İsrail nasıl kurtuldu?
- GİRİŞ02.07.2025 09:09
- GÜNCELLEME02.07.2025 18:49
Tel Aviv’den yayına bağlanan BBC muhabiri şöyle konuşuyor:
“Tel Aviv'in merkezinde her şey yıkılmış durumda. Yıkım o kadar büyük ki vurulan askeri bölgelere yakın yerlerden bile haber veremiyoruz. İsrailli uzmanlar İran'la savaşın çok maliyetli olduğuna ve bütün bu yaşananlara değmediğine inanıyor.”
Eski CIA analisti, Larry Johnson’ın sözleri ise daha ilginç.
Uzun yıllar ABD istihbarat birimleri için analizler yapmış olan Johnson, katıldığı bir yayında “İsrail'in KESİN VE TAM YENİGİLSİNE sadece bir iki hafta kalmıştı” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“İsrail'in iki limanı var, İran ikisini de kapatmıştı, bu yüzden deniz trafiği yoktu.”
“İran ayrıca her iki petrol rafinerisini de yok etmiş — Hayfa ve Aşdot'ta — veya yakıt üretme yeteneklerini bozmuştu.”
“Üstüne İran, İsrail'in tek uluslararası havalimanını da kapatmıştı.”
“İsrail’in istihbarat kuruluşları ve Weismann Enstitüsü gibi kritik birimleri de vurulmuştu.”
Şimdi daha iyi anlıyoruz ki İran İsrail’e zannedilenden ve açıklanandan çok daha fazla zarar vermiş. Savaş birkaç hafta daha devam etseymiş İsrail’in kesin mağlubiyeti ile sonuçlanabilirmiş.
Peki İsrail’in kesin mağlubiyeti ne anlama gelirdi biliyor musunuz? Soykırımcı rejim hem Lübnan ve Suriye’deki saldırılarını hem de Gazze’deki soykırımı durdurmak zorunda kalırdı.
Öyle ise gelelim asıl kritik soruya: İran neden sonuna kadar devam etmedi?
Öyle ya, hem can düşmanı İsrail’e diz çöktürme hem de soykırımı durdurarak tarihe geçme fırsatı ayağına kadar gelmişti. Ne oldu da İran, bu fırsatı geri tepti?
İki ihtimal söz konusu…
Birincisi, İran da çok ciddi zarar almıştı ve ABD ile karşı karşıya gelmekten çekindi. Zaten izolasyon altında bir ülke. Ekonomisi ve sosyal yapısı kırılgan, üstüne bir de tahrip edilmiş alt yapı sorunlarını, uranyumunu tamamen kaybetme riskini göze alamadı.
İkinci ihtimal, İran’ın İsrail’i yok olma noktasına getirerek işlevsel bir siyasi nesneyi kaybetmemek istememesidir. İran’ın var olabilmesi için İsrail’e ihtiyaç duyduğunu söyleyenler az değil. Ben ise bu konuda temkinli davranmaktan yanayım. Evet, İsrail düşmanlığı İran’daki yönetimin önemli ideolojik yakıtlarından biridir ama neden İsrail’i yok ederek “şanına şan katma” fırsatını kaçırsın ki? İsrail ağır darbe alır veya yok olursa İran’daki mollalar yeni düşman bulmakta mı zorlanacaklar?
Dolayısı ile ABD’nin devreye girerek İsrail’i kurtardığı tezi daha geçerli gibi duruyor. Kıssadan hisse: ABD’de başkan kim olursa olsun İsrail dostluğu -veya uşaklığı- payidar kalıyor.
KÜFÜR SANAT OLABİLİR Mİ?
Adını anmaya değmez dergide çıkan karikatür hepimizi incitti. Kutsalları olan, kutsallara saygı duyan ve kendi kutsallarına da saygı bekleyen bir toplumuz. Şayet değerlerimize bu kadar rahat hakaret edilebilecekse Kurtuluş Savaşını niye yaptık, bunca bedeli neden ödedik? Değerler bir milletin namusudur. Onlara dokunmaya yeltenirseniz ciddi tepkiler ile karşılaşırsınız, şaşırmamanız gerekir.
Böylesi küfürbazların en çok arkasında sığındıkları kavram sanat ve sanat özgürlüğü….
İki önemli isim iki önemli açıklama yaptı…
Biri, karikatürün ve mizahın duayeni, karikatürcülerin ustası Hasan Kaçan, namı diğer Heten Keten… Diğeri ise aynı zamanda bir “sanat tarihi doktoru” olan meslektaşımız Murat Özer.
Hasan Kaçan sanatçının özgürlüğü bahsinde şöyle diyor:
“Toplumların kutsalları, yüzlerce yıllık ortak bilinçle oluşur. Bunlara saldırmak, sadece bireysel inançlara değil, kolektif hafızaya saldırmaktır. Oysa sanatın asli görevi; yol göstermek, düşündürmek, barıştırmak ve kalıcı güzellikler üretmektir. Kırmak, aşağılamak, yaralamak değil.
Bir karikatür, bir tablo ya da bir sahne… Bunlar eğer toplumsal huzuru ve birlik duygusunu tehdit edecekse, buna sanat değil, ajitatif manipülasyon demek daha doğrudur.
Sanat ürünü üreten haddi aşan bir çalışmasını 'muhaliflik' kavramıyla savunabilir. (Burada ürün tanımını kasten yazdım. Çünkü haftalık bir dergiye çizim üretmek sanatçı kabiliyetiyle oluşturulan bir üründür. sanat eseri değil.)
Muhaliflik zırhına saklanmak provokasyonu hak haline getiremez.”
Kaçan’ın şu sözleri ise adeta bir sanat mottosu gibi:
“Sanatçının özgürlüğü, toplumun vicdanıyla çatıştığında, özgürlük yerini kibire bırakır. Gerçek sanat, kırarak değil, onararak büyür. Gerçek sanatçı, kutsal olanı anlamaya çalışır, onu küçümsemez.”
Murat Özer’e gelelim… Dedim ya sanat konusunda doktorası olan ilim sahibi biri…
“Sanat eserleri ajitasyon yapmayı, insanları tahrik etmeyi de tercih edebilirler bu mümkündür. Ama hiçbir sanat eseri yoktur ki iç savaş çıkarmayı amaçlayan bir istihbarat faaliyeti olsun. Sanat yapıtları böyle bir amaç güdemez.”
Demek ki bir.. Sanat söz konusu olduğunda aşırı derece politize olmuş zibidilerden ziyade bu işin uzmanlarına kulak vermek gerekir.
İki… Önümüze sunulan bu iğrençlikler sanat falan değil, başka bir “şeydir”.
Gaffar Yakınca / Haber7
Yorumlar69