Afet bilinci ya da kaynak ahlakı
- GİRİŞ31.10.2025 09:08
- GÜNCELLEME31.10.2025 09:08
Covid19, yangınlar, su taşkınları, fırtınalar, kuraklık, zirai don felâketleri, aşırı kirlenme, büyük çaplı depremler... Son 5 yılda başımıza gelmeyen kalmadı. Hükümet tüm bu zorluklarla nasıl baş ediyor, şaşırıyor insan. İnsanüstü bir çaba, Allah beterinden esirgesin, devlete zeval vermesin!
Afet bilinci dendiğinde çoğumuzun aklına hemen deprem geliyor. Çoğu zaman bu bilinci yalnızca sarsıntı anına ait bir refleksmiş gibi ele alıyoruz. Gerçek afet bilinci, yalnızca kriz anında değil, gündelik hayatın her saniyesinde şekillenen bir yaşam kültürü olmalı. Biz bu kültürü genellikle kriz anında, televizyon başında öğrenmeye çalışıyoruz.
Afet bilincini, broşürlerle veya spotlarla değil, davranışlarla kurumsallaştırabiliriz. Hâlâ bolluk ve rahatlık yanılsaması üzerine kurulu olan davranışlarımızla. Bu bilincin halkalarından biri kesinlikle kaynak yönetimi olmalı. Su ve gıda israfı konusunda hiç de iyi durumda değiliz. Kuraklık senaryoları artık bilim kurgu değil, meteorolojik gerçek.
Örneğin su... hayatın kaynağı mı, eğlencelik dekor mu, statü göstergesi mi? Havuz kültürü, suyu bir eğlence aracına, bir statü objesine dönüştürdü. Türkiye’nin birçok bölgesinde baraj seviyeleri alarm verirken, aynı anda otel zincirleri, havuzlu görsellere eşlik eden sınırsız keyif sloganlarıyla tatil pazarlıyor. Bir tatil köyünün tek bir havuzundaki su miktarı, Anadolu’daki bir köyün kaç haftalık su ihtiyacına denk geliyor?
Her villaya özel havuz yaptırmak bir prestij meselesi sayılıyor. Ancak bu lüks ve özenilen görüntünün ardında, toprağın çatlayan yüzü var. Bazı bölgelerde çiftçiler tarlasını sulayamazken, şehirlerdeki rezidanslarda her gün klorlanan sular tekrar tekrar boşaltılıyor. Sistem, bu israfı normal sanacak kadar otomatikleşmiş durumda. Suyu hoyratça harcamanın, yavaş ilerleyen ama çok daha yıkıcı bir afet olduğunu yakında anlayacağız.
Gıda israfı da aynı zihinsel körlüğün ürünü. Açık büfe sistemi, refahın değil, doyumsuzluğun vitrini haline geldi. Bugün dünya açlıkla boğuşurken biz her şey dahil sisteminin sahte cömertliğini kutluyoruz. Turizm sektöründe, sınırsız lezzet adı altında her gün tonlarca yemek çöpe gidiyor. Bir otel mutfağında yalnızca kahvaltı sonrasında çöpe atılan gıda miktarını düşünün!
Serpme kahvaltı furyası bu israfın yerli versiyonu. Üç kişilik masaya on beş tabak geliyor, üçü yeniyor, on ikisi ziyan ediliyor. Kahvaltı sofraları, artık paylaşım değil, bir gösteri alanına dönüşmüş durumda. Bizim hatırlamamamız, o tabaklarda yemekten öte bereket ve alın terinin olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Afet bilincini yalnızca deprem çantası hazırlamak değil; tabağımızdakini bitirme, fazlasını paylaşma, israfı utanç vesilesi sayma olarak anlamalıyız.
Bu bilinç eksikliği ile sadece bireysel değil, kurumsal düzeyde de mücadele edilmeli. Kamu binalarında gece boyunca açık kalan ışıklar, enerji tasarrufu afişlerinin altında yanıyor. Yağmur altında bile çalışmaya devam eden otomatik sulama sistemleri var. Vahşi sulama yöntemlerinin terk edilmesi daha etkin bir mücadele gerektiriyor, yol açtığı zararlar yalnızca kamu spotlarıyla giderilemez. Kurumların kendi çelişkisini fark etmediği bir yerde, bireysel farkındalık da kök salamıyor.
Afet bilincinin ahlakiliği, uyarı levhalarının ötesine geçmeyi gerektiriyor. Afet bilinci yalnızca depreme indirgenemez, Kaynaklarımızı hoyratça tüketmemek te en az onun kadar önemli.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber7
 
								 
	 
	
Yorumlar4