Cumhur İttifakı: Devlet aklının milli izdüşümü

  • GİRİŞ10.11.2025 08:53
  • GÜNCELLEME10.11.2025 09:23

MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin ve MHP Milletvekillerinin Cumhuriyet Bayramı için Külliye’de verilen resepsiyonda yer almaması üzerine bir vaveyla koparıldı: “Cumhur İttifakı çatlıyor, yıkılıyor” diye…

Belli çevreler tarafından sürekli olarak bir niyet/arzu izharı olarak dile getirilen bu konuya ilişkin hem Sayın Devlet Bahçeli, hem de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gerekli açıklamaları yaptı. Cumhur ittifakının ortaya çıkış nedenleri ve hedefleri doğrultusunda sapasağlam yoluna devam ettiğini belirttiler…

Fakat tezviratçılar bilmelidir ki, Türkiye’nin son on yılına damga vuran Cumhur İttifakı, siyasal mühendislikten ziyade bir devlet aklı pratiği ve milli istikrar mekanizmasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin doğurduğu yeni siyasal düzen, yürütme biçiminde bir değişim olduğu gibi Türk siyasetinde milli, yerli, değerleriyle üstün düşüncenin kurumsallaşmış bir formudur…

Cumhur İttifakı’nın doğuşunu anlamak, Türkiye’nin 2000’li yıllardan itibaren geçirdiği dönüşüm sürecini analiz etmeyi gerektirir.2002 sonrası dönemde Türkiye, siyasetin merkezinde millet iradesinin doğrudan temsiline dayalı bir meşruiyet sistemi kurmuştur. Bu sistemin ortaya çıkışı ve olgunlaşma süreci, 2016’daki kanlı Fetö’cü darbe teşebbüsüne karşı duruş ve mücadele ile bir sınamadan geçmiş; bu süreç, devletin bütünlüğü ve milletin varlığına yönelen tehditlere karşı organik bir dayanışma modeli doğurmuştur.

Cumhur İttifakı bu anlamda, iki parti arasındaki taktiksel bir işbirliği gibi değil; Türk siyasal tarihinin süreklilik arz eden devlet refleksinin güncellenmiş biçimi olarak doğup gelişmiştir. Tarihsel olarak Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e uzanan çizgide, devletin bekasıyla milletin feraseti arasındaki bağ her kriz döneminde yeniden tesis edilmiştir. Cumhur İttifakı bu zincirin en son halkasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, yürütme gücünü doğrudan halk iradesinden alan ve hükümetin oluşumunu vesayet mekanizmalarından arındıran bir modeldir.

Bu model, klasik parlamenter sistemin ürettiği üç temel soruna –yürütmede zayıflık, yasamada parçalanma, bürokraside direnç– karşı kurumsal çözüm üretmiştir.

Ancak bu sistemin işlevsel olabilmesi, siyasal düzlemde bir uyum ve istikrar mekanizması gerektirir. Cumhur İttifakı tam da bu noktada devreye girer: İttifak, sistemin siyasal kanadında istikrar üretirken, aynı zamanda yürütme ile yasama arasındaki dengeyi “milli irade” temelinde kurar.

Dolayısıyla ittifak, siyasal sistemin teknik bir uzantısı değil; sistemin demokratik istikrar ve meşruiyetini güçlendiren siyasal duruş modelidir.

Cumhur İttifakı’nın fikrî derinliği, milliyetçilik ve muhafazakârlığın Türk siyasal kültüründeki köklü birlikteliğine dayanır. Milliyetçilik, milli güvenlik, devletin devamlılığı ve sınır ötesi tehdit algısına karşı kolektif bilinç üretirken; muhafazakârlık, kültürel süreklilik ve manevi değerlerin kamusal alanda korunmasını sağlar. Bu iki ideolojik damar, tarih boyunca birbirini desteklemiş ve dengelemiş; Cumhur İttifakı döneminde ise kurumsal sinerjiye dönüşmüştür.

İttifak, toplumun merkezinde yer alan geniş kitlelerin duyarlılıklarını siyasal kararlara taşıyarak, temsilde bütünlük sağlamıştır. Bu anlamda Cumhur İttifakı, ideolojik kutuplaşmanın ötesinde, sosyolojik uyumun siyasal karşılığıdır.

Siyaset bilimi açısından bu, “toplumsal taban ile siyasal sistem arasındaki temsil boşluğunun kapanması” anlamına gelir. Bu durum, demokrasinin istikrarsızlık değil, bütünleşme ve kimlikleşme aracı olabileceğini gösteren özgün bir Türk modelidir.

Cumhur İttifakı döneminde kamu yönetimi, klasik bürokratik rasyonalizmin ötesinde milli rasyonalizm eksenine taşınmıştır. Bu yaklaşım, Max Weber’in “rasyonel bürokrasi” modeline paralel olarak işlevsellik ilkesini korurken, onu milli aidiyet ve stratejik sadakat kavramlarıyla tamamlamıştır.

Bu dönüşüm, özellikle dış politika, güvenlik, savunma sanayii, ve kamu diplomasisi alanlarında kendini göstermektedir. Devlet kurumları, geçmişteki teknokratik soğukluktan uzaklaşarak, “millete hizmet eden, değer üreten ve stratejik hedefe odaklanan” yapılara dönüşmüştür.

Böylece Cumhur İttifakı, devletin yeniden milletleşmesi sürecini kurumsal olarak desteklemiştir. Bu model, bürokrasinin tarafsızlık ilkesini korurken, “millete sadakat ve nitelikli hizmet” kavramını idari meşruiyetin tamamlayıcısı haline getirmiştir.

Cumhur İttifakı’nın dış politika yaklaşımı, Türkiye’nin uluslararası sistemde kendi eksenini belirleyen bir yarı-merkez güç olarak konumlanmasını sağlamıştır. Bu yaklaşım, klasik “Batı’ya bağımlı güvenlik paradigması”nın yerine, bağımsızlık eksenli realizm anlayışını getirmiştir.

Bu strateji; Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Karabağ’a kadar birçok alanda somut sonuçlar doğurmuş; Türkiye’nin jeopolitik ağırlığını artırmıştır. Burada dikkat çeken nokta, dış politikanın yalnızca hükümet tercihi değil, toplumsal iradenin uluslararası yansıması olarak görülmesidir.

İttifakın dış politikadaki bu özgün çizgisi, Türkiye’nin geleneksel devlet refleksini çağdaş stratejik akılla birleştirmiştir. Bu nedenle Cumhur İttifakı, yalnızca iç siyasal istikrarı değil, dış politikada stratejik özerkliği de temsil etmektedir.

Cumhur İttifakı’nın başarısını salt ideolojik ya da güvenlik ekseninde okumak eksik olur. İttifakın sürdürülebilirliğini sağlayan önemli faktörlerden biri de kalkınma-siyaset korelasyonudur. Türkiye, özellikle 2017 sonrasında, makroekonomik dalgalanmalara rağmen, kamu yatırımlarında ve savunma sanayiinde yerli üretim oranlarında kayda değer artışlar sağlamıştır.

Bu süreç, siyasal meşruiyetin ekonomik temellerini güçlendirmiş, ekonomik bağımsızlık ile milli irade arasında doğrudan bir bağ kurmuştur. Dolayısıyla Cumhur İttifakı, sadece politik bir ittifak değil, aynı zamanda kalkınmacı bir devlet felsefesinin de pratiğe yansımasıdır.

Cumhur İttifakı, Türk siyasetinde yeni bir çağın adıdır: Devletin varlık felsefesiyle milletin iradesinin buluştuğu noktada, siyasi birlikteliğin stratejik vizyona dönüştüğü bir modeldir. Bu yapı, seçim takvimleriyle sınırlı bir pragmatizm değil; devletin kurumsal hafızasında süreklilik oluşturan bir siyasal formdur.

Bugün Cumhur İttifakı’nı anlamak, Türkiye’nin kendi modernleşme çizgisini yeniden tanımlama iradesini anlamaktır. Bu ittifak, modernleşmeyi Batılılaşmadan ayıran; küresel sisteme entegre olurken kendi medeniyet kodlarını koruyan bir Türkiye idealinin siyasal omurgasıdır.

Son tahlilde Cumhur İttifakı, yalnızca bir “ittifak” değil, bir medeniyet yürüyüşünün cisimleşmiş hâlidir. Bu yürüyüş, Türkiye’yi 21. yüzyılın edilgen bir ülkesi değil, kendi bölgesinin aklı ve vicdanı haline getirecek olan tarihsel iradenin siyasal çerçevesidir.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat