KKTC Seçimleri’ndeki gerçekler ve hayalperest iddialar
- GİRİŞ21.10.2025 09:26
- GÜNCELLEME21.10.2025 09:26
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde önceki gün gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri, bir kez daha Ada'nın siyasi dinamiklerini gözler önüne serdi.
Resmi olmayan sonuçlara göre, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman oyların yüzde 62,76'sını alarak mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı geride bıraktı.
Bu sonuç, bazı çevrelerde hemen "Türkiye'de de değişim rüzgârı esiyor" şeklinde yorumlandı.
Ancak bu iddialar, KKTC'nin siyasi gerçeklerinden tamamen bihaber olanların ürünü.
Seçim sonuçları, tam aksine, Ada'daki değişimin süreklilik arz ettiğini ve döngüsel bir nitelik taşıdığını net bir biçimde ortaya koyuyor.
KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan sonra 2005 yılında Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden Mehmet Ali Talat seçildi.
Mehmet Ali Talat’tan sonra merkez sağ parti olan Ulusal Birlik Partisi’nden Derviş Eroğlu cumhurbaşkanı seçildi.
Eroğlu’ndan sonra ise merkez sol parti CTP’den Mustafa Akıncı ve sonrasında ise UBP’li Ersin Tatar seçimleri kazandı.
Türkiye ile benzeşen bir tarafı olmadığı, ‘Rauf Denktaş’tan sonra değişimin Kuzey Kıbrıs’ta sürekli esen bir rüzgâr olduğu’ net biçimde ortada…
Milletvekili seçimlerinde de bu döngüyü görmek mümkün…
Konu netleşmiştir sanıyorum.
Tufan Erhürman’ın siyasi çizgisinde olan Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı dönemlerini hatırlayalım…
Her ikisi de sol eğilimli, federasyon yanlısı liderler olarak göreve geldiler, ancak KKTC'nin reelpolitiği onları kısa sürede gerçeklerle yüzleştirdi.
Talat'ın 2005-2010 yılları arası başkanlığı ve Akıncı'nın 2015-2020 dönemi, ‘kendileri adına’ büyük umutlarla başladı ama federasyon hayalleri Rum tarafının uzlaşmazlığı ve uluslararası baskılar karşısında eriyip gitti.
Erhürman'ın zaferi de benzer bir tablo çizecek…
Çünkü KKTC'nin bugünkü koşullarında federasyonun yeri yok.
Ayrıca bugünkü konjonktürde ortaya çıkan güvenlik tehditleri, İsrail’in bölgedeki yayılmacı ve saldırgan politikaları, Doğu Akdeniz’deki Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kaybolma ihtimali bulunan haklarını göz önünde bulundurduğumuzda ‘federasyon’ kararına imza atılmasının ihanet boyutunda olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Buna Türkiye’nin mevcut yönetiminin asla izin vermeyeceğini de vurgulayalım.
KKTC'nin yönetim biçimi yarı başkanlık sistemi...
Cumhurbaşkanı önemli yetkilere sahip olsa da asıl yürütme gücü Meclis'te ve hükümette bulunuyor.
Şu anda KKTC Meclisi'nde Ulusal Birlik Partisi (UBP) öncülüğündeki UBP-DP-YDP koalisyonu iktidarda ve bu yapı, Tatar dönemindeki milliyetçi çizgiyi büyük ölçüde sürdürüyor.
Erhürman'ın seçilmesi, hükümeti otomatik olarak değiştirmiyor.
Meclis çoğunluğu hala sağ eğilimli koalisyonda…
Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrasında partiler arası geçişler olur mu?
İzleyip görmek lazım…
Ancak bu koalisyon, KKTC'nin egemenlik haklarını savunan, iki devletli çözüm modelini benimseyen bir yaklaşımı temsil ediyor.
Federasyoncu söylemler, Ada'nın gerçekliğinde sadece retorik olarak kalıyor.
Talat ve Akıncı'nın dönemlerinde yaşananların somut kanıtlar olduğunu ifade edebiliriz…
Bu dönemlerde müzakereler tıkandı, ambargolar kalkmadı ve KKTC'nin tanınma mücadelesi sekteye uğradı.
Bugün de durum farklı değil; Erhürman eğer federasyon vurgusu yaparsa, şüphesiz reelpolitik duvarına çarpacak.
Peki, bu seçim sonuçlarını Türkiye'de ‘iktidar değişiminin’ habercisi olarak görenlere ne demeli?
Bazıları, KKTC'deki sonucu "AKP karşıtlığı"na bağlayarak, Türkiye'de benzer bir dalga beklediklerini iddia ediyor
Bu da tam bir cehalet örneği.
KKTC'nin iç dinamikleri, Türkiye'nin siyasi yapısından tamamen bağımsız bir biçimde gerçekleşti.
Ada'daki seçmen, yerel sorunlara (ekonomi, ambargolar, genç göçü vb.) odaklanıyor, Türkiye'ye mesaj göndermek için oy kullanmıyor.
Dahası, bazı gazeteciler ve yorumcular, bu sonuçlar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hadsiz ifadeler sarf etmekten geri durmuyor.
Örneğin, reklamı olmaması için ismini vermediğim KKTC'li bir gazetecinin "Türkiye Büyükelçisi yarın geri çekilsin" gibi skandal sözleri, sadece provokasyon değil, aynı zamanda tarihi gerçeklere sırt dönmekten başka bir şey değil…
Aynı gazeteci seçimlerden önce; “1983’te KKTC kurulduğunda Ada’da kimse bir damla göz yaşı dökmedi” de demişti.
Veya CHP'li bir vekilin "Darısı Türkiye'nin başına" demesi, KKTC'yi kendi iç siyasetlerine alet etmekten başka bir şey değil.
Bu tür yaklaşımlar, Kıbrıs Türk halkının mücadelesini küçümsüyor ve Türkiye'nin Ada'ya verdiği desteği hiçe sayıyor.
“Gazetecilik etiği ve siyasi sorumluluk nerede kaldı?” diye soracağım ama…
Şu dönemde yersiz bir soru olduğunu ben de biliyorum.
Bu hadsizlikler, sadece bölünme tohumları ekiyor ve Rum-Yunan ikilisinin ve hatta İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor.
Sonuç olarak KKTC seçimleri bize; ‘değişim iddialarının gerçeklerden uzak hayaller olduğunu’ söylüyor.
Ada'nın geleceği, federasyon masallarında değil, egemen eşitlik ve iki devletli çözümde yatıyor.
Türkiye'ye ders çıkarmak isteyenler, önce KKTC'nin yarı başkanlık sistemini, Meclis çoğunluğunu ve tarihi döngüleri öğrensin.
Aksi takdirde, bu tür yorumlar sadece gürültüden ibaret kalır.
Ferhat Murat / Haber7
Yorumlar6