Türk kültürüne nasıl hizmet edilir?
- GİRİŞ20.08.2025 09:17
- GÜNCELLEME20.08.2025 09:17
Türklerde vakıflar, töre ve yardımlaşma kültürünün merkezidir. İslâm’ın sadakâ-i cariye anlayışıyla birleşmesi sonucu özellikle Osmanlı’da zirveye çıkmış ve bu anlayış medeniyet inşa eden bir kurumsal yapı olarak bugünlere kadar gelmiştir.
İslâm öncesi şölen, toy, yağış gibi geleneklerle başlayan, ardından adak adama, hayır işleri yapma şekline dönüşen vakıfçılık geleneği İslâmiyet’ten sonra ‘sadakâ-i cariye’ anlayışının hâkim olmasıyla birlikte hukukî bir zemine de oturmuş, özellikle Karahanlılar döneminde vakıfçılık çok yaygınlaşmıştı.
Selçuklular döneminde inşa edilen kervansaraylar, medreseler, köprüler, camilerle birlikte devletin yükünü sivilleştirerek önemli bir görev üstlenen vakıflar, Osmanlı’da da eğitim (medrese, kütüphane), sağlık (dârüşşifa, imarethâne), ulaşım (köprü, yol, han, çeşme), sosyal yardımlar (yetim, dul, hasta, köle azadı), hayvan hakları (kuş evleri, hayvan barınakları) ile zirveye ulaşmış ve 600 yıllık bu devreye ‘vakıf medeniyeti’ dönemi denmiştir.
Cumhuriyet’la birlikte, 1924’te, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuş, sosyal devlet anlayışının ortaya çıkmasıyla da vakıfçılık daha çok sivil toplum kuruluşları ve dernekler aracılığıyla hizmet vermeye devam etmiştir.-
Bizim medeniyetimizde vakıf, toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldıran, sosyal adaletin tesis edilmesine katkı sunan, şehirleşme ile birlikte kültür ve sanatın gelişmesinde büyük hizmetleri olan kurumlardır.
Vakfiyeler ise apayrı bir konudur. Bir vakfiye besmele ile başlar, hamdele (elhümdülillah) ve salvele (salât-u selâm) ile devam eder. Vakıf duaları kutsal metin gibidir.
Vakfiye bedduaları ise sıcak civa gibidir; insanın içini yakar: “Bu vakfiyeyi kim bozarsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun!”
***
Birçoğumuzun bildiği bütün bu bilgileri neden paylaştım?
Anlatayım…
Ülkemizin medâr-ı iftihârı sayılabilecek pek çok vakıf ve dernek var. 2021 verilerine göre mülhak, cemaat, esnaf ve yenilerle birlikte toplam vakıf sayısı 6 bin 329 olarak kaynaklara geçmiş. Birlik Vakfı, İlim Yayma Vakfı, Ensar Vakfı, Avrasya Bir Vakfı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Süleymaniye Vakgı, Ayasofya-i Kebir Cami Vakfı, Balıklı Rum Hastanesi Vakfı, Sabancı Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı, Milli Eğitim Vakfı, Enka Vakfı, Mehmetçik Vakfı, TEMA Vakfı, ÇEKÜL Vakfı, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı vs.. Bu vakıfların çoğu, gelenekten tevarüs ettikleri terbiye ile bugünlere kadar gelmiş ve hizmetlerini aksatmadan devam ettirmektedirler. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik daralmaya rağmen burs vermeye, sosyal yardımları aksatmamaya, eğitim hizmetlerini yürütmeye, kültür ve medeniyet perspektifli hizmetlerini sürdürmeye gayret göstermektedirler.
Hepsi kıymetli…
Hepsi muteber…
***
Ancak aralarında biri var ki, özel olarak temas etmeden geçmek olmaz: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı…
İstanbul’da klasik sanatlarımızla ilgili ilk kurumsal kursları düzenleyen ve bu yönüyle Ayasofya’nın hemen arkasında yer alan Caferağa Medresesi’ni bir akademiye dönüştüren Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin efsane hizmetlerinden -bugünlerde maalesef kapılarına kilit vurulan- İSMEK’lere de öncülük etmiş bir kurumdur. Ancak bilenler tarafından kadri-kıymeti bilinen bu vakfın hizmetleri sadece kurslarla sınırlı değildir. Bugün Kültür Bakanlığı ve konusuyla ilgili resmî kurumların bile üstesinden gelemeyeceği yayıncılık faaliyetlerine imza atıyor olması onun kültür hayatımız açısından ne denli kıymetli olduğunun göstergesidir.
1985 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teşvikiyle resmiyet kazanan vakıf, “millî kültürümüzü korumak, geliştirmek, yüceltmek ve tanıtmak; kültür alanında faaliyet gösteren kurumlarla işbirliği yaparak bu mirası gelecek nesillere aktarmak” ana fikriyle çalışmalarını sürdürmektedir.
Yayınevleri, günümüzde ancak en fazla biner adet kültür kitabı basabilmekte. Bu kitapların pek çoğu depolarda beklemekte. Kitap fuarları incik-boncuk ve ayraç-broşür dağıtılan panayır alanlarına dönmüş durumda. İyi okurun olmadığı kültür ortamında iyi kitaba da ulaşmanın zor olduğu, çer-çöp kitaplarla zihinlerin istismar edildiği bir düzlemde, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı dev eserlerin altına girmekte ve yüzünün akıyla da üzerine düşen görevi başarıyla sonuçlandırmaktadır. Hiçbir şey yapmamış var sayılsa bile sadece “Cumhuriyet’in 100. Yılına Armağan Yayın Projesi” ile büyük bir alkışı hak etmektedir.
“Cumhuriyet’in 100. Yılında 100 Türk Büyüğü” (5 cilt), “Türk Devletleri Tarih ve Kültür Atlası” -kendini Türk hisseden herkese önerebileceğim dev bir eser- ile birlikte lise ve dengi okullar için özel olarak hazırlanan “Türk Devletleri Tarih Atlası”, “Türk Sanatları (Mozaik, Keçe, Ebru, Kağıt, Seramik)”, “Türk Halk Hikâyeleri, Manileri, Efsaneleri, Destanları”, Mehmet Kaplan, İdris Küçükömer, Nurettin Topçu, Mirsaid Sultan Galiyev, İbrahim Kafesoğlu, Baymirza Hayıt, Mahtumkulu, Mümtaz Turhan, Yusuf Akçura, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Erol Güngör, Mehmed Emin Resulzade, Mehmet Genç, Mustafa Çokay, Nihad Sami Banarlı gibi büyük isimlerin hayatlarını inceleyen kitaplarla birlikte daha pek çok eser, dijitalleşmenin kurbanı olan kütüphanelerimize eşsiz/emsalsiz bir katkı sunmaktadır.
Vakıf, bu yönüyle aynı kulvarda kulaç attığı diğer sivil toplum kuruluşlarının önüne bir hayli geçmektedir.
***
Vakfın Başkanı Av. Şerafettin Yılmaz, MHP büyük davasının da avukatı. 90’lı yaşlarına yaklaştığı bugünlerde başladığı hizmetlerin akamete uğramaması için genç bir direnç ve inatla çırpınıp duruyor.
Bütün eserler önemli evet ama iki büyük çalışmaya dikkatinizi çekerek yazıyı bitirmek isterim:
1. Türk Devletleri Tarih ve Kültür Atlası (ve dolayısıyla Türk Devletleri Tarih Atlası),
2. Türklerin Mimari Mirası…
İlk eser, Türk milli kimliği ve devlet geleneğinin kavramsal tanımından başlayarak İslâm öncesi Asya’da kurulmuş devlet ve topluluklar, ilk Müslüman Türk devletleri, Selçuklular ve atabeylikler, Anadolu’da kurulan birinci ve ikinci dönem Türk beylikleri, Hindistan’da hüküm süren İslâm devletleri, Osmanlı Devleti, hanlıklar dönemi, günümüzün bağımsız Türk cumhuriyetleri, Türk sanatları, Türk mimarisi, Türklerde bilim ve düşünce, tarihten bugüne Türk dili ve edebiyatı konularını yetkin kalemlerin imzasıyla okurlarına sunuyor. Prof. Dr. Azmi Özcan ile Prof. Dr. Fahameddin Başar ise projenin koordinatörleri.
İkinci eserin henüz kaç kitap olacağı belirlenmemişse de kanaatime göre 50 ciltlik dev bir eser olacak gibi görünüyor. Şerafettin Bey, dünyanın hangi köşesinde olursa olsun, tek bir nokta kadar bilgiye ulaşıldığı takdirde o bölge ve o eserle ilgili maddeler yazıldığının ipuçlarını veriyor ve bütün eserlerin kronolojileri, mimarî özellikleri, yerel kültürdeki ehemmiyetine varıncaya kadar çok titiz bir çalışma yapıldığını söylüyor. Eser, bu sahada yapılmış bir ilk çalışma. Daha önce “Avrupa’da Türk İzleri”, “Balkanlar’da Türk İzleri”, “Irak’ta Türk İzleri” gibi dar/coğrafî sınırlara hapsedilmiş önemli kitaplar çıkmıştı. Bu eserleri kaleme alanların haklarını teslim edelim ancak bu dev külliyat hayranlık uyandırıcı bir cesaretle kütüphanelerimize kazandırılıyor. Projenin başında olan Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu’nu da tebrik etmemiz gerekiyor elbette…
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, -gerçekten- medeniyetimize hizmet eden çok müstesna bir kurum. Başarıları daim olsun. Sancağı yere düşmesin. Hak ettiği değeri görsün ve en azından konuyla ilgili olanlarca fark edilip değerli hizmetleri takdir edilsin…
Özcan Ünlü / Haber7
Yorumlar1