Emine Erdoğan’ın Melania Trump’a mektubu ve insani diplomasinin dönüştürücü potansiyeli
- GİRİŞ27.08.2025 09:16
- GÜNCELLEME27.08.2025 09:16
Türkiye’nin dış politika pratiklerinde giderek artan ölçüde öne çıkan unsurlardan biri, klasik diplomatik araçların ötesine geçen ve normatif söylemleri önceleyen insani diplomasi anlayışıdır.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın eşi Melania Trump’a hitaben kaleme aldığı mektup, bu bağlamda dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir.
Mektup, yalnızca Filistin’de yaşanan trajediye yönelik bir duyarlılığın dışavurumu değil; aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası kamuoyuna iletmek istediği ahlaki çağrının yumuşak güç unsurlarıyla işlenmiş bir formudur.
Mektubun dilinde öne çıkan ilk unsur, sert diplomatik söylemlerden uzak, duygu yüklü ve insani bir tonun tercih edilmesidir.
Bu yaklaşım, Joseph Nye’ın kavramsallaştırdığı “yumuşak güç”ün en rafine tezahürlerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Emine Erdoğan’ın, Melania Trump ile geçmişte Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği dostane görüşmelere atıf yapması, kişisel bir hatıranın kolektif diplomatik bir bağlama taşınması anlamına gelmektedir.
Bu, uluslararası ilişkilerde kişisel bağların dönüştürücü kapasitesini vurgulayan ve samimiyet üzerinden güven inşa etmeyi amaçlayan bir stratejidir.
Dolayısıyla mektup, geleneksel diplomatik dille değil, evrensel bir annelik, insanlık ve vicdan diliyle örülmüştür.
Bu yönüyle Emine Erdoğan’ın söylemi, hem “kadın diplomasisi” olarak tanımlanabilecek özel bir boyut taşımakta hem de duygusal rezonans yaratarak küresel kamuoyu nezdinde karşılık bulmayı hedeflemektedir.
Mektubun merkezinde, Ukrayna ve Gazze örnekleri üzerinden yapılan kıyas dikkat çekicidir. Emine Erdoğan, Melania Trump’ın Ukraynalı çocuklara yönelik hassasiyetini övgüyle anarken, bu hassasiyetin evrensel bir insani yükümlülük olarak Gazze için de gösterilmesi gerektiğini güçlü bir retorikle ifade etmektedir.
Burada izlenen yaklaşım, insani diplomasinin temel ilkelerinden biridir: Bir aktörün mevcut ahlaki pozisyonunu teyit ederek, o pozisyonu daha kapsayıcı ve tutarlı bir düzleme taşımaya davet etmek.
Bu bağlamda mektup, Batı dünyasında sıklıkla eleştirilen “seçici insani duyarlılık” olgusunu sorgulamaktadır. Ukrayna’da çocukların kaybı karşısında sergilenen derin empati, Gazze’de çok daha yüksek boyutlara ulaşan çocuk ölümleri karşısında aynı yoğunlukta hissedilmediğinde, uluslararası sistemin çifte standartları ifşa olmaktadır.
Emine Erdoğan Hanımefendi, bu çelişkiyi görünür kılarak, insani diplomasiyi yalnızca bir duyarlılık çağrısı olmaktan çıkarıp, ahlaki tutarlılık talebine dönüştürmektedir.
Mektubun dikkat çekici yönlerinden biri de kullanılan sembolik dilin derinliğidir. “Meçhul asker” kavramının “meçhul bebek” ile yer değiştirmesi, savaşın en masum kurbanları olan çocukların yaşadığı trajediyi vicdanlarda daha derin bir şekilde yankılatan güçlü bir metafordur.
Benzer şekilde, “kahkahaları susturulan çocuklar” vurgusu, savaşın yalnızca biyolojik ölüme değil, toplumsal hafızada derin travmalara yol açtığını hatırlatmaktadır.
Bu sembolik dil, uluslararası aktörlerin rasyonel çıkar hesaplarını aşarak, insani diplomasiye duygu boyutunu eklemekte; karar vericilerin yanı sıra küresel kamuoyu nezdinde de farkındalık yaratmayı hedeflemektedir.
Mektupta dikkat çeken bir diğer boyut, mevcut uluslararası düzenin eleştirisidir. Emine Erdoğan, çocukların yaşamını bazı bölgelerde daha değersiz kılan “çarpık sistem” vurgusuyla, küresel düzene yöneltilen normatif eleştiriyi güçlendirmektedir.
Bu yaklaşım, Türkiye’nin son dönemde uluslararası adalet, eşitlik ve vicdani sorumluluk gibi kavramları ön plana çıkaran dış politika söylemleriyle de örtüşmektedir.
Dolayısıyla mektup, yalnızca Filistin meselesi üzerinden değil, daha geniş bir perspektiften, uluslararası sistemin insani değerler temelinde yeniden şekillendirilmesi gerektiği yönünde bir çağrı niteliği taşımaktadır.
Saygıdeğer Emine Erdoğan’ın Melania Trump’a hitaben kaleme aldığı mektup, diplomatik teamüllerin ötesinde, insani diplomasiye dayalı bir yumuşak güç stratejisinin somut örneği olarak değerlendirilebilir.
Mektup, Ukrayna ve Gazze bağlamlarında seçici hassasiyetlere dikkat çekerek, evrensel insani değerler etrafında daha tutarlı bir yaklaşım çağrısı yapmaktadır.
Böylesi bir insani söylem, yalnızca devletlerarası ilişkilerde değil, küresel kamuoyu nezdinde de vicdani bir yankı uyandırma kapasitesine sahiptir.
Türkiye’nin dış politik vizyonu içerisinde yumuşak güç unsurlarının giderek artan önemi göz önüne alındığında, bu tür girişimlerin gelecekte uluslararası diplomaside kalıcı izler bırakacağı söylenebilir.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Yorumlar4