Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi dersleri

  • GİRİŞ08.09.2025 09:29
  • GÜNCELLEME08.09.2025 09:31

ŞİÖ tarihindeki en büyük zirve olan Şanghay İşbirliği Örgütünün 25. Devlet Başkanları Konseyi toplantısı (Tianjin “Tiencin” Zirvesi 2025) 31 Ağustos - 1 Eylül 2025 tarihleri arasında Çin'in Tianjin kentinde düzenlenmiştir. Bu zirveye Çin beşinci kez ev sahipliği yapmıştır. Bilindiği üzere ŞİÖ’nün üyeleri Çin, Rusya, Hindistan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan ve Belarus'tan oluşmaktadır. Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Afganistan ve Moğolistan gözlemci olarak katılmaktadır. Türkiye ile birlikte Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal ve Sri Lanka ise örgütün diyalog ortakları arasında yer almaktadır. Bu zirvede Laos yeni diyalog ortağı olarak kabul edilmiştir.

Çin’in özel önem verdiği Zirve itinayla programlanmış ve uygulanmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesinin uluslararası tutuklama kararından dolayı yurtdışı seyahatlerine çıkmayan Putin zirvenin önemli bir üyesi olarak ağırlanmıştır. Ayrıca Hindistan ile yaşanan gerilimlerin düşürülmesine yönelik Çin ve Hindistan tarafından olumlu yaklaşımlar sergilenmiştir. Keza Narendra Modi’ye diplomasi yapma imkanı da tanınmıştır ki, Konfüçyus inanç ve kültürünün yumuşatıcı etkisi sergilenmiştir. Kısa bir süre önce Pakistan ve Hindistan arasında (Her ikisi de ŞİÖ üyesidir) yaşanan askeri çalışmanın olumsuzluk yaratmasına fırsat verilmemiştir. Zirvede Çin Ermenistan ile “Stratejik Ortaklık Belgesi” imzalamıştır ki, Kafkasya konusunda Çin’in mücadeleye ağırlığını koyduğunu göstermektedir.

Zirvenin iki önemli gücü Rusya ve Çin için önem arz eden (İşbirliği ve gerilimi içermektedir) Kutup bölgesi konuşulmamıştır. Keza Çin ile Rusya arasındaki enerji hammaddesi tedarik hatları da sadece iki ortağın müzakeresine bırakılmıştır, alelumum konuşulmamıştır. Zirvede müzakere edilen konulara baktığımızda her ne kadar Xi egemen eşitlik ilkesine vurgu yapmış olsa da Zirvenin hiyerarşik bir müzakere tarzına sahip olduğu görülmektedir. Büyük güçlerin (Rusya, Hindistan ve Çin) işine diğer ortakların katılmasına izin verilmemiştir.

Diğer yandan Çin, Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin yakın ittifakına özellikle görünürlük sağlanmıştır. Zirvede Xi Jinping önemli bir perspektif konuşması yapmıştır. “ŞİÖ’nün dünyanın en büyük bölgesel kuruluşu” olduğunu vurgulayan Xi, özellikle “küresel yönetişim” için önerdiği üç temel ilkeye dikkat çekmiştir. Bu ilkeler egemen eşitlik, uluslararası hukuk ve çok taraflılıktır. (Bu paragrafta Stratejik Düşünce Enstitüsünün kapsamlı bir çalışmasından yararlanılmıştır. Meraklı okurlarımız bakmak isterlerse: sde.org.tr “Tianjin’deki ŞİÖ Zirvesi, Küresel Krizlerin Gölgesinde Gerçekleşti” haberi ve analizi 07 Eylül 2025) Bu ilkeler aynı zamanda Çin’in küresel politikalarının üzerine oturduğu üç temel sütunu ifade etmektedir. Bir kere Çin büyüklükleri ve zenginlikleri ne olursa olsun bütün devletlerin küresel yönetişime eşit biçimde katılmalarını isteyerek, bugüne kadar ki küresel güçlerin karşısına bütün dünya devletlerini yanına alarak çıkmaktadır. Uluslararası hukuk vurgusu Çin’in halen var olan küresel düzeni ve bu düzenin hukukunu güçlendirme daha doğrusu bu hukuka öncelikle adını vermediği rakiplerinin uymasını örtülü ve diplomatik dil ile ifade etmektedir.

Çok taraflılık ilkesi yürürlükteki güç sistemi içinde yer alan ülkelerin eski küresel güçlerle kavga etmeden Çin’in merkezinde olduğu yeni sisteme de üye olabilmelerini içermektedir. Çin BM sisteminin de etkin çalıştırılmasını arzu etmektedir. Bu halihazır Batı Sisteminin, ABD’nin alışık olmadığı bir mücadele stratejisidir. Çin Batının tasarladığı sistemin içinde kalarak kendi özgün mücadele stratejisini yaratmıştır. Xi, ayrıca ŞİÖ’nün ekonomik potansiyelini artırmak için “Mega ölçekli pazar avantajından” yararlanılması gerektiğini belirterek, enerji, altyapı, yeşil sanayi, dijital ekonomi, bilim-teknoloji inovasyonu ve yapay zekâ alanlarında iş birliğini güçlendirme çağrısı yapmıştır. Mega ölçekli pazar Çin’in son 20 yılda geldiği ve ticari ortaklarını getirdiği bir başarının ifadesidir. Çin içindeki devasa üretim altyapısının neredeyse küresel boyuta yükselttiği ticaret ağıyla entegrasyonunun sağladığı özgüvenle konuşmaktadır. ŞİÖ için bazı uzmanlar "Batı tarafından yönetilmeyen bir güç bloğu" değerlendirmesini yapmaktadırlar.

Bu zirvede genelde ekonomik ilişkiler ve küresel işbirliği vurgusu yapan Çin’in “siyasi vurguları” dikkat çekicidir. Zira Zirve bildirgesinde “İkinci Dünya Savaşında Faşizm, Nazizm ve Militarizme karşı galip gelindiği” ifade edilerek Uzakdoğu’da Japonya ve Batı’da Almanya hatırlatılmıştır. Örtülü bir şekilde ABD de bu kapsamda yer almaktadır. Zirveye zaten neredeyse hiçbir Batılı ülkeden katılım olmamıştır. Güney Kore ise meclis başkanını göndermiştir.

Zirvede küresel kamuoyunu ilgilendiren bir çok konu görüşülmüş ve kararlar alınmıştır. Bunlar arasında; ŞİÖ Kalkınma Bankası Kuruluşu, Bölgesel Güvenlik ve Terörle Mücadele, Filistin ve Gazze Meselesi, İran’a Yönelik Saldırıların Kınanması, Tek Taraflı Yaptırımlara (ABD yaptırımları) Karşı Duruş, Nazizm ve Tarihsel Revizyonizmle Mücadele (Ukrayna ve Batıya karşı Rusya yanlısı duruş), Eğitim ve Kültürel İşbirliği (Çin tarafından yürütülecek), Yapay Zeka İşbirliği bulunmaktadır. Elbette ki bu başlıklar altındaki her konuda eşit sonuçlar alındığı, her konunun aynı tarzda işlendiği, her konunun eşit ağırlıkta olduğu söylenemez. Şimdilik pekçok konuda, karşı duruş gösterme, kanama gibi alt düzey diplomatik tutumlar gerçekleştirilebilmiştir. Mesela Gazze’ye İsrail saldırılarını durdurabilecek güçte bir ittifak yapısından bahsedemeyiz. Bazı konular ise Çin’in önde olduğu yeni teknolojik konulardır. Yapay zeka işbirliği gibi… Tek taraflı yaptırımlara karşı duruş da diplomatik bir enstrümandır, karşı yaptırımı pek mümkün değildir. ŞİÖ Kalkınma Bankası kurulması, belirli fonların tahsis edilmesi somut adımlardır. ŞİÖ Zirvesi'nin sona ermesinden iki gün sonra başkent Pekin'de Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nda yenilgiyi kabul etmesinin 80'inci yıl dönümü nedeniyle çok büyük bir askeri geçit töreni yapılmıştır. Törene Rusya Devlet Başkanı Putin ile Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong Un’un da olduğu 20'den fazla devlet ve hükümet başkanı katılmıştır. Askeri geçit merasiminde özellikle balistik füzeler, gelişmiş silah platformları, vs yer almıştır. Askeri merasim törenine N. Modi katılmamıştır. Toplantıya Örgütün diyalog ortaklarından biri olarak Türkiye Cumhurbaşkanı düzeyinde katılım sağlamıştır. Yapılan görüşmelerde Cumhurbaşkanımız tarafından Türkiye’nin Ukrayna- Rusya Savaşındaki olumlu katkıları, Gazze vahşetini dünyaya duyurmada etkin rol alındığı ifade edilmiştir. Ayrıca Çin ile ticari işbirliği konuları üzerinde durulmuştur.

ŞİÖ BÖLGESİ VEYA AVRASYA

ŞİÖ Bölgesi az bir istisna dışında Avrasya ile örtüşmektedir. Şu halde bir anlamda ŞİÖ Avrasya Ülkelerinin oluşturduğu bir birliği ve bunun meselelerini içermektedir. Ancak 2022 yılında yazmış olduğum bir makalede (Avrasya ve Türkiye’nin Güvenliği Üzerine Spekülatif Tezler- 2022) Avrasya sınırlarının tanımlanmasının zorluğuna işaret etmiştim. Bu zorluklar bugün daha da önem kazanmıştır.

Siyasi ve Güçler Alanı olarak tanımlama güçlüğü bir yana, coğrafi olarak bile Avrasya’yı tam tanımlayabilmek ciddi bir sorunsal alanı işaretlemektedir. Örneğin; basitçe Asya ve Avrupa kıtalarının bütünü olarak ifade edilen Avrasya kavramı görüldüğü kadar da kesin sınırlara sahip değildir. Bu bağlamda; hayli ciddi krizlerin ve risklerin yoğunlaştığı günümüz Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyaları da hızla Avrasya Mefhumuna eklemlenmektedirler. Sadece karasal bir çağrışım içeren Avrasya tanımının yanında çevre denizlerini içeren bir tanıma nasıl girişilebilir? Özellikle Rusya Federasyonu çevresindeki denizlerdeki egemenlik mücadelesi, yeni hidro karbon keşifleri ve ticari güzergahların jeopolitiğini değiştiren Arctik Merkez (Kuzey Kutbu), Akdeniz havzası, hatta Basra Körfezi, Kızıldeniz, uzak Çin Denizi ve Hint Okyanusu göz önüne alınırsa Avrasya kavramının ne kadar büyük bir açılıma sahip olduğu görülebilir. Günümüzde ABD güvenlik ve hâkimiyet stratejileri eksenli Asya-Pasifik kavramı bu çerçevenin vüs’atini göstermektedir.

Avrasya’nın genişleyen sınırlarına girmeden önce bizatihi çelik çekirdekteki sorunsal alana bakalım. Çin ve Rusya merkezli bu yeni güç ittifakı 2025 zirvesinde kazanılan göreceli başarıya rağmen içindeki tüm meseleleri halletmiş değildir. Rusya ile Çin arasındaki endojen (Bünyevi) rekabet devam etmektedir. Nüfus ve hammadde asimetrisi kolayca çözülemeyecek bir sorundur. Çin devasa nüfusuyla üretim altyapısı geliştikçe nüfusu son derece azalan ve değerli hammadde kaynaklarına sahip Rusya’dan hep hammadde talep edecektir. Rusya’nın steplerinde mülkiyet kazanımları elde etmek isteyecektir.

Özellikle halen devam eden Ukrayna Savaşı ve ABD yaptırımlarından dolayı Rusya Çin’in bu taleplerine karşı yeterince pazarlık yapabilecek güce sahip değildir. Nitekim, önceden yapılmış olan Sibirya’nın Gücü-1 doğalgaz boru hattından (2014 yılında Yakutsk’ta başlatılmış ve 2 Aralık 2019’da Çin’e teslimat başlamıştır) belirlenen doğalgaz miktarı ciddi oranda arttırılmıştır ( gönderilen gaz miktarı da 38 milyar metreküpten 44 milyara çıkarılacaktır). Ancak buna ilaveten Sibirya’nın Gücü-2 boru hattının yapılması üzerinde de anlaşma sağlanmıştır. Gazprom CEO’su Aleksey Miller, hattın tamamlanmasıyla Rusya’nın Yamal sahalarından yıllık 50 milyar metreküp gazın Moğolistan üzerinden Çin’e taşınacağını açıklamıştır. Elbette ki bu hatlardan sağlanan doğalgazın birim fiyatı Avrupa’ya sağlanan doğalgazın birim fiyatından daha düşüktür. Zira Çin alıcı tekeldir. Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsünden (IMEMO RAN) Sergey Lukonin, Vedomosti’ye yaptığı açıklamada, “Rusya kendi zararına ticaret yapmayacak, ancak fiyatınAvrupa yönündeki seviyede olmayacağı açık” demiştir (harici.com sitesi “Rusya ile Çin arasındaki Sibirya’nın Gücü-2 anlaşmasının detayları haberi 07 Eylül 2025).

Bunun yanında, endüstriyel ürünler, makine ekipmanları, vb alanlarda Çin, Alman ve Hollanda gibi ülkelerden büyük oranda ithalat yapan Rusya savaş ve yaptırımlar nedeniyle Çin’e bağımlı hale gelmiştir. Yine çelik çekirdeğin üçüncü ülkesi Hindistan geçen aylarda Çin füzeleriyle Pakistan hava kuvvetleri tarafından düşürülen uçaklarının acısını unutmuş değildir. Pakistan ise Çin’e anormal düzeyde bağımlı hale gelmiş durumdadır. ŞİÖ’nün diğer ülkeleri arasında Çin ile ticaret dengesi eşit olan ülke yok gibidir. Ancak, ABD saldırganlığı karşısında küçük ülkeler açısından önleyici korunma sağlayacak Çin’den başka bir güç de yoktur. Dolayısıyla Avrasya sahası büyük oranda Çin kolonizasyonuna açık hale gelmiş bulunmaktadır. Topraklarının bir kısmı Avrupa’da olan ülkemiz bile ticaret dengesinde Çin lehine büyük açık vermektedir.

Elbette sadece Çin değil, Vietnam gibi fason üretim yapan ülkeler bile bizi düşündürmektedir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de büyük oranda Çin’in ekonomik nüfuzu altına girmiş durumdadırlar. Siyasi açıdan ise bazı tutumları Avrupa (İngiltere, Fransa) lehinedir. Bize en yakın ülkelerden biri olan Pakistan bile bugün artık % 80 oranında Çin kolonizasyonuna teslim olmuş durumdadır.

Bu yazıda ŞİÖ ana konu olduğu için ABD’nin etkisine ve genişlemesine çok yer vermiyoruz. Ancak, 1990’lar sonrası parlayan Türkiye yıldızını Balkanlar’dan ve Ortadoğu’dan büyük oranda söküp atan politikalarıyla ABD büyük Türkiye oluşumunun ana rakibi olmuştur. Bugün de Kafkasya’daki oyun değiştirici hamlesiyle Türkiye ile Türk dünyası arasındaki bağlantı güzergahını ele geçirmiştir. Küresel güç mücadelesinde ABD- Çin rekabeti bağlamında ifade etmeliyim ki, Çin’in Avrasyadaki nüfuzunu azaltmak, Avrasya dışına genişlemek politikasını sekteye uğratmak için ABD belki de nihai savaşa kadar Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar’da var olmaya, krizler çıkarmaya devam edecektir. Bu küresel hakimiyet savaşının Avrupa gibi Pasifik gibi dünyanın farklı bölgelerine de yayılması olasıdır.

Avrasya çevresindeki denizlerde yapılan enerji hammaddesi keşifleri ayrı bir genişletici unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Yakın zamanlara kadar Avrasya’nın fiziksel sınırları içinde olmasına rağmen çok önem atfedilmeyen veya atfedilmediğini zannettiğimiz yeni doğal kaynak alanlarının ortaya çıkışına şahit olmaktayız. Bu çerçevede sayılabilecek

önemli keşifler ve gelişmelerden bazılarını sıralamaya çalışırsak “Polonya’daki Avrupa’nın en büyük kayagazı rezervlerini, Türkmenistan BP sorumlusunun açıkladığı büyük doğalgazı rezervlerini, Karadeniz’de tespit edilen ve 3. nesil enerji kaynağı olarak değerlendirilen en büyük Hidrojen rezervlerini, Japon araştırmacılarının doğal gaz üretimini başardıkları metil hidratın Güney Çin Denizindeki ve Japonya ile Rusya arasındaki okyanus sularındaki varlığı” neredeyse adiyat nevinden belirtebiliriz. Ancak, 10,5 milyon km2’lik Arktik Bölgedeki hidrokarbon keşifleri Avrasya sahanlığını genişleten küresel anlamda etkileri olacak gelişmelerdir. Yakınlarda açıklanan keşifler oldukça heyecan vericidir. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu tarafından yapılan şimdiye kadarki en büyük araştırmaya göre halen Kuzey Kutup Dairesinin kuzeyinde devasa petrol ve doğal gaz rezervleri bulunmaktadır.

Kuzey Kutup Dairesinin kuzeyinde 90 milyar varillik petrol bulunduğu, bölgenin dünyanın ortaya çıkarılmamış doğalgaz rezervlerinin de üçte birini barındırdığı aynı raporda yer almaktadır. Araştırma raporunda, dünyadaki keşfedilmemiş, teknik olarak çıkarılabilir petrol ve doğalgaz rezervlerinin beşte birinin burada bulunduğu kaydedilmektedir. Buna göre dünyadaki petrolün yüzde 13'ü, doğalgazın yüzde 30'u ve sıvı doğal gazın yüzde 20'si bölgede bulunmaktadır. Hidrokarbon keşifleri bölgede en fazla enerji hammadesine ihtiyaç duyan Çin ile diğer ülkelerin arasında bazı sorunlara neden olabileceği gibi ABD’nin de böylesi bir çatışmayı teşvik edebileceği, hatta bizatihi başlatabileceği hesaba katılmalıdır. Nitekim Trump’ın Kanada, Grönland üzerinde mülkiyet talebi enerji kaynaklarının bulunduğu arktik bölge ile ilgilidir.

Ancak günümüzde enerjiden daha fazla ihtiyaç duyacağımız bir doğal kaynak kamuoyunun bilgisine açılmıştır. Bu da doğal ve temiz su kaynaklarının hakimiyetidir. Avrasya ve ŞİÖ ülkelerindeki devasa nüfusu hesaba katarsak ve bu nüfusun yerkürenin güneyinde bulunmasını düşünürsek su kaynaklarına sahip olmanın önemi daha da iyi anlaşılacaktır. Bu durumda, Arktik Konsey’in ülkelerinin çevrelediği Kuzey kutbu ve karasal coğrafyası hayati önem kazanacaktır.

Özellikle ŞİÖ çelik çekirdeğindeki ülkelerin bazılarının teknoloji bazılarının ise nüfusça artmaları onları daha da agresif yapmaktadır. Bu eşyanın tabiatında olan bir durumdur. Ayrıca, bizatihi bölgenin kendi kaynaklarının bölge dışı küresel güçlerin iştahını kabartması yeni çalışmaların, savaşların habercisi olabilir. Halen bölge kökenli etnik, dini radikal, bölgesi terör örgütlerinin yeşerdiği uygun bir vasatı oluşturmuştur. Bu örgütlerin büyük çoğunluğu küresel güçlerin de müdahalesi ile yön ve ivme kazanmaktadırlar (Özellikle ABD, İngiltere, Rusya). Diğer yandan artık bugün Avrasya meselesi ve ŞİÖ coğrafyası artık küresel güç mücadelesinin sahası, parçası ve aktörüdür. Bölgedeki en küçük bir ülkeye ve olaya bile bu gözle bakmakta yarar vardır.

Bu uzun açıklamalardan asıl maksadımız Avrasya coğrafyasının hangi enstrümanlar ve gelişmelerle genişleme istidadı taşıdığını ortaya koymaktır. Türkiye’nin güvenliği ve ana siyasetini de bu genişleme kriter ve olgularına göre yeniden kurgulama imkanlarını belirlemektir. Türkiye ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Hangi imkânlarla yapmalı? sorularına doğru cevaplar bulmaya çalışmaktır. İtiraf edelim ki saydığımız bazı Avrasya meselelerine Türkiye’nin yerinde müdahil olabilmesi şimdilik mümkün görülmemektedir. Böyle olunca da bu tür zirvelere katılım diğer birçok küçük katılımcı ülkenin durumu gibi figüran düzeyinde bulunmasa da asli aktör düzeyine çıkmak mümkün olmamaktadır. Türkiye kendi varlık ve bekası için daha ciddi düşünmek, temel meselelerini çözmek zorundadır.

Ancak, bu sorunların, küresel jeopolitiğin değişmesinin, yeni enerji (Ve ticaret) nakil hatları ve güvenliğinin önem kazanmasının bizim coğrafyamıza ciddi etkileri olacaktır. Bu gelişmelere bigâne kalınması Avrasya Yüzyılının dışında kalmayı sonuç verecektir.

Türkiye’nin Avrasya Etütleri anlamında da ciddi bir entelektüel birikime ve yapılanmaya ihtiyacı vardır. En başta yapılacak iş de bu ihtiyacı hissettirmektir (Self concious), farkına vardırmaktır. Bunun nihai aşaması ise Avrasya Siyasetimiz, Kuzey Siyasetimiz, Güney Siyasetimiz bağlamında “Devlet Aklının tesis ve inşasına” matuf gayret ve yapılanma olacaktır. Avrupa ile gerek Avrupalı güçlerin nüfuz faaliyetleri gerek coğrafi veekonomik yakınlık gerekse bizim iç dinamiklerimizden –Batılılaşma hedefimiz, Batı kültürlerinin aydınımız ve devlet elitimiz üzerindeki iki (2) asırlık etkisi, vb. - kaynaklanan bir ilişkiler düzeyimiz ile muarefemiz mevcuttur. Ancak, Avrasya bölgesine siyasal ve kültürel yüzeysel retoriğin dışında ciddi tanıma, anlama, köklü ilişkiler kurma gibi yönlerden son derece uzak olduğumuz görülmektedir. Küresel dijitalizasyon dünyanın her yerinde birbirine benzer insanlar yarattığı intibasını herkese vermiştir. Ancak, bu doğru değildir. Her milletin ve devletin şartları, kültürü, derin tarihi, tutumları, vs farklıdır. Avrasya bu açıdan özgün ve kadim bir coğrafyadır. Türkiye devlet adamlarının Avrasya’dan zihinsel uzaklık sorununu çözmeleri elzemdir.

ÖNERİLER

Her şeyden önce ve bütün meseleleri bir potada eritecek bir merkezi devlet aklının tesisine bu kapsamda da Avrasya siyasetinin, stratejisinin, uygulama planlarının ve icracı kadroların tesisine ihtiyaç bulunmaktadır. Zira artık bugün Avrasya’da var olmak için ABD gibi bir küresel gücün hamlelerini doğru okuyabilmeye, bir küresel güç haline gelmiş olan ÇHC’nin, bölgesel güce dönüşmüş ama bizim için hala risk taşıyan Rusya’nın ve Hindistan gibi güçlerin ana stratejilerine vakıf olmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Küresel ve bölgesel gelişmeler bağlamında, küçük detaylarda boğulmadan, Türkiye’nin ana kurgularını, temel siyasetini yeniden güncellemesi gerekmektedir. Türkiye için doğal genişleme alanlarında (Özellikle de güneye doğru) genişleme politikasını izlemesi (ki, bu fırsatı Türkiye çoktan kaçırdı) , küresel gerilimlerde ise çatışmacı rol almaktan kaçınması esas olmalıdır. Ortadoğu Avrasya’nın kilitlerinden biridir. Keza aynı entegrasyon ve genişlemenin Türkiye’nin Balkan, Doğu ve Kafkas komşularıyla olan ilişkilerine de teşmil edilmesi elzemdir.

Yakın bir döneme kadar elde ettiği siyasi istikrarını, cazibe gücünü, ekonomik ve finans gücünü, innovasyon yeteneğini, organizasyon ve uygulama yeteneğini tekrar hatırlaması şarttır. Bunun temel şartının, bütün bu unsurları etkili bir kompozisyonda devlet siyasetine dönüştürmekten geçtiği unutulmamalıdır. Bu devlet siyasetinin uygulaması için ise bir merkezi devlet aklı, ehil ve liyakatli uygulama kadrolarının formasyonu önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Bölge ülkelerinin hariciye misyonlarımız için adeta bir staj başkentleri coğrafyası olarak görülmekten vazgeçilmesi gerekmektedir.

Hard Power seçeneklerini değil, Soft Power seçeneklerini ve çok boyutlu güç tanımını derinleştirmeyi önde tutması önerilmektedir. Ancak bu askeri kurumlarımızın performansının ihmal edilmesi demek değildir. Aksine bugün askeri alanda müşahede edilen performans ve yeterlilik meselelerinin ivedilikle çözülmesi gerekmektedir.

Türkiye cazibe merkezi bir ülke konumunu kaybetmemelidir. Bu tutumun iç şartları ise Türkiye’nin merkez mimarisini ve iç barış ile dengelerini sağlam kurgulamasından geçmektedir. İç mimari dengeleri milli bütünleşme ve demokratikleşme süreçlerini içermektedir. Kendi kendisiyle savaşan bir ülkenin başka güçlere karşı savaşmaya ne ayıracak zamanı ne de harcayacak gücü kalacaktır. Entegrasyon sorunsalını agresif bir barışçı politika ve ekonomik hedefler belirleyerek, milli kültür alanını olabildiği kadar genişletme idealiyle çözmelidir.

Bütün bu çerçevenin üzerinde; eğer şartlar gerektirirse askeri caydırıcılık faktörünü diplomatik planda lokal düzeyde kullanmalıdır. Ancak, bunu yapmadan önce Avrasya planında, askeri anlamda işbirliği ve kurumsallaşma siyasetini öncelemekte yarar vardır.

Avrasyalı büyük ve küçük güçlerin milli ve bölgesel düzeyde kurumsal yapılanmalarını bilmek, bu kurumlar içinde varlık göstermek, hatta etkinlik sağlamak amacı benimsenmelidir.

Bunu gerçekleştirmek için önce ana politika ve politika yapıcıları sonra da uygulama planı ve ehil kadrolar ve eğitimleri şarttır. Bir anekdot olarak hatırlatmakta yarar var; büyük güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği, vb anlaşmaların birçoğu kadük kalmaktadır. Bu anlaşmaları takip edecek, geliştirecek, tüzük ve uygulama belgelerini hazırlayıp müştereken uygulayacak ehil kadrolar ve yüksek performanslı kurumlara ihtiyaç vardır.

Birinci bölümün sonuçları kısmında da yer aldığı üzere tekraren söylüyorum, Türkiye’nin Avrasya Etütleri anlamında ciddi bir entelektüel birikime ve yapılanmaya ihtiyacı vardır. En başta yapılacak iş de bu ihtiyacı hissettirmektir (Self concious), farkına vardırmaktır. Bunun nihai aşaması ise Avrasya Siyasetimiz, Kuzey Siyasetimiz, Güney Siyasetimiz bağlamında “Devlet Aklının tesis ve inşasına” matuf gayret ve yapılanma olacaktır. Avrupa ile gerek Avrupalı güçlerin nüfuz faaliyetleri gerek coğrafi ve ekonomik yakınlık gerekse bizim iç dinamiklerimizden –Batılılaşma hedefimiz, Batı kültürlerinin aydınımız ve devlet elitimiz üzerindeki üç (3) asırlık etkisi, vb. - kaynaklanan bir ilişkiler düzeyimiz ile muarefemiz(tanışıklık) mevcuttur. Ancak, Avrasya bölgesine siyasal ve kültürel yüzeysel retoriğin dışında ciddi tanıma, anlama, köklü ilişkiler kurma gibi yönlerden son derece uzak olduğumuz görülmektedir. Yeni Türkiye devlet adamlarının bu zihinsel uzaklık sorununu çözmeleri elzemdir. Ülkemizde maalesef Rusya çalışan, Rusya coğrafyası çalışan çok az sayıda uzman bulunmaktadır. Bir Rus Enstitüsünün var olmayışı büyük eksikliktir. Keza Batı ülkelerindeki birikime yakın Çin çalışmaları (Sineloji) Hint çalışmaları maalesef mevcut değildir. Keza Orta Asya Türk araştırmaları kadar İran, Pakistan, Hint Müslümanları araştırmalarına da ihtiyaç duyulmaktadır. Maalesef bu iki alanda bile milli ve yeni etütlerden, sahanın kıdemli ve küresel temsilcilerinden henüz yoksun bulunmaktayız. Bu entelektüel eksikliğin mutlaka giderilmesi gerekmektedir. 

Mehmet Ali BAL / Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat