Çocuk suçluluğu ile başa çıkmak için…
- GİRİŞ09.09.2025 09:14
- GÜNCELLEME09.09.2025 09:15
Türkiye’nin yakın dönem gündeminde, çocuk suçluluğu giderek daha merkezi bir yer tutmaktadır. İzmir Balçova’da iki polisimizin bir çocuk tarafından şehit edilmesi, daha önce Ahmet Minguzzi adlı çocuğumuzun İstanbul’da bir pazar yerinde yaşıtları çocuklar tarafından öldürülmesi, mafya yapılarının kurye veya şiddet uygulayan eleman olarak çocukları kullanması, çocuklardan oluşan çeteleşme örnekleri, sadece bireysel örnekler, trajediler değil, toplumumuzun ve geleceğimizin alarmı olarak ele alınmalıdır...
Bu tabloyu, salt bir “suç istatistiği” veya “suçlular başlığı” içinde ele alamayız; tüm bu gelişmeleri Türkiye’nin geleceğini doğrudan ilgilendiren bir milli beka meselesi olarak görmek zorundayız.
Çocuk, bir milletin değerlerini, aidiyetini ve kültürünü taşıyan en değerli varlıktır. Suça sürüklenen her çocuk, toplumsal ve manevi bağlarımızdaki çözülmenin göstergesidir.
Bu nedenle mesele, tek başına bireysel tercih veya güvenlik problemi olarak düşünülemez. Sorunu çözmek için aile, eğitim, toplum, devlet ve manevi değerler boyutu bir arada görülmek zorundadır.
Aile, çocuğun kimliğini, aidiyetini ve ahlaki değerlerini kazandığı en temel kurumdur. Modern hayatın getirdiği boşluklar, dijitalleşme, kendimize uygun üretilmeyen ama sınırsızca tüketilen medya içerikleri aile bağlarını zayıflatmıştır…
Boşanmalar ve ilgisiz ebeveynlik, çocukta aidiyet boşluğu yaratmaktadır. Şiddet ve ekonomik sıkıntılar, çocuğu sokak ve çetelere kolaylıkla yönlendirmektedir. Aidiyetini ailede bulamayan çocuk, bilgi, deneyim eksikliği nedeniyle, doğru yönlendirecek, rehberlik edecek mekanizmalarla da karşılaşamayınca mafya içinde ve çetelerde “sahte bir aile”, sahte bir kimlik/kişilik aramaktadır.
Günümüz çocukları, hızla değişen dijital dünyada, sabır, sorumluluk ve fedakârlık gibi değerlerden uzak kalmaktadır. Bu boşluk, suç örgütlerinin manipülasyonuna zemin hazırlamaktadır. İnanç, ahlak, aile, vatan, millet, bayrak sevgisi çocuklarımızı suça karşı koruyan güçlü kalkanlardır.
Eğitim, çocuğun topluma entegrasyonunda kilit rol oynar. Ancak okuldan kopuş, akran zorbalığı ve mesleki yönlendirme eksikliği, çocukların suça yönelmesinde önemli risk faktörleridir.
Eğitim sistemi, yalnızca akademik bilgi vermekle kalmamalı, değerler ve aidiyet kazandırmalıdır.
Yoksulluk, işsizlik ve toplumsal dışlanma, çocukları suç örgütleri için kolay hedef hâline getirir. Gettolaşmış bölgelerde suç, bir tür sosyal çözüm gibi sunulur; çocuk, hayatta kalmak için bu yapıya katılır. Maalesef, ortaya çıkan örnekler tam da bu durumla örtüşmektedir.
Uyuşturucu sadece bir sağlık sorunu değil, milli güvenlik tehdididir. Uluslararası suç örgütleri, özellikle gençleri hedef almaktadır. Türkiye’nin “Kökünü Kurutma” operasyonları, devletin kudretini göstermektedir; ancak toplumsal ve eğitim boyutlarıyla birlikte mücadele edilmesi gerekir.
Durkheim’in anomi kavramı, modern toplumlarda normların çözülmesini açıklarken, Parsons’ın toplumsal bütünleşme teorisi çocuk suçluluğunun toplumsal boyutunu ortaya koyar. Aile, okul, değerler sistemi ve toplum arasındaki uyumsuzluk, çocukların suça yönelmesine neden olmaktadır.
Aileyi güçlendirmek için milli bir seferberlik içinde olmalıyız. Bu bağlamda, ekonomik ve sosyal destek programları güçlendirilmeli, manevi ve eğitsel rehberlik hizmetleri yaygınlaştırılmalı, ebeveynlere iletişim ve rehberlik eğitimleri verilmeli.
Keza, okullarda milli ve manevi değerler dersleri güçlendirilmeli, meslek ve sanat okulları yeniden yaygınlaştırılmalı, özendirilmeli, benimsetilmeli, rehberlik ve psikososyal destek mekanizmaları etkinleştirilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığı ve üniversitelerimiz, Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuz, televizyonlarımız ve medya mecralarımız, içerik üreticilerimiz, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı tüm unsurları ile devrede olmalı, sivil topluma destek vermeli ve gençlik projelerini yaygınlaştırmalıdır. Spor, sanat ve kültür etkinlikleriyle milli kimlik pekiştirilmelidir. Dijital alanlarda çocukları koruyan milli güvenlik stratejileri geliştirilmelidir.
Öte yandan, riskli bölgelerde mahalle temelli sosyal hizmet ve izleme mekanizmaları oluşturulmalı, erken uyarı sistemleri ile çocuk suça bulaşmadan müdahale edilmelidir.
Cezasızlık algısının önüne geçilmeli, ağır suçlarda caydırıcı cezalar uygulanmalı, mafya ve çetelere göz açtırılmamalıdır.
Küçük suçlarda onarıcı adalet ve rehabilitasyon öncelikli olmalıdır ama küçükler tarafından işlenen büyük suçlarda küçükleri suç işlemeye teşvik edenlerin olduğu düşünülerek bir cezalandırma mekanizması işletilmelidir.
Çocuk suçluluğu, yalnızca bugünü değil yarını da ilgilendiren bir konudur. Bir çocuğun kaybı, bir geleceğin kaybıdır. Bu nedenle meseleye milli beka perspektifiyle yaklaşmak gerekir:
Bunun içindir ki, milli kimlik ve aidiyet güçlendirilmeli, inanç ve ahlak koruma kalkanı olmalı, devlet, aile ve toplum el ele vererek çocukları suçtan korumalıdır.
Çocuk suçluluğu, engellenemez değildir. Türkiye, güçlü devlet geleneği, köklü aile yapısı ve manevi değerleriyle bu sorunu aşabilecek kudrete sahiptir.
Aileyi, eğitimi, değerleri ve devlet kudretini bir araya getiren milli seferberlik; çocuklarımızı mafyanın, çetelerin, uyuşturucunun ve şiddetin elinden kurtaracaktır.
Her çocuk, bu milletin geleceğidir; onları kazanmak, yarınımızı kazanmak demektir.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Yorumlar15