm ayrıntılarıyla yazacaktır eminim.
Dâhili ve harici bedhahlar ağızlarından köpükler saçarak boşuna saldırmıyorlar yani…
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar29