Suriye’de Ankara’yı ‘taca çıkarma’ girişimi nasıl engellendi?
- GİRİŞ13.08.2025 09:06
- GÜNCELLEME13.08.2025 09:06
Suriye’nin güneyinde Dürzi toplulukların yoğun yaşadığı Süveyda bölgesinde 3 hafta önce yaşanan kanlı olaylar sonrası, ülkenin bütünlüğe sahip bir yapı içinde geleceği yürüyüp yürüyemeyeceğine dair kuşku bulutları gökyüzünü kapladı.
Gelinen noktada şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız:
Parçalanmış ve zayıf bir Suriye hedefine sahip olan İsrail, bu amaç doğrultusunda Suriye Dürzilerini ‘vekil’ unsur haline getirme çabalarında mevzi kazandı.
Gelen son haberler, Süveyda olayları sırasında daha sakin kalmayı başarabilen El Hicri dışındaki diğer grupların da, Şam yönetimine muhalif bir çizgiye savrulduklarına işaret ediyor.
Örneğin o kanlı olaylar sırasında Suriye hükümetiyle karşı karşıya gelmekten uzak duran Dürzi liderlerden Hamud el Hanavi, Ahmet Şara Yönetimini ‘hain’ olarak nitelendiren bir mesaj yayınladı.
Aynı şekilde bir diğer Dürzi lider Yusuf Cerbu da Şara yönetimine suçlamalar yönelterek İsrail’in arzu ettiği bir yerde konumlandı.
HASEKE TOPLANTISI… ALARM ZİLLERİNİN ÇALMASI…
Tam da böyle bir ortamda Suriye’nin Kuzeydoğusu’nda SDG’nin evsahipliğinde bir “Ortak Tutum Konferansı” düzenlendi.
Konferansa katılan aktörlere, sergilenen tutuma bakıldığında, Şam’daki yönetimle birlikte, Türkiye’nin Suriye’deki ‘aktörlük’ rolüne darbe vurmayı, yahut zayıflatmayı amaçlayan bir niyet olduğu rahatlıkla anlaşılabiliyordu.
Artı, SDG’nin 10 Mart’da Şam’da yapılan anlaşma ile taahhüt altına girdiği ‘entegrasyon/bütünleşme’ anlaşmasından uzaklaştığına dair net bir fotoğrafı da yansıtıyordu Haseke’deki toplantı.
Suriye’de ‘İsrail aklına’ hizmet eden bu zemin kaybına Ankara hemen refleks gösterdi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, beraberinde epey bir süredir Suriye dosyasını birlikte yönettiği Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’la soluğu Şam’da aldı.
Bu ziyaretin sonuçlarını, Şam’da Ahmet Şara ve heyetiyle yapılan görüşmelerden hemen sonra görmeye başladık.
Ne oldu?
Şu oldu:
Suriye geçici hükümeti, Paris'te ABD ve Fransa arabuluculuğunda yapılacak toplantılara katılmama kararı aldı.
Eş zamanlı olarak bu kararın Ankara’nın telkinleriyle alındığı yönünde haberler çıktı.
TÜRKİYE’Yİ ISKARTAYA ÇIKARMA GİRİŞİMİ BOŞA ÇIKARILDI.
Ankara ve Şam açısından Paris konferansı ile alakalı duyulan derin kuşkuların bir yansıması olarak da bakılabilir, hatta bakılmalı bu son gelişmelere.
ABD Başkanı Trump 8 Aralık sonrası Suriye’nin anahtarının artık Türkiye’de olduğunu duyurmuştu ya hani, bu son gelişmeleri o anahtarı Türkiye’nin elinden almaya dönük girişimler olarak da okumak mümkün.
Türkiye evet, tek başına oyun kurmakta zorlanıyor çok aktörlü/çok faktörlü Suriye sahasında, ancak Türkiye’nin onayının olmadığı bir oyun planının amacına ulaşmasını engelleyebilecek güçlü enstrümanlara sahip olduğunu da böyle zamanlarda gösterebiliyor.
Bu son gelişmelere biraz da böyle bakmak gerek.
DAVUT KORİDORU DEYİP GEÇMEYELİM… CİDDİ BİR TEHDİT VAR ORADA…
Birkaç ay önce üst düzey bir güvenlik kaynağı ile yaptığımız görüşmede, “Şu Davut Koridoru meselesini komplo teorisi olarak görmeyin, ciddi bir mesele o” biçiminde sözler işitmiştim.
Davut Koridoru’nun teolojik yönüne internetten bakabilirsiniz, ben güncel jeopolitik yönüne değineyim.
İsrail’in güdümüne girdikleri anlaşılan Suriye’nin güneyindeki Dürzi bölgesi ile, Kuzeydoğusunda yaşayan Kürtler arasında köprü kurup hükümranlık tesis etmeye dönük bir hedef bu.
Dürzilerden sonra Kürtleri de ‘vekil’ unsurlar haline getirmek.
Vekil unsur deyip de geçmeyelim tabi.
Kürtlerin PKK/YPG üzerinden İsrail’in kontrolüne/güdümüne girdiği, İsrail’in telkin ve talimatlarıyla hareket ettiği, İsrail’in bir dediğinin iki edilmediği bir ortamı gözünüzün önünden geçirin.
Kürt kartının İsrail’in eline geçtiği bir ortamda Türkiye’nin kendi bütünlüğünün de ciddi anlamda tehdit altında olduğu bir ortam.
Zaten tam da bu nedenle hayati bir tehdit algılaması var
Ne yapıp edip, bu oyun bozmak gerekiyor.
Türklerle Kürtlerin tarihsel birlikteliğine dönüş perspektifi, Türkiye’nin bölgesel hamiliği, bu zehirin panzehiri anlamına geliyor.
Zaten, bir yıl önce gündeme gelen Terörsüz Türkiye projesi ve zirvelerden gelen ‘iç cepheyi’ güçlendirme çağrıları, Türkiye için böyle bir tehdit algısına binaen gelişmedi mi?
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar22