CHP’nin siyaset kısırlığı
- GİRİŞ24.11.2025 08:17
- GÜNCELLEME24.11.2025 08:17
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan ve terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefine ulaşmak için çalışmalar yapan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 18. Toplantısında İmralı’ya giderek terör örgütünün kurucu elebaşı ile de görüşme kararı aldı. Komisyonda bulunan pek çok parti bu kararı desteklerken CHP toplantıya katılmama ve gidecek heyete de dahil olmama kararı aldı. Bu kararı alırken de akıllara ziyan gerekçeler ileri sürdü; parti adına konuşan Murat Emir de "Birileri bırakın Kürt sorununu, Kürtlerin varlığını bile inkar ederken; biz bu sorunun var olduğunu cesaretle dile getiren ve çözüm önerileri üreten partiyiz. Dün olduğu gibi bugün de barış ve çözüm için atılacak samimi adımların sonuna kadar destekçisiyiz." cümlelerini kurmuş…Tabii, CHP’nin öncelikle bunu “devlet vaat ettikleri”, seçim dönemi ortaklarına anlatmaları gerekiyor…
Ama görünen o ki, PKK terör örgütü ile ilgili suçlardan tutuklu ve hükümlü Selahattin Demirtaş’ı, başka isimleri bulundukları ceza ve tutukevlerinde mütemadiyen ziyaret etmekten çekinmeyen CHP, bu kişilerin arkasından gittikleri, davasını güttükleri “kurucu liderlerini” ziyaretten imtina ediyorlar… Çok ilginç. Siyasetsizlik tam da bu işte…
Meseleyi kavrayamamak, yolsuzluk ve yozlaşma anaforunda Türkiye ve dünya gerçeklerinden uzak olmak Türkiye’nin en eski partisi de olsa, bu durumlara düşürüyor…
Oysaki Yirmi birinci yüzyılın ikinci çeyreğine girilirken, uluslararası sistem, tarihsel olarak benzeri az görülen bir dönüşüm sürecinin içinde. Klasik devlet merkezli jeopolitik rekabetin yanında enerji arz güvenliği, güvenlik dışsallaştırması, uluslararası ticaret koridorları, hibrit savaş, insansız savunma teknolojileri, göç hareketleri ve terörizm gibi çok katmanlı olgular, devletlerin dış politika ve ulusal güvenlik stratejilerini yeniden tanımlamalarını zorunlu kılmakta.
Bu çok boyutlu tablo, bölgesel güç konumundaki Türkiye için hem fırsatlar hem de riskler üretmektedir.
Türkiye’nin son yıllarda izlediği dış politikada dikkate değer dönüşümler gözlemlenmektedir. Dış politikanın klasik diplomatik araçlarının yanında, askeri kapasitenin proaktif biçimde kullanılması, uluslararası kurumlarla ilişkilerin esnek müzakere edilebilirlik temelinde sürdürülmesi, enerji, ticaret ve savunma sanayii üzerinden bölgesel etki alanı oluşturma çabası, küresel güçler arasında konumlandırılmış çok yönlü denge politikasının benimsenmesi, gibi unsurlar dış politikanın stratejik bileşenlerini oluşturmuştur.
Bu yaklaşım, David Baldwin, Barry Buzan, Joseph Nye ve Hedley Bull gibi uluslararası ilişkiler teorisyenlerinin çalışmalarında karşılığını bulan kapsamlı güç (comprehensive power) kavramıyla uyumludur.
Türkiye, askeri güvenlik parametreleri üzerinden olduğu gibi ekonomik, diplomatik, teknolojik ve insani araçların beraber kullanılmasıyla bölgesel etki üretmeyi hedefleyen bir profil sergilemiştir.
Bu perspektif, uluslararası sistemde kutuplaşmanın derinleştiği ve şiddetli rekabet dinamiklerinin giderek keskinleştiği bir dönemde anlamlıdır.
Küresel aktörlerin dahi öngörü kapasitesi sorunluyken, orta ölçekli devletlerin pasif pozisyon almaları ciddi stratejik maliyetler doğurabilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin dış politika aktivizmi, salt ideolojik değil, yapısal ve zorunlu bir tercihtir.
Terör, günümüz güvenlik literatüründe militarize bir tehdit, siyasi manipülasyon aracı, sınır aşan suç ekonomilerinin taşıyıcısı ve devletlerin iç istikrarını hedef alan hibrit bir tehdit olarak değerlendirilir.
Bu bağlamda Türkiye’nin terörle mücadelesi, hem milli güvenliği değil, hem de bölgesel düzeni ve ekonomik kalkınmayı doğrudan etkilemektedir.
Sınır ötesi güvenlik operasyonları, istihbarat entegrasyonu, savunma sanayii yatırımları ve uluslararası ortaklıklar, terör örgütlerinin hareket alanını daraltmış ve bölgesel güvenlik mimarisi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur.
Ekonomik kalkınma literatürü de uzun süredir güvenlik ile büyüme arasında güçlü bir korelasyon olduğunu ortaya koymaktadır; terörün sona ermesi bölgesel işbirliği, ticaret ve insani gelişim açısından kritik bir eşiktir.
Dolayısıyla terörün bitirilmesi bölgesel ve uluslararası düzlemde ortak çıkar niteliğindedir ve siyasal rekabet üstü bir alandır.
Demokrasilerde iktidar kadar muhalefet de sistemin niteliğini belirler.
Ünlü İtalyan siyaset bilimci Giovanni Sartori, muhalefeti alternatif politika üretme mekanizması olarak tanımlar; Bruce M. Russett ise etkili muhalefeti barışçıl güç geçişinin garantörü olarak ele alır.
Bu açılardan bakıldığında, muhalefetin tutarlı, uygulanabilir ve sürdürülebilir politika önerileri geliştirmesi, eleştirilerini teknik, veri-temelli ve çözüm odaklı çerçevede sunması, topluma yön gösterecek uzun vadeli stratejik vizyon oluşturması,beklenir.
Ancak milli güvenlik ve dış politika gibi yüksek stratejik gereklilikler içeren alanlarda muhalefetin zaman zaman tepkisel söylemle sınırlı kaldığı, kapsamlı programlar yerine yalnızca eleştiri dilini tercih ettiği görülmektedir.
Politika önerilerinin derinlik, bütüncül perspektif ve uygulanabilirlik unsurlarının yeterince gelişmemesi, demokratik rekabetin kalitesini düşürmekte ve toplumsal güven oluşturmayı zorlaştırmaktadır.
Büyük strateji perspektifi, siyasal pozisyonlardan bağımsız olarak milli çıkarların sürekliliğini esas alır. Dış politika, milli güvenlik konuları eksenli gelişen milli menfaatler siyasal çatışmanın değil devlet aklının sürekliliğinin alanıdır. Bu nedenle iktidar ve muhalefetin milli güvenlik konularında ortak zemin oluşturması, terörle mücadelede birlikçi yaklaşım geliştirmesi, dış politikada uzun vadeli devlet stratejisine uygun davranması demokratik olgunluğun temel göstergesidir.
Sözün özü, Türkiye, uluslararası sistemin sert rekabet şartlarında bölgesel güç olarak önemli bir rol oynamaktadır.
Dış politika aktivizmi ve terörle mücadeledeki kapsamlı yaklaşım, ülkenin stratejik konumunu güçlendiren unsurlardır.
Bununla birlikte demokrasinin kalitesi, yalnızca iktidarın performansıyla değil, muhalefetin politika üretme kapasitesiyle de doğrudan ilişkilidir. Milli güvenlik ve dış politika gibi alanlarda teknik bilgi, uzun vadeli perspektif ve uygulanabilir çözüm ortaya koymayan muhalefet anlayışı, siyasal sistemin entelektüel seviyesini zayıflatmaktadır.
Bu nedenle Türkiye’nin geleceği açısından en değerli hedef, partiler üstü ortak akıl ve milli menfaatler temelinde siyasal uzlaşma kültürünün güçlendirilmesidir.
Yorumlar7
-
bozkurt
36 dakika önce
Şikayet Et
Zaten CHP kendi başına bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir
Beğen
Cevapla
-
Bülent DUMAN
58 dakika önce
Şikayet Et
chp hayra fren şerre motor bir teşkilattır.....
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
Dertli&Dost
2 saat önce
Şikayet Et
CHP Olmasa Zaten Terör Olmazdı. Kazım Gülek Deyince Zaten Anlatmaya Gerek Yok
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
-
Y.Gülbahar
2 saat önce
Şikayet Et
Dilinize saglik! Akil tutulmasi yasiyor cehape
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
Seyirci
2 saat önce
Şikayet Et
ABD nin Terörü yok etmek istemesi ne kadar absürt se bütün terör örgütlerinin bir şekilde içinde ve destekçisi ise chp izlediği politika abd ve ingiliz politikasıdır bu asla değişmez genel başkanda bunu açık açık söylüyor şaşıracak bir durum yok
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle