Aile bizim medeniyetimizin kökü; Anne, Âdem’in aynasıdır

  • GİRİŞ19.11.2025 08:57
  • GÜNCELLEME19.11.2025 08:57

Başkan Erdoğan, Karabağ’ın kurtuluş yıldönümü sebebiyle Azerbeycan’a yaptığı ziyaretten dönerken dokuz Kasım 2025 günü uçakta yirmi kadar gazeteciye yaptığı konuşmada aile ile ilgili olarak:

“Nüfus artış hızında şu anda maalesef 1,7’deyiz.

Bu bir intihardır.

Bunu çözmemiz lazım”, dedi.

Neredeyse on yıldan beri, aile konusunu yazıyorum.

Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor, perşembenin gelişi çarşambadan belli oluyor.

Ailede rollerin değişmesiyle birlikte ortaya çıkan tablo bize, bu işin sonunun hayır olmayacağını gösteriyordu.

Yıllardan beri güçlü kadın diye diye; önce kadının gücünü erkeğin gücüne eşitledik, sonunda erkekten daha güçlü bir kadın modeli çıktı karşımıza.

Ardından da güçsüz, pısırık, kadınsı bir erkek, tablodaki yerini aldı.

Roller değişince ailede huzur, birlik ve saadet kalmadı.

Yani uzun yıllardır, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları tarafından uygulanan ve Avrupa kökenli olduğu açıkça bilinen, kadın hakkındaki uygulamaların hemen hepsi, diyebilirim ki, ‘çalışan anneleri’ hedef aldı, sürekli onların lehine konuştu ve ne yazık ki hala konuşmaktadır.

Oysa kadın çalışma oranının yüksek olması ile övünen bu kirli anlayış toplumu zehirliyor, aileyi dağıtıyor.

Onuruyla ‘ev kadınıyım’ diyen, anne’yi unutan ve unutturan bu batıl ve batılı gayretlerin sonucunda ülkemiz felakete sürükleniyor.

Kadının çalışması denen ve toplumu içten içe kemirerek yozlaştıran; kozmetiğe, sosyal medyaya, modaya, giyime, süslenmeye, spora, bağımlı hale getiren ve sonunda aileyi ayrıştıran bu akım bize, Avrupa sanayi toplum yapısının çarpık bir ihracıdır.

 

EVİN İŞİ İŞ DEĞİL PATRONA ÇAY VERMEK İŞTEN SAYILIYOR

 

Sanki kadın evinde çalışmıyormuş gibi haksız, hukuksuz ve sakat bir anlayıştır bu.

Ve dahasını söyleyeyim: Bu yapılanlar aileyi ve toplumun geleceğini hedef alan sinsi bir projedir.

Kadının evde yaptığı işi, işten saymıyor bu adaletsiz anlayış.

Kadının sosyal hayata katılımını, erkekle birlikte dışarıda çalışma olarak anlayan ve pratiğe döken Batılılar, tarih boyunca kadına yaptığı ikinci sınıf insan muamelesinin bedelini, onu erkeklerle yan yana ve iç içe çalıştırarak ödüyor güya.

Bir bakıma, günah çıkarıyor.

Tarihin yakın dönemlerine kadar kadını insan olarak kabul etmeyen Batılı anlayış, İslam’dan etkilenerek pozisyonunu değiştirmiş, onu insan yerine koymuş ama bu sefer de kadınla kas yarışına girerek kadını ‘bağımlı’, sakat ve yaralı bırakmıştır.

Judo, tekvando, karate, boks yapan, futbol oynayan, kas yapan, depresif ve uyuşturucuya bağımlı, agresif, erkeksi, evlenmeyen, evlense de otuzundan önce evlenmeyen, çocuk istemeyen, böylece dünya nüfusunu donduran bir küresel proje ile karşı karşıyayız.

Halbuki kadın zarif bir yaratıktır.

Erkekle kas yarışına girmemelidir.

Kadın, insan toplumunun rahmidir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok yerinde deyişiyle:

“Kadın, Âdem’in aynasıdır.”

Kadın, annedir ve melek tabiatın dünyadaki somutlaşmış halidir.

Kadın; insan sevgisinin ortaya çıkmasına sebep olan, o sevgiyi âşikar eden, seven ve sevilen bir ruh ve cisimdir.

Kadın ve çocuk, merhametin ve saflığın menbaıdır.

Kadın; şefkatin, diğerkamlığın sahibidir.

Kadın, insan soyunun hemen hemen karşılıksız seven emsalsiz, tek temsilcisidir.

Kadın; vefayı, komşuluğu, aile ilişkilerini, mahalle kavramını ayakta tutan ve onları sürekli geliştiren sosyal bir varlıktır.

Aslında Peygamber Efendimizin (sav), cenneti annenin ayakları altında göstermesi, kıymet bakımından kelimelerimizin yetmeyeceği bir değer olarak yeterli ölçüdür kadın için.

Kadını zarafeti, inceliği ve insanın evrensel rahmi olarak kabul edip, baştacı yapmak yerine onu, erkekle birlikte kaba bir yarışa sokmak, onun yaratılışına müdahale etmektir.

İşte bu müdahale çağdaş toplumlarda muhtelif yıkımlara yol açmıştır ve hala da açmaktadır.

Nüfus azalması bu yıkımlardan sadece biridir.

Sigara, içki ve uyuşturucu ise bunların bir diğerleridir.

 

“AİLE BİZİM MEDENİYETİMİZİN KÖKÜDÜR”

 

Kadın demek anne demektir.

Anne ise soyuttan somuta, hayalden hakikate, yerelden evrensele, güncelden tarihe ve oradan da geleceğe kanatlanan sevgiyle yoğrulmuş, insanlık macerasının bir özeti ve numunesidir.

Kendi bedeninde yaklaşık bir yıl süre ile taşıyarak yediğinden yediren, içtiğinden içiren, koruyup kollayan, besleyip gönendiren, eşi ve benzeri olmayan bir merhamet ve muştu ocağıdır.

Anne; şefkatin kucağı, zarafeten yuvasıdır.

Annelik; bütün ideoloji, doktrin, felsefe ve düşünce sistemlerinin üzerinde varoluşsal bir değer taşır.

Bu değeri kişisel veya toplumsal çıkarların yararına kullanmak, sadece anneye değil, annenin toplumsal yapı içindeki benzersiz rolüne de zarar verir ve ne yazık ki, vermiştir de.

Bu zarar toplumun geleceği açısından onarılmaz yaralar açar.

Açılan bu yarayı tedavi etmek de çoğu kez mümkün olmayabilir ve toplum, sonu belli olmayan bir kaos sürecine girebilir.

Çünkü böyle toplumlarda anne sadece fiziksel bir varlık olarak ele alınmış, erkekle aynı kulvara sokulmuş, erkekle sadece kas değil, makam ve mevki yarışına itilmiş, reklam yüzü olarak kullanılarak alelade bir meta ve para getiren figür haline sokulmuştur.

Bu ‘figür’, yani dişi beden, tüm Batı uygarlığı merkezlerinde ve hinterlandında eşya ile bütünleştirilip, kurumsallaştırılıp metalik cisim olarak sosyal hayatın içine sokulmuştur.

Bu durum, anlamından koparılıp insani yönü tamamen yok edilip, açıkça söylenmese de sadece “erkekler için fayda sağlayan” bir ‘mahluk’ durumu ile sonuçlanmıştır.

Oysa anneliği varlık alemi içerisinde eğer böyle ele alacak olursak, milletlerin geleceğine yönelik değerini tamamen yok etmiş oluruz ki bu da insanlığın mahvına doğru bir gidiş demektir.

Nitekim günümüzde küresel olarak bütün kötülükler alabildiğine yayılmış, ahlaki değerler yerlerde sürünür olmuştur.

Bu gidişi önleyecek olan anne ise ailedeki gücünü ve etkinliğini kaybetmiş, uçuruma doğru giden toplumla birlikte sürüklenir olmuştur.

Halbuki konumunu koruyan güçlü bir anne öncelikle aileyi, dolayısıyla toplumu kötülüklerden koruyabilir, yeniden şefkat ve merhametiyle ayağa kaldırabilir.

Yeter ki devlet, annelik fıtratını taşıyan genç kızlarımıza sahip çıkarak onları erkeklerle bir yarışın içine sokmasın; ucuz işçiliğe, reklamlara, dizilere ve kötü niyetli insanların nazarlarına maruz bırakmasın.

Şefkat, merhamet ve karşılıksız ilgi merkezli, yani anne merkezli bir aile yapısına şiddetle ve acil olarak ihtiyacımız var.

Başkan Erdoğan’ın 9 Kasım 2025 günü uçakta gazetecilere yaptığı konuşma ile bitirelim:

“Aile, bizim medeniyetimizin köküdür, değerlerimizin taşıyıcısıdır, bizi biz yapan en kutsal müessesedir.

Aile meselesi bizim için çok önemli bir konudur.

Nasıl ülkemizin güvenliği için savunma sanayiini geliştiriyor, siber güvenlik konusunda tedbirler alıyorsak, yeni nesil saldırılar için de ailelerimizi korumak zorundayız.

Aile Yılı içerisinde bizim için en önemli husus, ailenin Türkiye’deki işlevini korumak.

Bunun için de biz LGBT gibi sapkınlıklara asla imkan vermeyiz.”

 

 

Ferman Karaçam

YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter : twitter.com/fermankaracam

Instagram : instagram.com/fermankaracam

Facebook : facebook.com/karacamferman

E-mail : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

 

Yorumlar20

  • Ay yıldız 1453 28 dakika önce Şikayet Et
    Değerli yazarımıza teşekkür ediyoruz çok önemli konuyu ele almış evet aile onayı ve kadının yeri anne olarak kalmalı siyonist yapının dünyada insanlığın sonunu getirecek şekilde yaptığı plan çerçevesinde toplumlarda parçalanmalar bölünmeler maalesef bir de lgbt olayı gençlerimizi korumalıyız sahip çıkmalıyız devletimizin mutlaka bu konuda güzel bir plan projeleri vadır gerekeni yapmalı l
    Cevapla
  • murat 41 dakika önce Şikayet Et
    ev hanımları da normal ev dışı işte çalışıyormuş gibi ücretlendirilmeli, emeklilik ve sosyal güvenlik hakları kocadan bağımsız sağlanmalıdır. Kadın evde çalışma ayrıcalığından, hakkından ve seçeneğinden mahrum olmamalıdır. Dışarıda çalışmayı tercih eden ve imkan bulan da ev dışı çalışmayı tercihi yönünde kullansın. Tek seçenek ya ev içi ya ev dışı maaş ve ücretlendirme olsun.
    Cevapla
  • ertuğrul 57 dakika önce Şikayet Et
    e ozaman kültürel yozlaşma durdurulmalı dedelerimiz nasıl yaptıysa bizde öyle yapmalıyız erkeklerin çalıştığı kadınların evde çocuklarına baktığı yani fıtrata uygun olan hale gelmesi lazım yoksa türkiye bu mantıkla giderse nüfus konusunda almanyadan beter olur.kadınlar çalışmaya teşvik edilmemeli üniversite okumaya bile kazanmalrı zorlaştırılmalı hatta. not boşananların çoğu çalışan kadınlar.
    Cevapla
  • konuk 1 saat önce Şikayet Et
    toplumumuz çürüyor, evlilik zorlaştırılıyor, pahalı gösterişe dönüyor, bilinçli politikalar lazım, dış güçlerin ülkemizi yıkmaya aileden başladığını toplumun görmesi gerekiyor, dizilerde sürekli aldatma para güç arkadan iş çevirme mafya konuları işleniyor, örnek aile dizileri çoğalmalı,
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • CENGIZ 1 saat önce Şikayet Et
    kadın erkek rakıp degıl olamazda bırıbırının tamamlayıcısıdır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat