ABD - Çin geriliminden dersler
- GİRİŞ15.10.2025 08:52
- GÜNCELLEME15.10.2025 08:52
Mısır’daki Gazze zirvesinin gölgesinde kalan önemli olaylardan biri Çin - ABD ticaret savaşındaki bir gelişmeydi. Trump’ın ABD’li mikroçip üreticilerinin Çin’e ürün satmasını yasaklamasının ardından Çin, nadir toprak elementlerinin (NTE) ihracatına dair bir dizi kısıtlamayı devreye aldı. Hem NTE’lerin hem onlardan elde edilen süper mıknatısların hem de bunları üretmek için gereken teknolojilerin yabancı ülkelere satışını devletin özel iznine bağladı.
Bu kararın ABD ve Avrupa üzerinde sarsıcı etkileri olması muhtemel. Çünkü NTE’lerden elde edilen ürünler, savunma sanayi, bilgi işlem, elektrikli araç gibi pek çok sektör için vazgeçilmez. Bunlar olmadan ne uçak üretebiliyorsunuz ne gemi ne de yapay zeka bilgisayarı. Çin’in bu alandaki egemenliği ise tartışılmaz. Madenlerdeki Çin payı %70, teknolojideki pay %90 ve işlenmiş nihai ürünlerdeki (süper mıknatıslardaki) pay tam %93!
Trump’ın Çin’in kararına ilk tepkisi çok sert oldu. “Çin savaş istiyor” dedi ve Şi ile görüşmesini iptal ettiğini duyurdu. Bu sözlerin ardından ABD piyasaları, kelimenin tam anlamı ile deprem yaşadı. ABD şirketlerinin piyasa değeri birkaç saat içinde 1,6 trilyon dolar eridi. Kripto para piyasaları ise 250 milyar dolar değer kaybetti. Çöküşü takip eden 48 saat boyunca çeşitli ülkelerden her şeyini kaybeden kripto yatırımcılarının intihar haberleri geldi.
Trump, ertesi gün sözlerini tashih etti, “Çin’i yanlış anlamışım, durum o kadar da kötü değilmiş” dedi. Büyük ihtimalle birileri kendisine gerçekleri anlattı, Çin ile şu aşamada bu konuda takışmanın pek de doğru olmayacağını söyledi.
Evet, gerçekler…. Trump için acı olan, bizim için ise hayli öğretici dersler barındıran gerçekler..
Nadir toprak elementleri bugün Çin’in elinde stratejik bir silaha dönüşmüş durumda. Ama ülkenin NTE alanındaki egemenliği sabahtan akşama kurulmadı. Eski Devlet Başkanı Deng Şiaoping, 1992 yılında Çin’in İç Moğolistan bölgesini ziyareti sırasında aynen şöyle bir cümle kurmuş: “Ortadoğu’nun petrolü var, bizim ise nadir toprak elementlerimiz” Yani, Çin bu konuda otuz yılı aşkın bir süre çalışmış. Üstelik sadece madenleri çıkarmak için değil, onları işleyebilecek teknolojiyi üretmek için de.
Doğrusu, bizler de 90’lı yıllarda nadir toprak elementlerini biliyorduk. Tıpkı boru, altını, doğal gazı, nükleeri ve başka kaynakları bildiğimiz gibi. Ancak “gizli bir el” bildiklerimizi uygulamaya koymamızı engelledi, o zamanlar o gizli ele dur diyecek bir siyasi irade de maalesef yoktu.
NTE konusu ile ilgili çalışmalar başladığında muhtemelen Çin’de de “biz yapamayız” diyen veya çalışmaları küçümseyen birileri vardı. Şimdi bizim yapmaya çalıştıklarımız ile “kalorifer peteği” diyerek, “maket” diyerek alay etmeye kalkanlar gibi… Ancak Çinli mühendislerin emeği ve yöneticilerin iradesi bu bozguncuların sesini kıstı.
Bu gerilimde görmemiz gereken bir başka önemli nokta, Çin’in kendi kendine yeterlilik konusundaki kararlılığı. Ülke, özellikle son on yılda bu konuyu o kadar önemsedi ki bugün neredeyse tüm stratejik sektörlerini dışa bağımlı olmaktan kurtarmış durumda. Örneğin, Çin birkaç yıl önce helyum konusunda %95 oranında ABD’ye bağımlı idi. Bu bağımlılık 2 yıl gibi kısa bir sürede %5 düzeyine indi. Bugün ABD’nin kafasına göre kullandığı ambargo silahının Çin’e sökmemesinin sebebi de bu.
Tabii ki Çin kadar büyük ve zengin bir ülke değiliz. Yönetim sistemimiz, kültürümüz vb. Çin’den çok farklı. Çin’i bugün başarılı kılan şey, kendine özgü, kendi milli varlıklarına ve değerlerine uyumlu bir kalkınma modelini geliştirebilmiş olması. Taşeronluktan gerçek üreticiliğe geçişin başka bir yolu yok. Batı’nın kendi değerleri üzerinden dayattığı iki yüzlü eleştirilere kulaklar tıkanmalı, bozgunculara fırsat verilmemeli ve çok çalışılmalı. Aynen şimdi savunma sanayi ve enerjide yaptığımız gibi.
PARASINI KAÇIRANLARA DERS
Çin - ABD ticaret savaşının beklenmedik bir etkisi, Hollanda’da ortaya çıktı. Hollanda Hükümeti, en büyük mikroçip (yonga) üreticilerinden biri olan Çin sermayeli Hollanda şirketi Nexperia’ya el koydu.
Batılılar bugüne dek kendi ülkelerini ‘yatırımcılar için güvenli bir cennet’, Doğu’yu ise ‘tehlikeler ile dolu bir cangıl’ olarak tarif etmişlerdi. Onların “vahşi ve anti-demokratik” dediği Doğu’dan bugüne dek doğudan herhangi bir yabancı şirkete el koyma haberi gelmedi. Ama Batılılar, tamamen siyasi gerekçeler ile önce Rusların mallarına ve şirketlerine, şimdi de Çinli yatırımcıların şirketlerine “çökmeye” başladılar.
Ruslar ve Çinliler bu işi nasıl çözer bilemem, onların sorunu. Ama bu olaylarda bizim sermayedarlar için de önemli bir ders var. Türkiye’yi politik olarak istikrarsız veya güvensiz görerek parasını yurtdışına kaçıran patronların vatanlarının dışında ne kadar güvende olduklarını bir kez daha düşünmeleri fena olmaz.
Gaffar Yakınca / Haber7
Yorumlar26