Yaşatma aşkına gönül veren güzel bir adam!

  • GİRİŞ21.08.2025 09:28
  • GÜNCELLEME21.08.2025 11:58

Münevver muallimlerimizden Nurettin Topçu, “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek; sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır.” diyerek aslında yalnızca bir dönemin gençlerine değil, bütün nesillere seslenmişti. Bu hitap, milletimizin irfan damarına bırakılmış bir emanet, her dönemin vicdanlı öncülerine yöneltilmiş bir çağrıdır. Zira her devirde bu emaneti omuzlayacak mümtaz şahsiyetler çıkmış; tarihin ağır yükünü sarsılmaz bir azimle taşımışlardır.

Bu kutlu sözün ruhunu hayatında ete kemiğe büründüren isimlerden biri de hiç şüphesiz Mehmet Sılay’dır. Siyasetten sivil topluma, yazarlıktan hekimliğe kadar farklı alanlarda iz bırakan bu kıymetli münevver, yaşama zevkini bir kenara bırakıp yaşatma aşkına adanmış bir ömrün en canlı timsallerinden biridir.

Sılay, yalnızca bir hekim ya da siyasetçi değil; aynı zamanda gönül dünyası zengin, şahitliklerini ibret vesikası hâline dönüştüren bir kültür ve dava adamıdır. Nurettin Topçu’nun öğrencisi, D. Mehmet Doğan’ın yakın dostu olan Sılay hem yazarlığı hem de seyyahlığıyla da geleceğe güzellikler taşıyan bir kültür elçisidir. 

Çok yönlü bir şahsiyet olduğu için onun portresini yazabilmek kolay değildir. Hangi yönünü yazsanız “Şu yönüne de değinseydiniz keşke” diyen bir okur mutlaka çıkacaktır.
Kimi zaman bir siyasetçi, kimi zaman bir yazar, kimi zaman bir seyyah, kimi zaman da Kızılay’ın şefkatli bir temsilcisi olarak karşımıza çıkmıştır. Ama hangi kimlikte olursa olsun samimiyetinden, safiyetinden, iyi niyetinden, çocuksu heyecanından ödün vermemiştir. 

Geçen gün kendisini Ankara’da ziyaret ettim. Yine coşkulu, yine latif, yine heyecanlıydı. Güzel adamlarla sohbet etmek, yalnızca bilgi dağarcığımızı değil, aynı zamanda gönül dünyamızı da zenginleştirir. Sılay’la sohbetimizde Hacı Bayram’dan Mehmet Doğan’a kadar irfan ordumuzun bütün öncülerini andık.

Onunla yollarımız çeşitli vesilelerle kesişti. Farklı ülkelerde, şehirlerde, edebî meclislerde, kültür kervanlarında, sivil toplum çalışmalarında aynı masalarda buluştuk. Her defasında aynı inceliği, aynı vakar ve zarafeti müşahede ettim. Mehmet Sılay, bulunduğu yeri güzelleştiren, çevresindekilere de değer katan bir insan.

Mehmet Sılay, “Tıp Fakültesi’nden her şey çıkar, arada bir de doktor çıkar!” sözünü doğrulayacak meziyetlere sahiptir. 

Hekimlik mesleğini icra ederken de millet meselelerine duyarsız kalmamıştır. Bir yandan hastalarına şifa dağıtırken bir yandan da milletin hafızasında unutulmaya yüz tutmuş değerleri gün yüzüne çıkarmanın gayretini göstermiştir. 

Tıp ilminde kazandığı birikimini insanı anlamanın kapısı olarak görmüş; hastalarına beden sağlığı kadar ruh sağlıklarını  da korumalarını önermiş herkesin kimliğine ve hafızasına sahip çıkması gerektiğinin altını çizmiştir.

NURETTİN TOPÇU’NUN ETKİSİ

Mehmet Sılay, bereketli insanlarla tanışmak noktasında nasiplilerdendir. Kader onu sayısız güzel adamla karşılaştırmıştır. Hayatında derin iz bırakan bu şahsiyetlerin başında ise düşünce ve ahlak dünyamızın mümtaz isimlerinden Nurettin Topçu yer alır.
Sılay, onunla tanıştığı günü, Çemberlitaş’taki mütevazı ahşap evde yapılan o ilk sohbeti ömrü boyunca unutamayacağı bir anı olarak hatırlar. 

Emin Işık’ın davetiyle katıldığı bu buluşma, yalnızca bir tanışma değil; aynı zamanda fikir, ahlak ve dava çizgisinde yeni bir yolculuğun başlangıcı olmuştur. Daha ilk karşılaşmada Topçu’nun sözlerindeki derinlik, yaşantısındaki samimiyet ve gençlere duyduğu güven, Sılay üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.

Topçu, gençlerle yaptığı sohbetlerde hürriyetin kaynağının tefekkürde saklı olduğunu, düşünmeyen bir toplumun yozlaşmaya mahkûm kalacağını vurgulamıştır. Sılay’ın hafızasında, onun gençliğe hitaben söylediği şu sözler her daim tesirini sürdürmüştür.
 “İslam inancı, İslam ahlakı ve İslam tarihini önceliğe alan uyanışlara ve medeniyet projelerine muhtacız!” Yüksek bir gayesi olan idealist gençler mutlaka millete hizmette hedefe ulaşırlar. Peşlerinden gelen nesillere de güzel örnek olurlar ve Allahın sevgisini kazanırlar!”

Topçu’nun ahlaka, ideallere ve millî şuura dair ortaya koyduğu fikirler, Mehmet Sılay’ın kültürel yolculuğunda önemli bir referans noktası hâline gelmiştir.

Özellikle Topçu’nun “Bu kapıdan giren her arkadaşın bir araştırma konusu alması şarttır. Bir konuda uzmanlaşın. Memleketin bir eksiği, bir derdi uğruna çaba gösterin.’’

Tavsiyesini Mehmet Sılay ve Mehmet Doğan başta olmak üzere hareket okulunun genç talebeleri  yerine getirilmesi gereken bir ödev olarak görmüşlerdir.

Sılay, Hareket çevresi içinde çok sayıda samimi dost edinmiştir. Bu isimlerin neredeyse tamamı farklı alanlarda ülkemize kalıcı hizmetlerde bulunmuştur. 

O yılarda toplumun önünde yürüyen birçok şahsiyetle tanışma da imkânı bulsa da Topçu’ya ayrı bir sevgi ve hürmet beslemiştir.

Hocanın sadece felsefî fikirleri değil, aynı zamanda günlük olaylar karşısındaki tutumu ve duruşu da farklıdır. Sılay’ın şahsiyetinin oluşmasında o şahitliklerin ayrı bir yeri vardır. 
O şahitliklerden biri, Hareket dergisinin yeniden çıkarılması üzerine yapılan tartışmalarda yaşanır. Gençlerin heyecanlı konuşmalarını dikkatle dinleyen Topçu, dergiciliğin uzun bir yürüyüş olduğunu, plan ve istikrar gerektirdiğini vurgular. 

Sılay, o akşam hocasının hem idealist hem de sade ve gerçekçi tavrına tanık olmuş, fikir üretmenin yanı sıra o fikirleri uzun soluklu bir mücadeleye dönüştürmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlamıştır.

Topçu’nun insani yönleri de Sılay’da derin etkiler bırakır. Mütevazı yaşantısı, yardımseverliği ve öğrencilerine gösterdiği samimi ilgi, onun yalnızca bir fikir adamı değil, aynı zamanda örnek bir insan olduğunu ortaya koyar. 

Mehmet Sılay, Nurettin Topçu’yu anlatırken onu “yazdığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi yazan” nadir aydınlardan biri olarak tanımlar. Fikirle ahlakı, idealizmle samimiyeti hayatında bütünleştiren hocasını her zaman minnetle ve hasretle anmıştır.

ERBAKAN HOCANIN DAVETİ

Mehmet Sılay’ın siyaset sahnesine çıkışında, tıp alanındaki mesleki başarılarının yanı sıra cemiyet meselelerine duyarlı yaklaşmasının etkisi olur. İskenderun Devlet Hastanesi Başhekimi olarak görev yaptığı yıllarda, sağlık hizmetlerini yürütürken ülkenin sosyal ve siyasal meseleleriyle de ilgilenir.

 Bu ilginin siyasete dönüşmesinde en önemli dönüm noktası, Necmettin Erbakan ile tanışmasıdır. Onu Hoca’ya tanıştıran isim de yakın dostu Sedat Çelikdoğan’dır.
 Çelikdoğan, sohbet esnasında Erbakan’a “Hocam, Mehmet Sılay, Nurettin Topçu’nun öğrencisidir” diyerek Sılay’ı takdim eder gayretlerinden bahis açar. Erbakan, bunun üzerine Sılay’a dönerek, “Sen ne oturuyorsun böyle bu masada? Kalk, bu memleket sizin. Senin bu yaptığını her arkadaşın yapar.” sözleriyle siyasete davet eder.  O günden sonra kaderin bir tecellisi olarak kendisini aktif siyasetin içinde bulur.

TEMİZ SİYASET TEMİZ SİYASETÇİ

1995-1999 yılları arasında Hatay milletvekili olarak TBMM’de görev yapan Mehmet Sılay, sıradan siyasetçilerden olmaz. Kendi menfaati uğruna değil, Millî Görüş’ün temel ilkeleri doğrultusunda çalışır. 

Tıp alanındaki tecrübesi, Meclis’te özellikle sağlık ve toplumsal refah konularında etkili girişimler yapmasını sağlar. Milletvekilliği döneminde hem memleketi Hatay’ın sorunlarını hem de ülke çapındaki kültür, eğitim ve sağlık meselelerini gündeme taşır.
Siyaseti şahsi kazanç sağlamak yerine millete hizmetin bir vasıtası gördüğü için gönüllerde silinmez izler bırakır. 

Görev süresi dolduktan sonra da toplumsal meseleler karşısında sessiz kalmayarak, yazıları, konuşmaları ve kültürel faaliyetleriyle millet için hizmet üretmeye devam eder. Böylece kendisi için siyasetin, geçici bir meşgale değil, hayat boyu sürecek bir sorumluluk anlayışının parçası olduğunu ispatlar.

28 ŞUBAT ZULMÜ

Millî Görüşün partileri çeşitli dönemlerde darbeciler tarafından uyduruk gerekçelerle kapatıldı. Yakın tarihimizin en karanlık dönemlerinden olan 28 Şubat’ta  hiçbir suçu ve günahı olmayan insanlara siyasi yasaklar getirildi.  

Bunlardan birisi olan Mehmet Sılay, 28 Şubat sürecini Türkiye’nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak görür. Ona göre bu dönem, milletin iradesine karşı ordu merkezli bir vesayet operasyonudur.

 Siyasallaşan yargı, medya ve bazı üniversiteler bu sürecin aparatları hâline gelmiş, Refah-Yol Hükûmeti’ne karşı organize bir psikolojik savaş yürütülmüştür. Sılay, özellikle Sincan sokaklarında tankların yürütülmesini, “demokrasiye balans ayarı” şeklindeki kibirli açıklamaları, halkın hafızasında korku ve baskı aracı olarak hatırlar.

Sılay, yaşananları yalnızca siyasi bir darbe değil, aynı zamanda toplumsal mühendislik girişimi olarak yorumlar. Ona göre 28 Şubat, inançlı kesimleri sindirme, eğitim ve sosyal alanlarda dinî değerleri törpüleme operasyonuydu. 

İmam-hatip okullarının hedef alınması, sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasıyla Kur’an kurslarının daraltılması, başörtüsü yasakları ve fişleme uygulamaları bu planın parçalarıydı. Sılay, bu süreci “halkın kutsal değerlerini gözden düşürme çabası” olarak nitelendirir.

Mehmet Sılay, bu dönemde Meclis’te verdiği mücadeleyi, “yeniçeri ağalarına” karşı onurlu bir direniş olarak tasvir eder. Tehdit telefonları, hukuksuz baskılar ve medyadaki iftira kampanyalarına rağmen, millet iradesine sahip çıkmanın bedelini ödemekten kaçınmaz. Ona göre 28 Şubat yalnızca seçilmiş hükümeti değil, Türkiye’nin demokratik gelişme umudunu da hedef almıştır.

Sılay’ın perspektifinde 28 Şubat, dış bağlantıları olan bir projeydi. ABD’nin ve küresel güçlerin, Türkiye’nin D-8 gibi bağımsız atılımlarla farklı bir stratejik mecraya girmesini engellemek istediğini savunur. 

Bu nedenle Refah-Yol Hükûmeti’nin devrilmesi, içteki işbirlikçiler eliyle yürütülen bir dış politika mühendisliğinin sonucuydu. Mehmet Sılay, bu tecrübeyi “milli iradenin dışarıdan verilen emirlerle nasıl devre dışı bırakıldığının ibretlik örneği” olarak hafızasında saklar.

İSKLİPLİ ATIF HOCAYA BÜYÜK HİZMET

Düşünen üreten bir isim olan Sılay resmi tarihi sorgulamakla kalmayıp onunla hesaplaşmasını da bilmiştir. Bunu yaparken kavgadan gürültüden radikal söylemlerden uzak sessiz ama derinlikli bir yürüyüş gerçekleştirmiştir.

Onun isminin en çok anıldığı alan, şüphesiz İskilipli Âtıf Hoca anısına yaptığı çalışmalardır. Yıllara yayılan araştırmalarında arşiv belgelerine, tanık anlatımlarına ve dönemin siyasi atmosferine dayanarak Âtıf Hoca’nın haksız bir yargılama sonucu idam edildiğini belgelerle ortaya koymuştur. 

Bu çalışmalarıyla sadece bir tarihî şahsiyetin aklanmasına değil, aynı zamanda Cumhuriyet döneminin Müslümanlar üzerindeki baskıcı tutumlarının tartışmalı uygulamalarının doğru anlaşılmasına da katkı sağlamıştır.

Kahramanların hain, hainlerin kahraman gibi gösterilmesine dayanamayan Mehmet Sılay, İskilipli Âtıf Hoca’ya dair hizmetleriyle tanıdığı tanımadığı nice Müslümanın duasını almıştır. Âtıf Efendi’ye dair esaslı bir eser yazmakla kalmamış, sahaya inmiş, kabir yerlerini tespit etmiş, defin ve nakil süreçlerini takip etmiştir. 

İskilipli Âtıf Hoca’nın mezarının bulunması ve nakledilmesi sürecinde bizzat yer almış, bu konudaki gözlemlerini ve belgelerini eserlerinde kayıt altına almıştır. Böylelikle hafıza çalışmasına büyük katkılar sunmuştur.

Bugün, İskilipli Âtıf Hoca’nın adı ve hatırası hakkıyla yeniden ülke gündeminde yer buluyorsa, bunda Mehmet Sılay’ın emeği ve gayreti büyüktür.

YARIM ASIRLIK YOLDAŞ: MEHMET DOĞAN

Mehmet Sılay, hayat yolculuğunda tanıdığı büyük şahsiyetler arasında D. Mehmet Doğan’a özel bir yer ayırır. Onu yalnızca fikir ve kültür sahasındaki öncülüğüyle değil, aynı davayı omuzladıkları bir yoldaş olarak görür. 

Birlikte çıktıkları Umre ziyaretinde yaşananlar, bu dostluğun derinliğini en iyi anlatan hatıralardan biridir. Mekke’de Osmanlı’dan kalan revakların söküldüğüne tanık olduklarında Doğan’ın yüreğine çöken hüznü ve gözlerinden dökülen yaşları Sılay hâlâ hatırlar. Orada bile Doğan, kalemini elinden bırakmamış; düzenli olarak bir, Türkiye’deki okuyucularına Mekke’den seslenmiştir.

Sılay’a göre Mehmet Doğan sağlam bir yoldaştır. Yarım asrı aşan dostluklarında hiçbir zaman kırılma ve darılma olmamıştır. İnsan yolda tanınır; beraber çıktıkları uzun yolculuklar dostluklarını azaltmamış, aksine pekiştirmiştir. Sılay’ın unutamadığı seferlerden birisi, birlikte mazlum vatan Doğu Türkistan’a gitmeleri olmuştur.

Yolculuğun hikâyesi şöyledir: Bir gün Cihan Balcı ile İskilipli Âtıf’ın memleketine doğru giderken Sılay’a bir telefon gelir: Kaşgar’a davet edilmektedir. “Yanınızda iki kişi daha olabilir mi?” teklifine, hiç tereddüt etmeden, “Şükrü Can ve D. Mehmet Doğan” cevabını verir. Böylelikle en yakın iki dostunun kimler olduğu da ortaya çıkar.

Birlikte Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrine doğru yola çıkarlar. Çin’in faşist tutumlarını, baskılarını ve Uygurlar üzerinde uyguladığı kültürel soykırımı yerinde görürler. Selam verdikleri ve sohbet etmeye çalıştıkları Uygurların korkudan selamlarını bile alamadan kaçmaları yüreklerini parçalar. İki dost yürek de döndüklerinde yazılar, konferanslar, kitaplarla Doğu Türkistan izlenimlerini Türkiye’deki kardeşlerine anlatırlar.

Sılay, sistemin soğuk yüzünü yansıtan Ankara’da kalma nedenlerinden birisi olarak vefalı dostu Doğan’ın etkisinin büyük olduğunu söyler. Mehmet Doğan’ın vefatı sonrası yaptığı konuşmada ise iç yangınlığıyla şu duayı yapar:

“Ümit ediyorum ki, yapmış olduğu hizmetler Allah katında kabul olur. Resûlullah’ın yanına gitmiştir, orada sevdiklerinin yanına gitmiştir. Mehmet Âkif Ersoy’un, Nurettin Topçu’nun, Selahaddin Eyyûbî’nin yanına gitmiştir.”

HAMİDULLAH’A MUHABBET

Mehmet Sılay’ın hayatında Prof. Muhammed Hamidullah da özel bir yere sahiptir. Onu yalnızca büyük bir ilim adamı değil, aynı zamanda vakarı, tevazusu ve Peygamber sevgisiyle örnek bir şahsiyet olarak görür. Öğrencilik yıllarında tanıdığı Hamidullah’ın ilmî disiplini, olayları yerinde inceleyen saha çalışmaları ve Hz. Peygamber’in hayatını hem arşivlerden hem de coğrafyadan okumaya dayalı yöntemi, Sılay üzerinde derin bir hayranlık uyandırmıştır.

Hamidullah’ın halka açık derslerindeki üslubu, ilmin herkes için ulaşılabilir olması gerektiğini ortaya koyarken, onun tevazusu Sılay’ın hafızasında kalıcı bir iz bırakmıştır. Paris’teki karşılaşmalarında da Hamidullah’ın kaleminin küresel ölçekte bir davet işlevi gördüğünü bizzat müşahade etmiştir. 

SİGARA KARŞITLIĞI

Mehmet Sılay’ın dikkat çekici yönlerinden biri de sigaraya karşı olan kesin tavrıdır. O, bu meseleyi yalnızca sağlık açısından değil, ahlaki ve kültürel bir mesele olarak görür.
Bunu en açık şekilde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e yaptığımız bir ziyarette gözlemledik. Kalabalık bir şair grubuyla gitmiştik. Önemli ziyaretlerde ve mutlaka bulunulması gereken programlarda bazı şairlerin vurdumduymaz bir şekilde müsaade istemeden gruptan ayrılıp sigara içmeye gitmelerini, programda koordinatörlük vazifesi bulunan Sılay hiç hoş karşılamamıştı.

Bir defasında Mehmet Doğan bir aşr-ı şerif okunmasını istediğinde, ilahiyatçı kimliği olan şairler aranmış, fakat onlar da tiryakilerle birlikte dışarıda oyalanmaktaydı. Bunun üzerine Sılay Kur’an okudu.

Sılay, tiryaki şairlerin yol adabına uymayan davranışlarını uygun bir mecliste nüktelerle, edebî göndermelerle ve tarihten örneklerle dile getirdi. Üstadı anarak şu menkıbeyi aktardı: Necip Fazıl çok fazla sigara içerdi. Bir gün bir öğrencisi ona gelir ve der ki:
‘’Üstad bugün bir rüya gördüm. Bütün bitkiler Allah’a secde ediyordu, bir tek tütün etmiyordu.”

Üstad cevabı yapıştırır: “Getirin o kâfiri yakalım…”

Ardından Sılay, onlara Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’den tütün üzerine bir şiir okudu:

“Bir acâyib bid’at gelmiş cihana,
Aman ha değmesin ehl-i imana.
Duhân diye isim vermişler ona,
Tütsü verir çıksın diye imana.”

Böyle güzel örneklerle ve tatlı bir dille sigara içen arkadaşları uyardı. Tiryaki şairlerin umursamaz tavırları ve ters cevapları sonrasında ise TYB yönetimine dönerek şu tarihi çağrıyı yaptı:

“Beyler, lütfen artık böyle toplantılara ve uluslararası etkinliklere sigara içmeyen şair ve yazarları seçerek getirelim. Çünkü bu gezilerde yol yormaz da yol arkadaşı yorar!”

EVLİYA ÇELEBİNİN İZİNDE

Mehmet Sılay’ın hayatında en dikkat çekici yanlardan biri de seyyahlığıdır. Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Arzı gezin”, “Arza yayılın”, “Dünyayı gezin ve görün yalancıların akıbetini” ayetleri ile “Seyahat edin, sağlık bulursunuz” hadis-i şerifini hayatına tatbik eden Sılay, gezmenin yalnızca bir merak değil, ibret alma vesilesi ve ibadet olduğu anlayışını taşır.  Evliya Çelebi’nin rüyasından ilham alarak yeryüzünü keşfe çıkar.
Gittiği her şehirde yalnızca sokakları, meydanları ve anıtları gezmekle kalmaz; o mekânların ruhunu anlamaya, taşların, yolların ve manzaraların ardındaki hikâyeyi duymaya çalışır. Bir zamanlar bizim olan toprakların elimizden alınmasına dair duyduğu derin acı, sözlerinden anlaşılır ve bu durum yüzünden net bir şekilde okunur. Kültür ve medeniyet sevdası onun hayatının merkezindedir. Geçmişin şanlı, şerefli günlerine yeniden dönebilmemizin rüyalarını görür.

Bu sebeple seyahatlerini sıradan bir yolculuk olmaktan çıkarır, adeta kültürel bir araştırmaya dönüştürür. İzlenimlerini titizlikle not eder, sonra bu notları kitaplaştırarak hem kendisi için bir hatıra hem de gelecek nesiller için kalıcı bir miras hâline getirir. Onun seyahat yazıları, bir coğrafyanın sadece fiziki görüntüsünü değil, aynı zamanda tarihî, kültürel ve manevi iklimini de yansıtan canlı belgeler olarak okunur.

Her aydının kendi yakın çevresini coğrafi ve sosyo-kültürel yapısıyla tanıması ve görme imkânı olmayanlara tanıtmasının şart olduğunu söyler. Bu sebeple gittiği, gördüğü yerlere dostlarını, arkadaşlarını, bütün çevresini davet eder. 

Medeniyet coğrafyamıza yönelik sayısız sefere öncülük etmiş, çok sayıda kişinin oraları görmesine vesile olmuştur. Onun mihmandarlığında seyahatlere katılanlar memnuniyetlerini her zaman dile getirmiştir. Sılay’la birlikte İslam şehirlerine yapılan yolculuklar turistik gezilerin çok ötesinde, tarihin katmanları arasında dolaşmak gibidir. 
Bir mekânın taşında, bir şehrin havasında, bir milletin irfanında mutlaka bir anlam arar, bulur ve çevresindekilerle paylaşır. Rehberliğini kuru, soğuk bilgilerle değil; şuurlu, imanlı, hisli bir şekilde yapar. 

Son yıllarda bizim camiada oluşan Endülüs bilincinin mimarlarındandır. Sekiz yüz sene sonra elimizden alınan o toprakların derdini sayısız yüreğe düşürmesini bilmiştir. Kültür ve eğitimde yeni nesillere mensubiyet bilinci aşılayamazsak güzel vatanımızın Türkendülüsya olmakla karşı karşıya kalacağı konusundaki uyarıları da gayet manidardır.

SELAHADDİN EYYÜBİ SEVGİSİ

Mehmet Sılay’ın gönül dünyasında müstesna bir yere sahip olan isimlerden biri de hiç şüphesiz Selahaddin Eyyûbî’dir. Kudüs’ün fatihi olan bu büyük kumandanı yalnızca bir askerî lider olarak değil, adaletin, merhametin ve İslam birliğinin sembolü olarak görür. Onun nazarında Selahaddin, çağlar ötesinden bugüne seslenen bir diriliş ve duruş timsalidir.

Bu sevgi, kuru bir hayranlıkla sınırlı kalmaz. Sılay, Selahaddin Eyyûbî üzerine bir kitap kaleme alarak, hem tarihi yeniden hatırlatır hem de günümüz insanına bir ufuk gösterir. Kitapta yalnızca fetihleri ve askerî başarıları değil, aynı zamanda Selahaddin’in şahsiyetinde toplanan tevazu, adalet ve iman şuuru anlatılır. Onun bu eseri, Kudüs’ün zaferine duyulan özlemin, İslam birliğinin yeniden tesis edilmesi idealinin en somut göstergelerinden biridir.

Ümmet bilinciyle İslam birliği özlemiyle Selahaddin’i anarak, aslında kendi içinde kor bir ateş gibi yanan davasını da yeni nesillere sunma fırsatı bulmuştur.

SİVİL TOPLUM ÖNCÜSÜ

Mehmet Sılay, yalnızca kitaplarıyla, konferanslarıyla, kültürel seyahatleriyle meşgul olan birisi değildir; aynı zamanda sahada çalışan, milletin derdiyle dertlenen bir sivil toplum öncüsüdür. 

İnsanların yaralarını sarmanın, kültürel çalışmaların tamamlayıcı bir boyutu olduğunu bilen Mehmet Sılay, kalemiyle olduğu kadar fiilî hizmetleriyle de topluma katkı sunmaktadır.

 Yazılarıyla yaralı bilinçlere şifa olurken, sahadaki gayretleriyle açların karnını doyurmuş, muhtaçların elinden tutmuş, hastaların derdine derman olmuştur. Onun hizmet anlayışı, yalnızca teorik bir duyarlılık değil; yaşanan hayatın en somut ihtiyaçlarına yönelen insani bir tavırdır. “Vatana muhabbet, yaralılara muavenet” parolasıyla bir buçuk asır önce kurulan Hilal-i Ahmer’in taşıdığı ruhu, günümüzde de diri tutanlardan biridir.
Bulunduğu derneklerin teması ne olursa olsun mutlaka orasını insan odaklı, kültür ve medeniyet değerlerimizin yansıtıldığı bir merkez hâline getirmiştir.

Sılay, son olarak görev yaptığı Kızılay’ı sadece kan bağışı veya afet yardımı yapan bir kurum olarak değil, gönüller arasında köprü kuran bir merhamet ocağı olarak görmüştür. Onun başkanlığında, yardımların bir kuru ekmek veya bir giysi vermekten ibaret olmadığı; asıl meselenin insana dokunmak, onun onurunu korumak ve umudunu yeşertmek olduğu vurgulanmıştır.

Görev yaptığı kurumlarda bütün çalışanlarına, kapılarını çalan her insanın yalnızca ihtiyacını gidermekle kalmayıp bir tebessümle uğurlanmaları gerektiğini hatırlatmıştır.

NURETTİN TOPÇU DA KONUŞACAK MI?

Nurettin Topçu’nun vefatının kırkıncı yılı dolayısıyla merhum Mehmet Doğan şehirlerde ve büyük ilçelerde programlar yapmamızı salık verdi. Biz de bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığıyla irtibata geçerek Topçu anmalarına başladık. 

Bu programların bazılarını Topçu’nun talebesi sıfatıyla Mehmet Sılay büyüğümüz de şereflendirdi ve mükemmel konuşmalar yaptı. Yol boyunca okuduğu şiirler, söylediği Arapça şarkılar, Türkçe ilahiler, anlattığı hem düşündüren hem güldüren nüktelerin tadı hâlâ dimağımızdadır.

Gittiğimiz her yerde yoğun ilgiyle karşılaştık. Öğretmenler, öğrenciler, idareciler ve veliler program sonrası yanımıza gelip “Lütfen yine gelin, bize böyle kıymetli büyüklerimizi anlatın” dediler. Gittiğimiz yerlerde yaptığımız programlar o kadar çok ses getirdi ki artık şehrin protokolü de gelmeye başladı. Güzide bir ilçemizin kaymakamı programı duyunca koşarak gelmişti. Biz konuşma yaparken sürekli sağa sola bakıyor, yanındaki Millî Eğitim Müdürüne sorular soruyordu.

Konuşmamız bittikten sonra müdür beye, “Olumsuz bir şey yoktur inşallah, kaymakam bey sürekli kulağınıza eğildi” dedim. Millî Eğitim Müdürü yüzü hafif kızarmış şekilde, biraz da mahcup bir edayla:

“Kaymakam bey, ‘Nurettin Topçu nerede oturuyor, ne zaman konuşacak?’ diye sordu, cevap veremedim” dedi.

Ben de, “Canım bunda ne var, kırk yıldır Zeytinburnu’nda Kozlu’da, bir gün ziyaret edelim deseydiniz” deyince, “Kozlu Mezarlığında olduğunu bilmiyordum” deyiverdi.

Güler misin ağlar mısın dedikleri bir durum yaşadık. Baz arkadaşlar kendilerini tutamayarak gülmeye başladı. Aramızda bulunan merhum Dursun Ali Taşçı hoca, “Güleriz ağlanacak hâlimize” diyerek son noktayı koydu.

 NOTLAR YAZILAR KİTAPLAR VE YAZMA AŞKI

Mehmet Sılay’ın en çok özendiğim ve örnek aldığım yanı, her yerde ve her durumda sürekli not almasıdır. Okuyan-yazan bir kafileyle gidilen şehirlerde insanlar, fotoğraflarının altına sadece sıradan bir “Instagram cümlesi” yazmakla yetinirken, Sılay kısa süreli bir geziden bile bir kitapla döner.

 Gezilen görülen yerler aynı olmasına rağmen o, herkes gibi davranmaz; elinde kâğıt kalem sürekli notlar alır. Sonrasında o notlar yazıya, yazılar da kitaba dönüşür. Yazmak, onun için hayatın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.

Hem cemiyet hayatında aktif olmayı başarıp hem de kalemi elden düşürmemesinde, gençlik yıllarında ziyaretine gittikleri Nurettin Topçu’nun şu tavsiyesinin büyük etkisi vardır:

“Yazın! Usta olacağınız zamanı beklemeyin. Yazarak usta olunur. Bol pratik yapın, bir çığır açabilirsiniz! Hür insan, düşünen ve üreten insandır.”

Kâğıt, kalem, kitap ve defterle kurduğu dostluğunda kendisine tesir eden diğer şahsiyet ise üniversitedeki hocası, merhum Süheyl Ünver’dir.

 Hayatını her daim üreterek ve öğreterek geçiren Ünver; medeniyetin, kültürün, inceliğin, nezaketin, çalışma azminin, öğrenme ve öğretme aşkının; şifahîlik yerine her şeyi yazarak kayda alma alışkanlığının ve geçmişten kalan bütün güzelliklere sahip çıkmanın öncüsüydü. 

Onun, yaşadığı çağa tanıklık ederek önemli günleri ve tarihi güzellikleri çizerek ve yazarak ölümsüzleştirmesi, Mehmet Sılay’ın dünyasında da güçlü bir karşılık bulmuştur.
Sılay, hocasından aldığı bu ilhamla, gördüklerini ve yaşadıklarını yalnızca zihninde taşımamış; onları titizlikle not edip makalelere ve kitaplara dönüştürmüştür. Ona göre söz uçar, yazı kalır. Yazmak, yalnızca bir hatıra kaydı değil; çağın şahitliğini yapmak, irfanı gelecek kuşaklara aktarmak, toplumun belleğini diri tutmak demektir.

Gezi edebiyatımıza kalıcı eserler armağan eden Sılay, bunu büyük iddialarla değil; gösterişsiz ve nümayişsiz bir şekilde yapmaktadır. Her karşılaşmanızda yeni bir kitabıyla size tebessüm etmesinin ardındaki sır, hayatı dolu dolu yaşamasından ve yaşadıklarını sade, samimi bir şekilde yazmasından kaynaklanmaktadır.

Son ziyaretimde de “Yaşatma Aşkına Gönül Verenler” isimli kitabını hediye etti. Çevresinde dünyayı güzelleştirmek adına gayret gösteren müstesna kişileri kaleme almış, onlarla dair şahitliklerini yazmış. Sılay’ın kaleminden çıkan ondan fazla eser bulunuyor. Şimdilerde de ilk yazısı dergilerde yayınlanan bir gencin anlatılmaz heyecanıyla okumaya, yazmaya, üretmeye devam ediyor.

GEÇMİŞ OLSUN!

Ömrü hep yollarda geçen Mehmet Sılay, geçtiğimiz ay Hasan Dağı’nın zirvesine doğru tırmanırken talihsiz  bir kaza geçirdi. Bütün sevenlerini derinden üzen bu kaza sonrası yoğun bakıma alınan Sılay, kısa sürede sağlığına kavuşarak yeniden hizmetlerinin başına döndü.

Onun yeniden ayağa kalkmasında doktorlarımızın üstün gayretlerinin yanı sıra, İskilipli Âtıf Hoca’ya yaptığı hizmetlerden ötürü Müslüman Anadolu insanının saf gönlünden yükselen duaların da büyük bir etkisi olduğuna inanmak gerekir. Çünkü yaşama zevkini bir kenara bırakıp, yaşatma aşkına gönül verenleri Türk milleti gönülden seviyor ve onları beş vakit duasına katıyor.

Mehmet Sılay da milletimizin bu kıymetli isimlerinden biridir. Her daim dualarda ve gönüllerde yaşayan bir değerimizdir. Bu yazı vesilesiyle kendisine bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyor; hizmet, heyecan ve bereket dolu uzun ömürler temenni ediyorum.

Mahmut BIYIKLI  / Haber7

Yorumlar8

  • Mehmet Narince 1 saat önce Şikayet Et
    Güzel insanlar mücevher gibidir. Değerini ancak sarraflar bilir. Sarrafı az olan toplumda fazla bilen olmaz. Dr. Mehmet Sılay'da böylesi biri. Hizmetleri güzel, kendi güzel, inşallah ahireti de güzel olur aldığı dualar sayesinde.
    Cevapla
  • Ali Aydınlı 2 saat önce Şikayet Et
    Mehmet Sılay hocamızı, farklı yönlerini anlatan bu yazınızda daha yakinen tanımış oldum teşekkürler
    Cevapla
  • B. Cahit Özdemir 2 saat önce Şikayet Et
    Allahü teala değerli insanımıza sağlık ve afiyetler ihsan eylesin. Bu değerli şahsiyeti tanıtan yazar kardeşimize de teşekkürler ediyorum. Selam ve hürmetlerimi arz arzediyorum.
    Cevapla
  • Muzaffer 3 saat önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı
    Cevapla
  • Nuri Kabahasanoğlu 4 saat önce Şikayet Et
    İskilipli Atıf hocaya hizmeti dokunan bu güzel insana saygılarımızı sunuyoruz
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat