İsrail Terör Örgütü ve Türkiyemiz!
- GİRİŞ24.06.2025 08:59
- GÜNCELLEME24.06.2025 09:37
Şu cümleye dikkat lütfen:
“Irak, Suriye ve İran’dan sonra hangi ülkenin gündemde olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktur!”
Yani, ne demiş oluyor burada Sayın Devlet Bahçeli?
Demiş oluyor ki…
Irak, Suriye ve İran’dan sonra vurmayı plânladıkları ülke, evet, Türkiye!
Sayın Bahçeli’nin açıklamasında, bu iddiayı güçlendiren başka yerler de var.
Mesela, şu cümle:
“Durum çok ciddidir ve hedef ülkeler katalogunu doğru okumak ve doğru yorumlamak, buna muvafık pozisyon almak mecburiyeti bağımsızlık ve beka meselesidir.”
*
Tekrar edelim:
İsrail Terör Örgütü’nün ve onun emrinde hareket eden Büyük Şeytan ABD’nin; Siyonist-Haçlı (Evanjelist) İttifakı’nın “vurmayı” plânladığı ülke…
Evet…
Türkiye.
“Devlet Aklı” böyle diyor.
Sayın Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” sürecini o herkesi şaşırtan çıkışıyla başlattığında, “Gazze düşerse Ankara da sıkıntıya girer!” söylemi gündemdeydi.
Milli Güvenlik Kurulu’ndan yansıyanlar Devletimizin bu tehlikeyi net bir şekilde gördüğünü gösteriyordu.
Sayın Cumhurbaşkanı, Siyonistlerin Arz-ı Mev’ud “hayaline” göndermelerle, tehdidin büyüklüğünü ortaya koyuyordu.
Bu durumda alınması gereken en önemli tedbir “iç cepheyi tahkim etmek”ti.
Bundan dolayı da, bir yandan Suriye tarafından gelebilecek tehditler ortadan kaldırılıyor yani terör unsurları etkisiz hale getiriliyor, diğer yandan da İsrail’den medet uman PKK Terör Örgütü çevrelerine “çıkış yolu” gösteriliyordu.
Tam da burada, yine Sayın Bahçeli’nin güncel değerlendirmelerine dönecek olursak…
MHP Lideri, “Irak’ı vurmak için kullandıkları bahaneleri şimdi de İran’ı vururken öne sürüyorlar. Bunların hepsi yalan!” diyor mealen.
Evet, bu böyle.
İran’ın ABD’yi İsrail’i tehdit ettiği filan yok…
Saddam tehdidi ne kadar gerçekse, bu da o kadar gerçek!
Peki, “nükleer tehdit” meselesi bahane olduğuna göre, ne yapmak istiyor Terör Örgütü İsrail?
Esas hedefi ne?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın İslam İşbirliği Toplantısı’nda kullandığı bir cümle ortaya koyuyor o esas hedefi:
“Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi önemle vurguluyoruz.”
Devletimizin iradesi açık…
Osmanlı Coğrafyası’nı paramparça eden Siyonist-Haçlı (Evanjelist) İttifakı’nın bölge ülkelerini daha da bölük pörçük etmesine izin vermeyeceğiz!
Her Devlet’in bir kapasitesi var elbette.
Türkiye, Irak’ın parçalanmaması için elinden geleni yaptı; bunu “beka meselesi” olarak gördüğü için yaptı ama bölünmeye engel olamadı.
Şimdi de, Suriye’nin ve İran’ın paramparça edilmesini engellemek için yoğun çaba sarf ediyor.
Bunu yapabilecek mi?
İnşaAllah gücümüz yeter, etrafımızdaki parçalanmanın daha da artmasını engellemeye.
Sayın Cumhurbaşkanı, İslam İşbirliği Teşkilâtı’ adlı “kınama organı”nın toplantısında, “vahdet” yani “birlik ve beraberlik” mesajları da verdi ama…
Oralarda böyle bir havanın olmadığını hepimiz biliyoruz.
Allah korusun, İsrail-ABD Terör İttifakı bize “doğrudan”, yani silahlarıyla saldıracak olsa, ufak tefek kınama mesajlarından ötesine geçmezler.
Bunu da çok iyi biliyoruz.
Tehditler çok büyük.
Merhum Abdülhamit Han’ı deviren, Siyonistlerle işbirliği yaparak Osmanlı’yı yıkan “içimize yerleştirilmiş” güçler de iyice heyecanlanmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de bölme, parçalama ve tarih sahnesinden silme çabalarına hız vermiş durumdalar.
İçimize yerleştirilmiş etki ajanları, en yakınlarımıza kadar sızdırılmış ihanet odakları memleketin her değerini, her kurumunu yıpratmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Devletimiz bu “ihanet odaklarına” karşı tedbir aldığında, hukukun gereğini yaptığında ise karşımıza tam da Merhum Abdülhamit Han’ı “yıpratmak için” kullanılan söylemler çıkıyor.
İşin daha da sıkıntılı tarafı, uzun yılların etkisiyle oluşan “metal yorgunluğu”ndan dolayı, algı operasyonlarını etkisiz hale getirecek performans ortaya konulamıyor.
*
Gün, bir yerlerden bir şeyler bekleme günü değil.
Hepimizin üzerine düşen büyük sorumluluklar var.
İsrail Terör Örgütü’nün sözde Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’yi ve Sayın Erdoğan’ı hedef alırken, “Suriye ve Kıbrıs” üzerinden mesajlar verdiğini gözden kaçırmamışsınızdır mutlaka.
“Sıra size de geliyor!” imalı mesajlarını.
Gelecekleri varsa görecekleri de vardır, elbette.
Vardır ama bu işler boşluk bırakmaya da gelmez!
KIBRIS’A BİN DİKKAT!
Devletimizin “Suriye Meselesi”ne “tam saha pres” uygulayarak hâkim olduğunu görünce mutlu oluyorum.
Kıbrıs Meselesi’nin de büyük ihmallere uğradığını görünce de, doğrusu çok endişeleniyorum.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail Terör Örgütü (İTÖ) ile ilişkilerini çok geliştirdi.
İTÖ’nün (ABD’nin) , Kıbrıs’taki üslerine yerleştirdiği silahların namluları Anadolu’ya dönük.
Ege’deki “zamanında Yunan’a verilmiş adalar” ve Batı Trakya aşırı silahlandırıldı, onların namluları da öyle, bize dönük.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İTÖ desteğinden dolayı o kadar şımarmış durumda ki Savunma Bakanları Vasilis Palmas’ın ağzından “Yunanlılar kardeşimiz olabilir ama İsrailliler üç dakika içinde Kıbrıs’a gelebilirler!” cümlesi çıkabiliyor.
Türkiye’nin batısından, kuzey batısından, güneyinden yükselen tehditler bu kadar büyükken, biz ne yaptık?
İsrail Terör Örgütü şahıslarının ve firmalarının KKTC’de büyük çaplı arazi ve mülk alımlarına uzun yıllar boyunca adeta seyirci kaldık.
Son zamanlarda bu işlere yasal sınırlamalar getirilmesini sağladık ama Ada’dan gelen haberler, Siyonistlerin hileli yollardan ilerleyerek stratejilerine devam ettiklerini gösteriyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,. Türkiye gündemine daha çok kumarhaneleri, çılgın yılbaşı eğlenceleri, âlemleriyle geldi genellikle.
Kıbrıs gençliği ile Türkiye arasındaki manevi bağları kopartmak isteyen çevrelere karşı etkili “kültürel hamlelerimiz” olmadı.
Sağlam, istikrarlı politikalarımız olmadı.
Biz, kısıtlı imkânlarımızla oralara gidip gidip bir şeyler toparlamaya ve medyamızı harekete geçirmeye çalıştık ama…
Bizim medyamız da, sivil toplum örgütlerimiz de “küçük hesaplarla” çok fazla oyalandı, bu işlere fazla da kafa takmadı!
Şimdi…
Her yönden büyük tehditlerle karşı karşıyayız.
Doğu Akdeniz’deki muazzam enerji zenginliğinden “uzak” tutarak, ekonomik açıdan rekabet edemez hale düşürmeye çalışıyorlar bizi.
Her taraftan sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Bu kirli ittifak, günün birinde KKTC’yi (ve hatta Hatay’ı) doğrudan hedef alabilir.
*
Allah’ın izniyle kimseden korkumuz yok.
Tedbir de kaderden.
*
Bugüne kadar boşluk bıraktığımız her alanı doldurmak mecburiyetindeyiz.
Gönül, bu yazıda eğitim, kültür, aile alanlarında bıraktığımız büyük boşluklara da dikkat çekmek istiyor ama…
Daha fazla uzatmak olmaz.
Benim kıymetli okuyucum, yorumlarıyla katkıda bulunacak ve eksikliklerimi tamamlayacaktır.
Serdar Arseven / Haber7
Yorumlar40